İlginç bir yaşamımız var vesselam..

Ailemizden, iş hayatımıza, dostluklarımızdan siyasi yaşamımıza, ülke yönetimimize kadar garip bir mücadele içindeyiz!

Nişanlı iken eşime;

Sana bir teklifim var; evlilik hayatımızda birbirimizle mücadele edeceğimize, beraber olalım enerjimizi yaşamla mücadeleye harcayalım demiştim.. Toplumun her türlü geleneği, alışkanlıkları mahalle baskına rağmen çok şükür onu başardığımızı düşünüyorum..

Çünkü evleninceye kadar izlediğim evliliklerin nerdeyse tamamına yakını, yaşamı bırakmış birbirleri ile mücadele ediyorlar.Sanki öğretilmiş çaresizlik onları yönlendiriyor!..

Daha çocukken  oğlumuzu ve kızımızı önce insan  olarak değil kadın erkek olarak yetiştiriyoruz..

Anne evladı erkek olunca;  alacağı geline yüz vermemesini, elini verince kolunu kaptıracağını, kız olursa da daha başlangıçta hesabını iyi yapması gerektiği erkeklere güvenilmeyeceğini salık vererek yetiştiriyoruz..Kişilikle değil erkeklik ve dişilikle işi çözmeye çalışıyoruz.

Halbuki,oğlum; evleneceğin kişi evlatlarının annesi olacak, o da bir kadın zarif narin dikkatli ol.. Her şeyinizi konuşarak çözün aklınızı kullanın diyebilir.. Ya da kızım eşin de bir insan güven karşılıklı olur, eğer birbirinizi severseniz, dürüst olursanız, bir birinizi hoş görebilirseniz, her şeyi birlikte düşünüp muhakeme dip ortak akıllar oluşturarak çözerseniz , toplumun  çekirdeği sağlıklı olur da denebilir..

İş hayatımızda; problemli iş hayatlarını analiz edersek, karşımıza objektif  kriterlerin rafa kalktığı, sübjektif değerlendirmelerin yönlendirdiği sığ bakış açılarını görürüz..

Hesap yoktur düzenli değildir.

Açık kurallar konmamıştır kişiye göre değişen kurallar davranışlarımızı yönlendirir.

Kişiler birlikte olayları çözmek için çalışmaz, kendini garantiye alacak çözümlerin peşinde koşarlar.

Yüz yüze samimi, yapıcı  iletişim yerine sinsi yıpratıcı iletişim tarzları gelişmiştir.

Doğru olan gerçek değil, kurum içi çıkar dayanışma Saikleri ön plandadır..

Problem çözme değil,  kendinden uzak tutma çabası vardır.

Asıl sorunları değil ,kişilerin eksikliklerini ön planda tutarak, sorunun merkezini değiştirerek, hem

kendi hem de kurumun altını oyarlar. Kişiler değiştikçe kendi yerlerinin ömürleri uzamış olur..

Oysa ortak akılla, yüz yüze, samimi içten ve gerçekleri acı da olsa ortaya koyarak ,paylaşarak, hem insan olmanın erdemini yaşarlar hem kurumun önünü açarlar hem de açık bir başarının ortağı olurlar.

Aynı şekilde ülkemizde, yöneticiler ülkenin bekası, memleketin refahı, insanlığın muasır medeniyetini hedef alarak;

Doğruları tartışsalar, hedeflerini çözümlerini ortaya koysalar, ülkenin yaşamı düzenli herkesin kabul ettiği kurallara, yasalara göre yönetilmiş olmaz mı?

Oysa birinin ak dediğine kara diyen bir siyasi parti ne demiş olur ki?

Ya da sırf iktidar önerdi diye; bir kanun tasarısını meclisi bloke ederek , gerginleştirerek, muhalefet yapmak...

Ya da en küçük eksikliği büyüterek  muhalefeti yok sayan iktidar...

 

Ya da ortak menfaatler, milletvekili özlük haklarında kesintisiz problemsiz yasanın geçebilmesi!

Parti içlerinde ülke menfaatleri değil grupsal ve kişisel menfaatlerin ön plana çıkması!

Ülkenin ve milletin dünyanın gelişim anında , başını kuma gömen deve kuşundan farklı olmayan bir yapıya sokmak değil midir?

Oysa kanunlar açık seçik objektif kriterler ortaya koyarak, ortak akıl merdiveni oluşturup, muasır medeniyet merdivenlerinde çıkmamız gerekmez mi?

Eğer ortada ortak bir akıl yok ise , uzlaşma kültürüne çok uzak isek,  iktidar ve muhalefetin  birbirinden ne farkı var!

Zaten parti içlerine biraz kulak kabartırsak; her siyasi parti içerisinde makam , fayda ve güç mücadelesini vatan ve millet menfaati diye ambalajlayıp sunmanın ötesinde bir şey olmadığını göreceğiz..

Bu durumlar evde, işte ,ülkede çok da farklı değil sanırım.Bu biraz da kültürel mayamızın zayıflığından ve sığlığından olsa  gerek.Üstelik onca potansiyeli ve tarihi zenginliğine rağmen..

Ve vatan, millet, din,Atatürk, sevgi saygı, her şeyden önemlisi dostluk kavramını ambalaj yaparak.

Ortak akıl tatile mi çıktı ne!.

Böyle bir ortamı olayın bütününü biraz gören bir akıl istediği gibi kullanmaz mı?

Aileyi dağıtır, şirketi batırır, ülkeyi böler, değil mi!.