“Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” demiş atalarımız. Biz de uzun süredir Konya'nın dışına çıkamamanın sıkıntısını yaşıyorduk. İşlerin yoğunluğu ve bizim irademiz dışımızda gelişen bazı olaylar sebebi ile köyümüze gitmeye dahi vaktimiz olmuyordu. Cumartesi günü bu yoğunluğu kırarak şehrin dışına çıkmaya karar verdik.

İlk önce birkaç gündür yanımızda bulunan anamı da köye bırakma bahanesi ile Çumra'ya gitmeyi düşündüm. Böylece birkaç aydır ihmal ettiğimiz sıla-i rahimi de gerçekleştirmiş olacaktık. Ancak içimde anlam veremediğim bir ses Çumra yerine Seydişehir'e gitmemi fısıldıyordu. Daha önce Seydişehir'e gitmiş ve burada metfun bulunan Seyit Harun Hazretlerini ziyaret etmiştim. Ama bu ziyaretin üzerinden yaklaşık on yıl geçmişti.

Seydişehir'e duyduğum bu özlemin altında yatan sebep veya başka bir ifade ile beni Seydişehir yollarına sürüklemek isteyen iç sesimin sebebi son dönemde okuduğum KÖR KALBE AŞK DOKUNMAZ isimli romandan etkilenmem olabilir miydi? İlk başlarda bu konuda bir karar vermem imkânsız olmasa da zordu. 

Cumartesi günü kahvaltıdan sonra anama “haydi seni gezmeye götüreyim” dediğimde önce şaşırdı sonra da nereye gidiyoruz dedi. 

Seydişehir'e Seyit Harun Veli Hazretlerini ziyaret edelim, hem ziyaret sevabı almış oluruz hem de Tebdil-i mekân yapmış oluruz. Bu arada sende epeydir evde oturmaktan sıkılmışsındır bir hava almış olursun dedim. Anam eskiden beri ziyaret yerlerine gitmeyi ve ziyaret ettiğimiz o mübarek insanlarla hemhal olmayı sever. Adeta onlar karşısındaymışçasına kabrin başına oturup sohbet eder. 

Her ne ise karar verdikten sonra kızım Aybala ve eşim Anuş Hanımı da alarak yola çıktım. Seydişehir'e gideceğimizi öğrenen eşim 17 Aralıkta yayınladığımız Şehrin Hafızası ilavesinden bir tanesini çantasına koyarak, “Ayşe Ünüvar hanım müsaitse veririz” dedi. İlavede Ayşe Hanımın Mevlana üzerine bir yazısı vardı.

Seydişehir'e 30 km. kala eşim, Ayşe Hanım'ı arayarak Seydişehir'e girmek üzere olduğumuzu ve müsaitlerse yüz yüze tanışmak ve yazısının yer aldığı ilaveyi kendisine vermek istediğimizi söyledi. Ayşe Hanımın işlerini erteleyebileceğini ve bizimle buluşmaktan memnun kalacağını belirtmesi üzerine biz bir mihmandar bulmuş olmanın rahatlığı ile yolumuza devam ettik.

Seydişehir'e girdiğimizde yol çalışması sebebi ile Seyit Harun Hazretlerinin cami ve türbesine ulaşmakta zorlanacağımızı fark ettik. Bize tarif edilen yola giremeyince farklı bir yola sapmak zorunda kaldık. Önümüze çıkan camide Türbe Cami levhası vardı. Tereddüt içerisinde ne yapacağımızı düşünürken yanımıza yanaşan bir araç bize korna çaldı ve kendisini takip etmemizi istedi. 

Meğerse korna çalan bayan sürücü Ayşe Hanımmış ve bizim tereddütlü halimizden kimliğimizi tahmin etmiş. Ayşe Hanımı takip ederek hedefimize vardık. Türbede bulunan zatların ruhuna Fatiha gönderdikten sonra caminin içine girdik. Yukarı kata çıkarak mübareklerin nefis terbiyesi yaptığı ÇİLEHANEYE girdik. Çok basık ve dar bir oda olan bu mekânda 40 gün kalmak gerçekten büyük bir irade gerektirir. Biz iki rekât namaz kılıp dua ettik ve çıktık. 

Daha sonra Türbe Camiini ziyaret ettik. Camiinin yanında yer alan türbe Osmanlı dönemi eseri olsa da cami büyük ihtimalle Selçuklu veya beylikler döneminden kalma. Mimari olarak Eşrefoğlu, Seyit Harun Hazretleri camilerini andırıyor. Sanki o mabetlerle çağdaşmış gibi geldi bana.

Bu ziyaretleri yaparken Ayşe Ünüvar Hanımla bol bol sohbet etme imkânı bulduk. Sokakta yürürken vatandaşın ve gençlerin gösterdiği ilgi Ayşe Hanımın ne kadar sevildiğini bize gösterdi. Ayşe Hanım da kendisine selam verenlerle sevecen bir şekilde ilgilendi. Ayşe Ünüvar Hanım Seydişehir'de çevresine bir ipek böceği gibi koza örmüş. Seydişehirliler bu değeri ellerinden kaçırmamanın yolunu bulsunlar. Kozasından çıkan kelebek muhakkak uçar. Bu uçma vakti geldiğinde kelebeğin başka bir beldeye gitmemesi için gerekli tedbirleri alsınlar.

Seydişehir'in kurucusu Seyit Harun Hazretleri hakkında ilk romanın yazarı olan Ayşe Ünüvar Hanım desteklenerek belde de bulunan diğer değerlerinde romanı yazdırılmalı. Bu işler parayla pulla yapılabilecek işler değil, gönül işidir. Bu gönül genişliğinin Ayşe Ünüvar Hanımda olduğunu gördüm. Sadece gerekli mercilerin bu GÖNÜL NEFERİNE sahip çıkmaları gerekiyor. Bütün yapacakları iş, yanında olduklarını hissettirmek, gerisi kendiliğinden gelecektir.

***

Bir bakanımız Türkün en önemli eserlerinden birisinin adını bir türlü telaffuz edemedi. Hâlbuki bu bakanımız yılardır siyasetin içerisinde. 

Ben sanırdım ki siyasete atılanlar muhakkak Nizamülmülk tarafından yazılan Siyasetname'yi ve Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig'i okurlar! Demek ki yanlış biliyormuşum! Daha kitabın ismini dahi telaffuz edemiyorlar. Kendi kültürümüzün oluşturduğu siyasetçilere ahlak ve etik dersi veren bu kitaplardan bihaber siyasetçilerimizden çok şey bekliyoruz.  Hele kitabın Ali Emiri tarafından yazıldığını söyleme sahnesi yok mu? 

Üzüntümü uzun uzun anlatmak yerine, “Her toplum layık olduğu şekilde yönetilirmiş” sözünü hatırlatmak istiyorum!