Atalarımız bu dünya için “Ölümlü dünya” tabirini kullanırlar. Gerçekten de öyledir. Dünya var oldu olalı milyarlarca insan gelmiş gitmiştir. Ama bunların bazıları halen anılırlar. Dünya kuruldu kurulalı gelip geçenlerin içinde halen isimleri unutulmayanların büyük çoğunluğu iyilikle anılanlardır. Kötülük timsali olarak gösterilenler ise az sayıdadır. İyilikle anılanlar için hep hayır dualar edilir. Kötülüğü temsil edenler içinse beddualar okunur.

Ülkücü hareket bir ay içerisinde iki değerini kaybetti. İnanıyorum ki gelecek kuşaklar bu iki kaybı hayırla yad edecekler. Birincisi geçen ay kaybettiğimiz Prof. Dr. İbrahim Dülger idi. Bir bilim adamı olmanın yanında iyi bir halk ozanıydı İbrahim Dülger.

İkinci kaybımız da Ülkücü hareketin “Sazıyla konferans veren adamı” Ozan Arif oldu. Ozan Arif ‘in Türkülerinde Ülkücü Hareketin tarihini bulabilirsiniz. O, bir Destan yazarıydı. 

Ozan Arif ismi ile tanışmam 1976 sonrasında oldu. Bu yılda İvriz Öğretmen Okuluna kaydımı yaptırdım. Büyük sınıflar tarafından düzenlenen eğlence gecelerinde mutlaka Ozan Arif’ten birkaç şiir okunurdu. Bizler de heyecanlanır bu şiirlere eşlik ederdik.

24 Mart 1980 tarihinde okulumuzda büyük olaylar çıktı. Sol kesime ait öğrenciler okulu ateşe verdiler. Bizler sınıflara sığındık, jandarmanın gelip bizi kurtarmasını bekledik. Jandarma gecikmeli de olsa gelip olaya müdahale etti. Öğrencileri fikirlerine göre ayırıp okul bahçesine yüz üstü yatırdılar. Akşama kadar bu vaziyette bekletildik. Akşam olduktan sonra bizleri otobüslerle Ereğli Garajına taşıdılar. Herkes kendi imkânları ile evine dönme çabası içerisine girdi. 

Konya’ya gidecek gurup toplanıp bir otobüs şoförü ile anlaştı. Bu otobüse 60 kadar kişi bindik. Ceplerimizde olan parayı topladık ama otobüs ücretinin yarısını ancak karşılayabildik. Şoförle kalanını Konya’da ödemek üzere bir anlaşma yaptık. Ereğli dışına kadar her hangi bir saldırıya uğrama ihtimaline karşı jandarma eşliğinde çıktık. Ereğli’yi çıktıktan sonra marş ve türkü söyleyerek yorgunluğumuzu atmaya çalıştık. Bu arada şiirler de okuyorduk. Ali Koçak isimli arkadaşımız Ozan Arif’in bir şirini okumaya başladı. Şiirin sözleri şöyle idi:

Ayşe Fatma değil beni ağlatan 
Gülmeden ölürsem ona yanarım 
Ağlatan TURANdır başka bir vatan 
Bulmadan ölürsem ona yanarım

Abdestimi yeşil Tuna nehrinden 
Almadan ölürsem ona yanarım

Abdesti alınca duyarım hazı
OZAN ARIF ya şehit ol ya gazi 
Çin Seddi'nde bir gün sabah namazı
Kılmadan ölürsem ona yanarım.

Şiire bittikten sonra baktık ki otobüs şoförümüz gözyaşlarına boğulmuş ağlıyor. Arabayı yavaşlatıp bize döndü ve “Arkadaşlar bu şiir beni çok duygulandırdı. Kalan para benden size hediye olsun, sizin gibi gençleri taşıdığım için gurur duyuyorum” dedi.

***

1982 yılında Üniversite sınavını kazanarak İstanbul’a gittim. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okuluna (Bugünkü İletişim Fakültesi) kayıt yaptırdım. Bir süre sonra okula ve şehre alıştım. Kendi dünya görüşüme uyan insanlarla arkadaşlıklar kurduk. Bu arada İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulundan da arkadaşlarımız oldu. Bunların bazıları Beşiktaş’ta tuttukları evde kalıyorlardı. Bazı akşamlar orada toplanıp sohbet ederdik. Bu dönemde 12 Eylül sıkıyönetimi halen devam ediyordu. Ozan Arif’in kasetleri ülke genelinde yasaktı. Bizler elde ettiğimiz Ozan Arif kasetlerini bir gün bu evde çoğaltarak arkadaşlara dağıttık. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen ben bu kasetleri muhafaza ettim. Ve 2007 yılında bu olayı anlatarak Ozan Arife bu kasetlerden birisini hediye ettim.

*** 

2001 yılında çalıştığım Türkiye Gazetesinin Frankfurt’ta bulunan matbaasına bir aylığına gittim. Burada Cuma Günleri tesisler içerisinde bulunan mescide namazlarımızı eda ederdik. Ozan Arif de her Cuma günü bizim tesislere gelir ve Cuma Namazını eda ederdi. 

***

Daha önce gıyabında tanıdığım ve benim yetişmemde yazdığı şiirlerle etkili olan Ozan Arif’le ilk defa Frankfurt’ta yüz yüze gelme mutluluğunu yaşadım. O zaman onun şiirlerinde kullandığı sözler kadar dik ve inançlı bir karaktere sahip olduğunu müşahede ettim. Almanya’da kaldığım bir ay süresinde O’nun bırakın çıkar için hatır için dahi doğru bildiğinden şaşmadığına tanık oldum. Fikri ne ise zikri de oydu. Lafı eğip bükmeden dosdoğru, olması gerektiği gibi söylüyordu.

Dünya nimeti için sultana boyun eğmektense ahretini düşünüp Yaratanına kulluk etmeyi seçmişti. Ülkücülük onun için bir hayat tarzı idi. Konuştuğu üç kelimeden birisi Ülkü üzerineydi. Eğilip bükülmeden, kula kul olmadan dimdik özlediğine kavuştu. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun. 

Konya’mızın yetiştirdiği önemli âşıklardan Yağız Ozan’ın (Arif Yıldırım) ustası Ozan Arif için kaleme aldığı bir şiirle yazımı sonlandırıyorum.

   SENDEN ÖĞRENDiK…

Dokuz tuğu gönül burcuna gerip 
Sema’ya vurmayı senden öğrendik 
İnanıp haklıya hakkını verip 
Yarayı sarmayı senden öğrendik

Durmadı yanında yâran denilen
Ebedi sözündü Kur’an denilen
Sözünün özüydü Turan denilen 
Biz hayal kurmayı senden öğrendik

Gelince o kutlu dergâhtan ferman
Derman oluyordu her sözün derman
Başbuğ evlatlarım dediği zaman 
Selama durmayı senden öğrendik

Yeter deyip sazı asmadın usta
And içtin sesini kısmadın usta
Esarette bile susmadın usta 
Zinciri kırmayı senden öğrendik

Yağız yetim kaldı ata töresi
Ötüken, Semerkand, Kaşgar neresi?
Diyenlere dedin Türk’ün yöresi! 
Biz hesap sormayı senden öğrendik

Yağız Ozan