Yaklaşık beş ay önce kaleme aldığım bu başlığı bir kez daha başlık olarak kullanmayı uygun gördüm. Bugünkü yazım; Doğu Akdeniz özelinde farklı bir bakış ve Avrupa’nın stratejik körlüğünün (AB açısından ) ve iki yüzlülüğünün (bizim açımızdan) nasıl su yüzüne çıktığını Doğu Akdeniz özelinde sizlere aktarmak yönünde olacak.

KAHİN OLMAYA GEREK YOK

Sondan başlarsak, AB’nin hem küresel salgın sürecinde kendi içerisindeki yetersizlikleri, Amerika’nın açık bir şekilde Avrupa’yı hem ekonomik bağlamda hem de politik bağlamda rakip görmesi ve yıkılış fitilini çekmesi, BREXIT süreci ile İngiltere’nin hem Avrupa Birliğinden hem de Gümrük Birliğinden çıkması (çıkış süreci tam manasıyla bittikten sonra diğer ülkelerin İngiltere’yi takip edeceği aşikar) sonucunda AB’nin kesin bir fay hattı üzerine yerleşmesi ile ilk deprem de yıkılacağını öngörmek için kahin olmaya hiç ama hiç gerek yok

STRATEJİST OLMAYA DA GEREK YOK

Her ne kadar kendimizi çok fazla beğenmesek te, AB’nin bu yıkılış sürecinde kurtaracak tek hamlenin Türkiye’nin AB üyeliği olacağını bilmek içinde stratejist olmaya da gerek yok.

AB’nin stratejik körlüğü ise büyük emellerini, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin küçük emellerine ve şımarıklığına teslim etmesi olduğunu görmek gerek. Bu gibi durumlara, işletme literatüründe “İşletme Körlüğü” derler. Politikada ise bu körlüğü büyük ölçekte başlatması sebebiyle “AB Körlüğü” olarak literatüre girebilir.

İLK SÖZ KENDİMİZE OLSUN

AB sevicilerimiz daha kaç tane AB’nin iki yüzlülüğünü görmeleri gerek, bizi AB’ye almayacaklarını bilmiyorlar mı? Bu sevdadan vazgeçmeleri için illa AB ile savaşa mı girmek lazım?

BAŞKA AÇIDAN BAKALIM

Allah hiçbir savaşı bizim milletimize göstermesin ama varsayalım ki AB ile savaşa girdik. Örneğin bizimle savaşa girdiği için Almanya’da iç savaş çıkmaz mı? Almanya’daki Türk nüfusunu düşünelim. Diğer birçok ülke için de aynı şeyi söyleyebilirim. Fransa kantonlarındaki mutsuzluk ve siyasi olayları düşünelim, Fransa sizce kendini toparlayabilir mi?

BİZİMLE SAVAŞAMAZLAR

AB’nin bizimle savaşma gibi düşüncesi de yok cesareti de yok bu cepte dedik. Peki bu AB’nin hamlesi ne yönde olur? Elbette ki ekonomik yaptırımlar bağlamında olacaktır.

O ZAMAN

Bu süreç için bizlere düşen ise safları sık tutmak yönünde olmalıdır. AB ve diğer dış kamuoyuna hem millet hem de tüm siyasi partiler olarak dik bir duruşla aynı safta sıkı bir şekilde yer almakla olacaktır.

BİR DİĞER UNSUR İSE

Türkiye’nin ekonomik bağlamda yumuşak karnı “Döviz Kurudur” Dolayısı ile döviz sıçramalarını engellemek için alınacak en önemli politika geçici olarak döviz kurunun devlet tarafından belirleneceği Sabit Kur Rejimidir.

UNUTMAYALIM Kİ

AB tarafından gelecek en büyük ekonomik yaptırım her ne ise, AB’ye olan ihracatımızı küresel salgın sürecinde olduğu kadar etkilemeyeceği aşikar. Geriye yönelik bir tarama yaparsak AB ile ihracatçımızın sıkıntı yaşadığı iki kriz vardır. Birincisi; 2008 Krizi, diğeri ise Küresel Salgın sürecindeki kirizdir. Her ikisinde de AB’ye olan ihracatımız yüzde 50’lerden fazla düşse de ihracat ve ihracatçımızı devletimizin desteği ile hızlı bir şekilde toparlanma sürecine girdiğini net görüyoruz.

AYRICA

Daha önceki yazılarımda başlık olarak kullandığım bir ifade vardır. Türkiye ihracatındaki en büyük risk Avrupa Birliğidir. Yani AB’ye olan ihracatımızın toplam ihracat içerisindeki payının yüzde 40-45 arasında olmasıdır. Dolayısıyla bu risk, oransal çeşitlilik ile ihracat azaltılmadan, AB’ye olan ihracat oranını düşürülmesiyle olacaktır. Devletimizin bu süreçteki en büyük politikası bu yönde olmalıdır.

GÜMRÜK BİRLİĞİ İSE

Gümrük Birliği, bizim kendi dış ekonomi politikamızı oluşturmamızda en büyük engeldir. Olaya sadece ticaret ve ticaret hacmi olarak bakanlar büyük bir yanılgı içerisindedirler. Yakın zamanda AB’nin çelik ürünlerine uyguladığı haksız kotalar ise ne kadar iki yüzlü olduklarını göstergesidir. Bunun üzerine ekonomik ambargo gelirse, bu sefer Gümrük Birliği sevicilerin yorumu ne yönde olacaktı? Onu da ayrıca merak etmekteyim

DOLAYISIYLA

Ticaret bağlamında sürece hazırız diyebiliriz. Sadece her türlü risk priminin yüksek olduğu bu dönemde yumuşak karnımız olan döviz kuru için geçici olarak sabit kur rejimine geçiş gerekmektedir.

SONUÇ : Stratejik bakış açısındaki üstünlük ,olaylara farklı bakış açıları ile bakmakla kazanılır.