Anadır baş tacım, sol yanım, iç sızım, ne dense, nasıl anlatılsa, yanlış, eksik olabilir korkusu taşırım, kelimeler kifâyetsiz kalır.

Annem Keklik kızı lakabı, Erenoğullarından Muhittin ağanın kızı, Emine Dudu’dan doğma, manifaturacı Durallardan, ibiklerden, Hacı Rıza Ünal’dan olma. Muhittin ağa tek başına bir oturuşta kuzuyu yiyen kişi, boylu poslu yakışıklı. Kızı keklik ebemde ona benzemiş akıllı ve de güzel saygın kişilik. Sürmeli gözlüdür ebem. Mahallesi akıl almaya gelirlermiş kendisinden. Bana derdi ki ebem ; “ Kızım elin işinde, gözün çocuğundan, kulağın kapıda olsun” Derdi. Sofranın yaygısını toplamayı öğretti, yaygının uçlarından tutarak içeri doğru toplayacaksın derdi. Rıza dedemde evin bir oğlu kıymetli, bacıları var, temiz işinde, gücünde, sakin, halim selim  efendi birisi. Erenoğlu/çiftçi/çınar/ünal/avcı/ibikler hepsi aynı soydan.

1936 yılı nisan ayında doğmuş annem ikiziyle birlikte. İkizide kız, anneme Ayşe Dudu ikizine de Kezban ismi koymuşlar. Annemler beş kardeşler, ablası Zübeyde, dayım Mehmet, annemler ortanca, ardına İsmet, Şükriye teyzemler,  kardeşleri.

Annemin ikizi daha küçükken yaylaya çıkmışlar, bebek halindeler. Çok ağlamış Kezban hastalanmış ve orada vefat etmiş.

Annem henüz Onbeş yaşında, gençliğinin en güzel halinde, ince belli, boyu uzunca, elma yanaklı, kaşları kavisli, kahve gözlü, burnu akma, yüzü intizamlı beyaz tenli, saçları kestane kumral, kalın belikli uzun saçlı, başı kapalı çok güzel bir genç kız.

İlkokula başlamış fakat devam etmemiş. Sınıfında öğretmeni, arkadaşı ödev yapmadı diye dövünce, çocuk oraya küçük abdestini yaptığı için, annemde korkmuş gitmek istememiş. Okuyupta havas olduğuna mektup mu yazacak denilen düşüncelerin arasında, okumasına ısrar edilmemiş. O yüzden annemin okur yazarlığı yoktur. Öyle olduğu halde hepimize üniversite eğitimi aldırmış ve de Seydi abim de altı dil öğrenmişti, edebiyat öğretmeniydi. Kürşat abim albay emeklisi, Semra ablam öğretmen emeklisi, Celalettin abim Gayri Menkul Değerlendirme uzmanı ayrıca emekli, ben de ilahiyat önlisans ve de gazete köşe yazarı ve şairlik yapmaktayım.

 Halbuki anneannem Keklik ebem ileri görüşlü, yerini yurdunu, lafını sözünü bilen bir hanım olarak bilinirdi. Çevresindeki konu komşuları ona akıl sormaya gelirler, danışırlardı. Lafı sözü dinlenir, ekmeği yenirdi.

 Babam annemi, çeşme başında su doldururken, onbeş yaşında görüp beğenmiş, aşık olmuş. Ana, babasına gidip bu kızı bana isteyin demiş. Babam o zaman askerden yeni gelmiş, adliyede memur olarak işe başlamış yaşı 22  henüz. Civan gibi delikanlı, yakışıklı beyaz tenli, ela yeşil arası gözlü, gür açık kestane renkli, kıvrık saçlı, akça pakça parlak alınlı, boylu endamlı, son derecede yakışıklı, beyefendi bir delikanlı. Görenlerin yüreğini hoplatacak yakışıkta bir genç. Abdestinde namazında.

Cesur, Yusuf Ziya Boz, soyu Boz Ahmetler, Urfalılar, Çitili Hasanlar diye tanınır.

Emirdağ tarihini bilen, araştıran tarihçilerimiz, babama gelerek hem annemdem, hem de babamdan gelen soyların birleşiminden, Emirdağ’ın tüm soylarının biz çocuklarında birleştiğini söylemekteler. Benim tanıdığım araştırmacı soy ve sülaleleri yazan değerli Ömer Faruk Köse abimin de tasdik ve onayıylada doğrulanmıştır.

Annem genç kızken Bediüzzaman Hz.lerinin çamaşırını yıkamış, yün  çoraplarını çitimiş ( yani açılan yeri tekrar örmek demektir, bilmeyenler çitimek ne demek derlerse ) ve hatta derdi ki;” Mis gibi kokardı çorapları” Derdi.

Annem Keklikkızı Ayşaddu aba, halk diliyle yazdım:)) babamla, 1953 de evlenmişler. Evliliklerinden altı çocukları oldu. İlk çocukları olan Hasan abimiz henüz kırkının içinde vefat etmiş. Ardından Seydi, Kürşat, Semra, Celalettin, Ferda isimli çocukları oldu.

Annemle babamın evlilikleri 60 sene sürdü. Babam 2013 de, Annemde 2016 da vefat etti. Yan yana kabirleri Hz. Mevlâna’ya komşular, üçler kabristanında Konya’dalar.

Sabah ezanıyla kalkardı annem. Mahallede ilk sobası yanan ev bizim olurdu. Bu erken kalkış hali, yaz ve kış hep aynıydı.

Kışın soğuk günlerde erken kalktığında, kahvaltıyı hazırlar, kahvaltı yapılmadan evden kimseyi çıkartmazdı. Kahvaltı bitiminden sonra, öğle yemeğini yapar günlük işlerine girişir, her öğlen babam işten ve bizler okul dağılımında eve yemeğe gelirdik, soframız hazır yemeğinizi yer, tekrar işe okula dağılırdık. Annem çok kapı, komşu bilmezdi. İşlerinin, mesuliyetlerinin, farkında çalışkan bir hanımdı. Kalan vakitlerinde de elişi yapar, bize dantel çeyiz örer veya elbise örerdi ablama ve bana örmüştü. Eli yakışırdı. Kendine dikişler diker, babama, bizlere de dikerdi.

Babasının manifaturacı olmasından dolayı çok elbise, pazen pantolonlar diker giyerdi. Hatta şalvarda giyerdi bazen, bende genç kız olduğumda şalvarından giymiştim, çok severdim şalvar giymeyi.

Yaz ayı demek iş ayı demekti. Hele annem için…İnanılmaz iş görürdü. Sıralama yapsam, sizlerde okuyun, ne denirse artık;

1- Yatak yorganın yündür, her yaz onlar yıkanacak, yunacak, kurutulup, kabartılıp didilecek ,tekrar yatak yorgan yapılacak.

2-Kullanacağına göre buğday kaynatılıp bulgur, düğür, köftelik yapılmaktaydı.

3-Bitişine göre buğdaylardan un almak için, değirmene buğday gönderilirdi, un çekilir, adı da yerli un olurdu.

4-Nişasta çıkartır, buğdayı ekşitip ezerek elde ederdi.

5-Salça elde, evde yapılır, hazır alınmazdı.

6- Hem türkmen tarhanası, çok severdim, arada yapılırken de yerdim, lezzetlice olur, hem de un tarhanası yapılırdı.

7- Hamur, erişte kesilecek, konu komşu bıçağını alan buyururdu.

8-Yufka ekmek yapılacak kışlık yine, ya kadın tutarsın yada marifetli komşu çağırılır yardıma.

9-Bahçeye kazanlar kurulur, çamaşır yıkanacak, çarşaflar elden geçip  tokaçlanarak yıkanacak. 1970 yılında babam sana yarı otomatik çamaşır makinası alayım diyor annem de “bu kollar ne işe yarıyor” diyerek çamaşır makinasını aldırmamış.. 1964 de gelmiş su evimize, köprünün oradan, helkelerle su taşıdı yıllarca evine.

10-Bahçede meyve ağaçları var vişne, kayısı, elma, badem, armut, üzüm okul dönüşü annem vişne toplamamı isterdi, ağaçlara çıkar tüm vişne ağaçlarını nerdeyse ben toplardım. Sonra, onları dama çıkar, yaygı serer, üzerine sererdim gün kurusu yapmak için. Hakeza, diğer ağaçlardaki meyveler içinde bu söz konusuydu.

11-Kilim, yaygı, halılar yıkanır fırcalarla.

12- Arpa tarladan sürülür gelir, bahçeye dökülür, içeriye almak için kuruduktan sonra abilerim ve biz seferber olurduk.

13-Annem güzel yemek yapardı lezzetli tereyağı, zeytinyağıyla karışık, güzel olurdu babam iyisini alırdı eve . Ondan düğün yemeklerimizi annem genelde kendisi pişirirdi. Yardımcısıda olurdu elbette.

14-Bahçede muhacir yer fırını yapmışlardı, annem on beş günde bir o fırını yakar, bizlere patatesli somun ekmeği, lokur pişirirdi. Ayrıca katmer eder, mercimekli bükmede yapardı, ağzı açıkla. Kurabiyeside çok güzeldi annemin.

15-Bahçede ekili domates, salatalık, soğan, marul ,biber, yer elması, taze fasulye, patlıcan, nane, maydanoz, pırasa, hele kuzukulağı, çilek olmayan yoktu, hepsi annemle babamın omuzundan geçerdi, dikerler babamda sulamasını çok yapardı. Bizlerde toplayıp, salata yapmasını, çokta lezzetli olurdu. Bana bakmaya geldiklerinde eşimlere bahçeden topladıklarımla salata yapmıştım, eşim özellikle sormuştu, ‘salatayı kim yaptı’ diye. ‘Ben yaptım’ demiştim , çok beğenmişlerdi lezzetini, doğal gübreyle olunca hepsi katlandı lezzeti.

16-Birde tutumlu kadındı annem eskiyen giysileri dilerek, yumak yapar, onları kilimciye gönderir makine kilimi dokuturdu, yolluk falan yaptırırdı. Kendiside eski kilim tezgahlarında elleri kınalı halde çok kilim dokumuş bende de annemin dokuduğu kilimden var halen. Ne güzel desenler, renkler öyle, çomçalı türkmen kilimleri. Rengiyle, motifleriyle anlatmak istediklerini çağırır geçmişten,  adeta sizi büyüler.

17- İneği, danası, koyunu, tavuğu, hindisi, tavşanı, kedisi, birde köpeği olmalı demi. Evet hepsi vardı, çok taze süt içtik, taze yoğurtlar yedik, taptaze ağızlar içtik yıllarca, annemin miss gibi ellerinden.

18-Babaannemle, dedemle ve halamın çocuklarıyla ilgilenmişler yıllarca.

19- Anneanneme, dedeme baktılar yıllarca evimizde kaldılar, anneannem ve dedem her zaman dedikleri şuydu; “Yusufun ekmeği yenir” derlerdi.

20- Bahçemizde oda halinde sıralı evlerimiz vardı. Oralara durumu iyi olmayan okumaya gelmiş, İmam Hatip Lisesi ne giden çocukları oturturdu babam, annemde onlara günlük yemekler, tepsi işleri verirdi.

21- Bir de Emirdağ’ının Süllü sü vardı. Bize çok uğrar ve annemden yemek alır yerdi.

22- Hapishanede olan abimin arkadaşları, siyasi nedenden dolayı yatan kişilerede ,sık sık yemek yapıp göndermişti annemle, ablam yaparlardı.

23- Mahallelerde fakirler belirlenir annem onlara yemek yapar, sefer taslarına koyar, Seydi abimle gönderirdi.

24- Kurban zamanı inek elinden geçer, babam kendisi keser, birlikte eti işlerlerdi.

25- Ramazan bayramı ve Kurban bayramında, evde kendisi baklava açardı ablamla. Ben küçüktüm, ancak sermeye falan yardım ederdim, açılan hamurları.

26- Kışlık kurutmalıklar biber, patlıcan kuruları yapılır kurutulurdu.

27- Meyvalardan reçeller, marmelatlar, konserveler yapardı.

28- Kışlık kömür dökülür kapılara, adam bulursan kömürlüğe çektirirsin, değilse annemle yüklenir, kömür çekerdik.

29- Odun alınır ve de güzelce kırılır, kömürlüğe konurdu.

30- Emirdağ daki ev yapımında tüm ustaların yemeklerini, ikindi çaylarını boş vermez muhakkak yapardı. Dört kat yapılıp teslim edilene kadar yaptı bunları da.

31- Balcam köyünden babamın arkadaşı Hakkı amcanın kızını bizden gelin çıkartmış, ona çeyiz düzmüş, çocuktum hatırlarım gelin hanıma eski jeeplerden bir araba geldi almaya ve gelin hanımın başında aynalı tozaklarla, kırmızı örtüyle gelin çıkmıştı bizden.

32- Akrabamız Salih amcaların kızını istemeye gelenlere evini açmış, kadınları bizde toplamıştı, kalabalık gelenleri ağırlamıştık.

Birde beş çocuk üzerine, bu yapılanlar. Aklıma gelenler bunlar unuttuklarım olabilir.

Her Anadolu kadını gibi, annen nasıl birisi

diyenlere;

” Aşında, işinde ve çalışkandı, bir soluk durmazdı, bizi iyi yetiştirdi.

Çok dürüsttü, merhametliydi. Allahtan korkardı. Helali haramı bildirdi, namusu öğretti, büyüğe saygıyı, küçüğe merhameti öğretti. Çalmayın derdi, izinsiz bir yere gitmeyin, girmeyin derdi. Biz eserlerinden belli kişiliği, kimsenin tavuğuna kış demedik, malına, mülküne namusuna yan bakmadık. Atalar der ya; “Ayinesi işidir kişinin, lafa bakılmaz.” Fazla söze ne hacet!” Derdim.

Bana derdi ki;” Eşimden izinsiz cebinden hiç para almadım, hayatta yalanı sevmem” Derdi. Eşini güler yüzle karşılar,

elbisesi özel olurdu. Günlüğü günlük giyer, gezmeliği ayrı olurdu. Masası zengin olurdu, cömertti eli, kolu.

Beni de filizim, çiçeğim, ördek kızım diyerek severdi. Ebem Keklik, annem Keklik kızı, ben Ördek kızı, benim kızımda Zümrüdü Anka kuşu, kız torunumda Tavus kuşu, devam etmeli değil mi, nesilden nesile, benzetmelerimiz!

Çok güzel maniler söyler, bir kaçta İngilizce kelime bilir, konuş dediğimizde onları söyler, güldürürdü bizleri. Torunları evinden hiç eksik olmazdı. Evlatları çok sevdik annemizi. Hepimiz razı olduk annemizden, babamızdan. Allah ta onlardan razı olsun, makamları, mekanları en üst cennetler olsun. Amin !..