Hayatın acı gerçekleri bizlerin başına bazen acı bazen de tatlı olaylar getirir. Tatlı olaylarda acı olaylarda bizim imtihanımız gözüyle bakarız bizler. Ee nede olsa her nimette her külfette bir imtihan değil midir? Bu imtihanların en zor verilenleri de nimet verilerek tabi tutulduğumuz imtihan olsa gerek. Benim bugünkü değinmek istediğim konu bu değil ama. Değinmek istediğim konu; tutulduğumuz zor imtihanlar karşısında, takındığımız duygularımızın ümitlimi yoksa beklentilimi olduğu. 

Ümit ve beklenti!

İlk bakışta farkları zor ayırt edilen iki farklı duygu. Belki de bana farklı anlam ifade ediyorlar.  Ben de bana ifade ettiği anlamı paylaşmak istiyorum sizlerle.

Ümit etmek: Yüce Yaradan'ın hak etmediğimize inandığımız nimetini vermesini beklemek. Yüce Yaradan'ımız, bizlerin hak etmediği halde birçok nimetini peş peşe, merhametli olmasından dolayı göndermesini beklemek. Nede olsa ne yaparsak yapalım hayatımızda yer alan tüm nimetler Allah'ın lutfundan değil mi? Ümit içinde olan kişi Allah'tan dilemekte ve sabırla beklemektedir. Belki hak etmiştir belki de hak etmemiştir istediği nimeti. Ama duayla ve namazla Allah'tan yardım dilemekte ve sabırla istediği nimeti ümit içerisinde beklemektedir. Allah'ın lutfundan beklemektedir. İstediği nimetin Allah dilerse olacağını dilemezse olmayacağını bilir ümit içerisinde olan insan.     

Beklenti içinde olmak: hak ettiğimize inandığımız bir nimeti illaki olacak diye beklemek. Bir kızı çok sevmişsinizdir ve o kızın sizin hakkınız olduğunu düşünürsünüz. Ve o kızla evlenmenin sizin hakkınız olduğunu düşünmeye başlarsınız. Ya da işyerinizde yeni bir müdür atanacaktır. Çok çalışmanızın karşılığında müdürlüğü kendinizin hak ettiğini düşünmeye başlayarak müdür olma beklentisi içerisine sokarsınız kendinizi. İllaki sizin olmanız gerekmektedir size göre. Çünkü sizin hakkınızdır o makam. 

Böylece hakkınız olmayan bir şeyi hakkınız olarak görmeye başlıyorsunuz. Ya da tarafınıza sunulmamış bir nimeti sahiplenmeye başlıyorsunuz. Daha size kullanıma sunulmayan nimeti hakkım diyerek benimsiyorsunuz. Bu dünyada yaşayan aciz birer kul olarak hangi nimet benim hakkım diyebiliriz ki? Bu nimeti ben şunları yaparak hak ettim deme şansımız ne kadardır acaba? 

Beklenti içerisine giren kul, beklentisi gerçekleşmediği zaman uğradığı psikolojik sarsıntıyı kim bilebilir ki kendisinden başka? Psikolojisi sarsıntıya giren kul, kalbine ve beynine sürekli vesvese çıkarmaları yapan düşmanlarından ne kadar korunabilir ve onlarla ne kadar savaşabilir ki? 

Ümit ve beklenti!

Aynı gibi gözüken ama aynı olmayan iki farklı kelime, iki farklı duygu! Duygu mekanizmasına girdiği zaman yürek sistemimizin çalışma prensibini derinden etkileyecek iki ayrı zıt kutup. Bize ayrılan köşe bu kadar olduğu için çok fazla uzatmadan soralım:

Bu uzun yolculuğumuzda bizi içsel dünyamızdaki savaştan galip çıkaracak olan Allah'tan ümidimiz var mı? Yoksa içsel dünyamızda girdiğimiz bu savaşı kazanmanın hakkımız olduğu düşüncesiyle beklenti içerisinde miyiz?

Ümitli misiniz yoksa beklentilimi?