Neden artık yüreğimizdekilerle dilimizdekiler aynı değil?

Aslında bu ilkyazımda çok farklı bir giriş yapmayı planlıyordum! Ama yaşadığım bir olayın neticesinde yazamadan duramayacağımı anlayınca, tüm planımı değiştirdim!

Uzun zamandır bu sorunun cevabını arıyorum! Cevabı bilen varsa ve bildiğini benimle paylaşırsa bahtiyar olacağım!

Neden artık yüreğimizdekilerle dilimizdekiler aynı değil?

 Yüreğimdekileri yaşamayı sevmişimdir hep. Yüreğimde ne hissettiysem sonuna kadar peşinden gittim. Yüreğimi yaşarken kimi zaman kaybettim, kimi zaman kazandım. Kimi zaman kırdım, kimi zaman kırıldım. Ama asla pişman olmadım, yüreğimi yaşamaktan, yüreğimdekileri dillendirmekten. Dil; insanın dış dünya ile bağlantı kurmasını sağlayan bir organımız. Düşüncelerimizi, sevgilerimizi, nefretlerimizi, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, isyanlarımızı, kabullenişlerimizi kısaca duygularımızı dış dünyaya aktarma aracımız! Yüreğimizin tercümanı.

Bütün bunları neden anlatıyorum?

Artık yüreğimizdekileri, dillendiremiyoruz ya da dillendirmiyoruz.

Çok mu sevdik? Sevgimiz dilimizden çıkmıyor bir türlü. Ya da tam tersi,  kırıldık mı? Dilimiz varmıyor söylemeye. Belki de kasıtlı yapmıyoruz bunu. Belki de farkında değiliz yaptığımızın.

Yüreğimizdekileri dillendirmekten korkar olduk. Belki de korkmuyor, sadece kibrimize yenik düşüyor da olabiliriz. Kimi insan, karşısındakini kırmamak adına yaptığını söylüyor bunu. Belki geçerli bir neden, ama şunu unutmamakta fayda görüyorum, dilimizden çıkanları usulünce söyleyebilirsek kırılmalar olmayacaktır. Mesele, dilimizden çıkan kelimelerde değil, mesele kelimelerin çıkış biçiminde!

Aslında farklı bir bakış açısı geliştirirsek, yüreğimizdekileri karşımızdaki kişiye söylemediğimizi, söyleyemediğimizi var sayarsak, o kişinin duyguları ile oynamış olmaz mıyız?

Lütfen düşünelim şimdi, kırılıyoruz, kızıyoruz belki de. Ama bunu karşımızdakine söylemiyoruz. Karşımızdaki kişinin haberi yok ve biz ondan uzaklaşıyoruz. O kişi ise hala bizim onu sevdiğimizi düşünüyor. Telefon konuşmalarında sıkça yaptığımız bir olay, ''ben seni arayacağım'' diye söyleyip kapıyoruz. Ve karşımızdaki kişi bizim aramamızı bekliyor! ''Ben seni arayacağım'' demekle söz ağzımızdan çıkmış olmuyor mu?

Kelimenin ağzımızdan çıkması, söz vermeye yeterli değil mi? Ayrıca ''tamam söz'' demek mi gerekiyor söz vermiş olmak için!

Çok değiştik dostlar çok.

Eskiden yurdumda senet yapılmaz, ağızdan çıkan söze (aslında söz demek farklı bir anlam taşıyacağı için kelime demeliyim) itimat edilirmiş. Hangimiz şimdi ağızdan çıkan kelimelere itimat ediyoruz? Ya da etrafımızdaki kişilerden kaç tanesi, kelimelerimize itimat ediyor?

Çok değiştik dostlar çok.

Tamam! Her insan değişir, değişmek zorundadır. Her insanın dünü ve bugünü farklıdır, farklı olmak zorundadır!

Yaşadığımız olaylar, tanıştığımız kişiler, seyrettiğimiz diziler filmler, okuduğumuz yazılar bizi değiştiren en büyük etkenler. Öğrendik ve anladık ki, değişimden kaçış yok. İstesen de istemesen de değişiyorsun! Ama hep kötüye doğru olmak zorunda mı bu? Eskiden yürektekiler dillerdeymiş, ya şimdi?

Ve soru şu şimdi: Neden artık yüreğimizdekilerle dilimizdekiler aynı değil?

Yenigün Gazetesi yöneticileri ve çalışanlarına, bize bu köşede yaşama fırsatı verdikleri için sonsuz şükranlarımı sunmak istiyorum. Allah nasip ederse, her Salı köşemizde sizlerle bulaşacağız..  Yazacak, konuşacak çok şey var.  Allah, her şeyimizi hayr etsin...