Adalet… Çok hassas bir konu… Ve adaletin tesisinden sorumlu olan kişilerin omuzlarındaki yük çok ağır…

Peki; adalet tesis etmekle görevli olanlar, bu görevlerinin ifası sırasında hangi saiklerle hareket etmeliler? Gerek hâkimlerimiz gerekse de kamu yöneticilerimiz bir konuda karar verirken asıl hareket noktaları ne olmalı?

Bir kere yargılamanın amacı hakikate ulaşmak ve adaleti tesis etmektir. Her ne kadar yargılama yapılmasa da bunu bürokrasiye uyarlamak da yanlış olmaz diye düşünüyorum. Çünkü kamu yöneticileri de görevleri sırasında personellerinin hayatını etkileyen hatta bazen toplumun büyük kesimlerinin hayatını etkileyen önemli kararlar vermektedirler. Dolayısıyla bürokrasi özelinde de düşünürsek, bir kamu yöneticisi bir konuda karar verirken amacı adaletin sağlanması olmalıdır.

Elbette ki insan aklı bir konuda karar verirken tamamen bağımsız hareket edemez. Çeşitli faktörlerden etkilenir. Ama bütün bu faktörler değerlendirildikten sonra hâkimin ve kamu yöneticisinin salt adaleti tesis amacıyla hareket etmesi, nefsini ve kişisel duygularını ise bir tarafa bırakması gerekir.

Belki bazılarımızın duyduğu şöyle bir hadise anlatılır… Bir savaş sırasında Hz. Ali (r.a), bir kâfiri yere atmış. Tam kılıcıyla onu öldürecekken, yerdeki kâfir o mübareğe tükürmüş. Bunun üzerine Hz. Ali, onu öldürmekten vazgeçmiş. Yerdeki adam, Hz. Ali’ye; “beni neden öldürmedin?” diye sormuş. Hz. Ali ise, “seni Allah için öldürecektim. Fakat bana tükürdün. Hiddete geldim. Nefsimin hissesi de olaya karıştığı için ihlasım zedelendi. Onun için seni öldürmedim.” demiş. Bunun üzerine adam, “amacım beni çabuk öldürmen için seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır.” demiş.

Yani Hz. Ali, sadece Allah’ın rızası saikiyle hareket etmiş, meseleye nefsinin karıştığını hissettiği an ise kişiyi öldürmekten vazgeçmiştir.

Sanırım bu olayı, günümüze, günümüzün yargı ve bürokratik sistemine uyarlayıp bazı dersler çıkarmak yanlış olmaz…

Acaba günümüz hâkimleri veya günümüz kamu yöneticileri, bir konuda hüküm verirken sadece adaleti sağlama ve hukuku uygulama saikleri ile mi hareket ediyorlar? Yoksa nefislerini, yani şahsi meselelerini, dünya görüşlerini, bir başkasına duydukları kişisel kinlerini de işin içine katıyorlar mı?

Örneğin bürokrasiyi ele alalım… Bir kamu kurumunda görev yapan x isimli bir kamu personelini düşünelim. Diyelim ki bu personelin adaletin ve hukukun gereği olan haklı ve meşru bir talebi olsun. İdarenin haklı ve hukukun gereği olan bu talebi, normal şartlarda hemen yerine getirmesi gerekir. Fakat zaman zaman pratikte; kişisel hesaplaşmalar, şahsi saikler ve hatta şahsi kinlerden dolayı bu haklı ve meşru taleplerin yerine getirilmediğine hepimiz şahit olmuşuzdur.

Oysa ki; haklı ve meşru bir talebin yerine getirilmemesinin ne insani, ne hukuki ne de İslami bir yanı vardır. İnsani değildir; çünkü başkasının meşru talebini sırf ona duyduğu kinden dolayı yerine getirmemenin hiçbir insani değerle bağdaşır yanı yoktur. Hukuki de değildir.

Çünkü kişisel ve kötü niyetli şahsi saiklerle yapılan işlemleri hukuk düzeni korumaz. İslami de değildir. Çünkü Maide suresinin 8.ayetinde “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” buyrulmaktadır.

Yani ister insani boyuttan ister hukuki boyuttan ister de İslami boyuttan bakalım; yönetici, adaleti tesis etmekle yükümlü olup, kişisel meselelerini yönetimine alet edemez. Hukuk neyse onu uygulamak zorundadır. Sırf onu sevmiyor diye intikam amaçlı bir başkasının hakkını vermezse, zalim bir yönetici olur. Zalimin sonu da hüsrandır.

Lafın özü; kamu yöneticilerinin devletin işiyle şahsi meselelerini kesin bir çizgiyle ayırması gerekiyor. Bir kamu yöneticisi, bir personelini sevmeyebilir hatta ondan nefret de edebilir. Ama ona zulmedemez. Hele hele zulmüne hukuku alet edemez. Hukuk neyse odur… Bir kimseye duyduğu şahsi kinden dolayı onun hakkını vermemek, hele hele buna da hukuku alet etmek, zulümdür…

İşte bunun içindir ki özellikle bürokraside, yöneticilerin; hukuku, hukukun evrensel ilkelerini içselleştirmesi ve hukuku şahsi hislerinden tamamen arındırmasını bilip, yönetiminde salt adaleti tesis amacıyla hareket etmesi için ve de böyle davranmayan kamu yöneticilerinin tespit edilip haklarında hukuk çerçevesinde gerekli işlemlerin yapılabilmesi için kamuda ciddi bir paradigma değişimine gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Vesselam…