Hz. Mevlânâ'nın Ölüm yıldönümü diye, Törenler yapıldı...

60'lı yılların ortasından beri bir'i ikiye sonra beşe haftaya derken esasından çıkan ihtifale rağbet olmayınca birkaç güne düşürdük.

Düşürdük ama o çoğunluk gelen turistler yerine yerli halk gelmeye başladı.

İhtifal gününün başlangıcı nasıl olmuş ve devam etmişti bir izleyelim.

***

Daha evvelki yıllarda olup olmadığını bizzat göremediğim için bir şey diyemem ancak ilk görebildiğim 1943 Yılında sadece kıymetli yazar ve Hocamız Rahmetli Ord. Prof. Dr. F. Nafiz Uzluk daha sonra da kıymetli Yazar ve Tarihçi olarak eserleri de bulunan Şahabeddin Uzluk un iştirakiyle, yapılan, Hz. Mevlânâ'nın hayatındaki yaşam, düşünceleri, yaymaya çalıştığı ilim üzerindeki konuşmalardı.

***

Anma günlerinin ilgi görmesi ile yerli ve yabancı ilim adamları da iştirak etmeye başladı. Böylece, Sinema ve nikâh salonlarında, daha geniş kitle karşısında Hz. Mevlânâ'nın yukarıda belirttiğim gibi ilmi değerini, bizim ve yabancı ilim adamları tarafından anlatıldı. 

Konuşmacılardan Alman Prof. Anna Maried'in de belirtmesiyle ki ilk gelip anlatımını fevkalade Türkçe ile yapınca bir alkış tufanı başlamışken!

Maried, hemen iki ellerini kaldırıp “durun. Bu gün alkış günü değildir” demiş daha sonraki ihtifallerde de, ALKIŞ kesinlikle yaptırılmıyor sükûn içinde ŞEB-İ ARÛS gecesi ifa ediliyordu...

Ya yine yıllardır ne yapıyoruz.

Defalarca yazdığım ve ilgililere anlattığım halde!

Konya Büyükşehir belediyesini çokça övdüğü için mi nedendir bilinmez?

Bir konserdir ilavesiyle sanatkâr Ahmet Özhan'a milyonlar dökerek konser verdirmeye devam ederken salonu alkışlara boğma. Neyin nesi anlayamadım!

İhtifal günü mü yoksa eğlence günümü?

***

60'lı yılların başlangıcında Kapalı Spor Salonunun açılması ile buraya alınan Şeb-i Arûs gecelerine renk katıldı. Konya Turizm Cemiyeti başkanı Feyzi Halıcının gayretiyle, İstanbul ve çeşitli yerlerden mutrıb heyeti ve aşk ile dönen semâzenler bulunarak davet edildi. 

Ücret bile almayan Mevleviliğe kendilerini vermiş hakiki sema dönüşünü yapan yaşlı semazenlerin dönüşü insanı derinlere gark ediyordu.

O zamanki Semâ Ayinlerinde. İlahi, Naat ve Kur'an okunmasını da Sayın Kâni Karca yapmakta idi.

İlk yıllar 16 ve 17. gece ve gündüzünde yapılan İhtifal günlerine büyük rağbet görülünce haftalara yayılmıştı ve yine de o haftalar içinde yer bulunmuyordu. 

***

80 li yılların ortasında ücretli olarak başlayan ve Belediyece üstlenen İhtifallere bazı semâzen'lerin, ihtifallerin paralı olması veya onlara gerekli ücretin verilememesinden midir her ne ise iştirak etmemesiyle yeni semâzenler yetiştirilerek giderilmeye çalışıldı!

Ne oldu ise bu günlerden sonra oldu...

Ne, o yıllarca gelip Hz. Mevlânâ'nın değerini anlatan Türk ve yabancı profesörlerin akıcı bir üslupla anlatımlarını gördük, nede Semâ edenlerden bir ikisi hariç aşk ve meşkle esas semâ etme şeklini ifa edenleri. 

Birde o ihtifal için gelen huşu içinde sessizce bakışan izleyicileri...

***

1996 da ihtifal için gelen Pakistanlı Mevlevî dostumun, Semâ Ayini için gelip de, 18.12.1996 günü Konya Postası gazetesinde de yazdığım sözleri şöyle idi...

“Bu mu sizin ŞEB-İ ARÛS' unuz?.. Semâ Ayini- Düğün Gecesini, KONSER ve TİYATRO haline getirmişsiniz. O büyük Mütefekkiri incitiyorsunuz...” diye sitemine verecek cevap bulamamıştım...

Pakistanlı dostum daha sonraki ihtifalin son gecesine yine gelmiş. Buluştuğumuzda yine sitemde idi! 

Üzüntülü görünüyordu. Sormadan edemedim... Hayırdır? Diyerek...

“Hayır, olmasına hayır da! Hani 1996 da beraber izlemiştik de, sitemde bulunmuştum ya...

Meğer o günler de iyi sayılırmış...

Açılış konuşmalarının başlarken de biterken de alkış tufanı içinde olmasından sonra hemen Konsere geçildi. Konseri idare eden ve okuyan aynı, değerli sanatçınızdı. Nedense aynı hatayı bu sefer sıkça eğilip selamlamak, birkaç cümlelerle ayrı, ayrı “Hoş geldiniz ”diye selamla temenna etmekle, izleyenlerin tekrar, tekrar alkışlamasına sebep oluyordu...

Hiçbir İlim adamının Hz. Mevlânâ hakkında konuşması olmadan, birinci bolüm Dini müzik okumaları ile bitti. Her okunuş sonu izleyenlerin sukut ve huşu içinde olması yerine, sürekli alkışa boğmalarına maalesef ıslık sesleri de karışıyordu. Bunlara birde son okunuş bitip ayrılacakların da, devam etmeleri için tempo alkışı yapmaları, Konser havasını tam sağlamıştı”

***

Bendeniz Islık sesine itiraz edip, “Belki ince bir ses gelmiştir” dedimse de ısrar ederek devam etti..

“İkinci kısımda, Dervişlerin Kırmızı post karşısında yaptıkları eğilme selamını seyredenlerin bilmemesiyle, kendilerini selamlıyorlar sanıp uzunca alkışlamaları, Semâ edenlerin ekseriyeti, Sağ ellini yukarı kaldırıp avuç açması ve Sol elinin Omuz seviyesi aşağısında avucunu yere dönük tutarak Semâ edeceklerine, İki elini havaya kaldırıp bileklerinden avuç bükmeleri bunların aşkla semâ edemediklerinin bariz misali idi..

Asla uymayan tarzlar hatta Semâ bölümünün esasını teşkil eden diğer hususların eksikliği, üzüntülerime sebep oldu...

Bunları yaz diyeceğim ama, altı yıl evvelinde yazdın da kim ilgilendi ki?..

Millet Konser dinlemek, Rol seyretmek için geliyor kanısındalar herhalde. Ona göre tanzim ediliyor galiba?... Bir daha gelmemize gerek kalmıyor biz Mevlevîler için...”

Bendeniz bir şey diyemedim... Siz ne dersiniz, bilmiyorum?

*** 

Son yapılan ihtifal'de de bir değişim oldu mu?

Oldu ise neye turistler gelmeyi verdi acaba?

*** 

Hoşça kalınız!