MERKEZİ EZAN VE MERKEZİ VAAZ ÜZERİNE

Merkezi Ezan ve Merkezi Vaaz uygulaması maalesef, bir 28 Şubat ürünüdür. Bir askeri vesayet uygulamasıdır. Türkiye'yi tek tipleştirmek, dini ve din görevlilerini kontrol altında, baskı altında tutma gayretidir.

Başlangıçta ezanı güzel okuma, güzel sesli müezzinlerin ve cami hocalarının iyi bir eğitimden geçerek, ezan okumaları istenmiş ise de ezan okuyabilecek yeni seslerin ortaya çıkmasını engellediği için ezan okumayan imam ve müezzinleri gevşekliğe, tembelliğe sevk ettiğinden fayda yerine zarar getiren bir uygulama olmuştur. Çok seslilikten tek sesliliğe dönülmüş, farklı seslerle okunan ezanların oluşturduğu manevi atmosfer, yerini adeta sessizliğe bırakmıştır.

Merkezi ezan okuma sisteminde, ezan-ı Muhammedi'nin kısa sürede sona ermesi nedeniyle adeta minareler öksüz kalmış ve camiler, cami cemaati de ezanın o güzel namelerinden, hakikatinden mahrum bırakılmıştır.

Oysa İslam Medeniyeti, bir “Allahu Ekber” medeniyetidir. Bir ya da birkaç camide okunan ezandaki tekbir sayısı ile bütün camilerde okunan tekbir sayısı bir midir? Belki yüzleri binleri bulacak tekbir sayısı, Allahu Ekber sayısı üçe beşe inmektedir. Bir camide okunan “La ilahe illallah Muhammeden Rasulullah”  ile yüzlerce camide okunacak Kelime-i Tevhit sayısı bir midir?

Ezanlar,  şehadetleri dinin temeli olan ezanlar, eskiden olduğu gibi, gürül gürül okunsa, hele sabah ezanları, yarım saati bulan, saba makamıyla okunan sabah ezanları, bütün görevliler tarafından okunsa kötü mü olur?

Sesi güzel birkaç müezzine bu görevi vermek, sesi güzel olduğu halde diğer görevlilere ezan okutmamak, merkezi ezan ve vaaz sistemi için binlerce lirayı vatandaşın sırtına yüklemek ne kadar doğrudur?

Merkezi vaaz derseniz, tam bir facia. Bugün Cuma. Belki gittiniz belki de gideceksiniz. Konuşan vaiz kürsüde ise ne alâ. Ama konuşulanlar ses aygıtından, ses cihazından geliyorsa kimseler dinlemiyor. Kendi aralarında konuşanlardan tutun da, uyuklayanlara kadar her çeşit insan var. Hele hava biraz iyi ise ezan okununcaya kadar kimse içeri girmiyor. Çünkü kürsüler boş, mihraplar bomboş.

Vaiz Efendiler, konuşma sırasında cihazdan gelen cızırtılar, gürültüler nedeniyle tam olarak anlaşılmıyor.  Kimsede dinleme hevesi kalmıyor. Dinleyiciler konuşanı, konuşmacının jest ve mimiklerini, duygularını yüzüne yansıtmasını, heyecanını görmüyor, göremiyor. Etkileşim ve iletişim olmuyor. Şehir merkezindeki cemaatle köydeki cemaatin kültürel ve sosyal seviyesi aynıymış gibi aynı konuları dinlemeye ve anlamaya zorlanıyor.

Konuşmak bir sanatsa dinlemek de bir sanattır. Konuşanla dinleyen yüz yüze olursa, göz göze gelirse ancak etkili olur. Kaplumbağanın yavrularını yumurtasından bakışlarıyla çıkardığı bilinen bir gerçektir.

Konya'nın bir şanssızlığı da merhum Tahir Büyükkörükçü hocamız gibi etkili, içten ve yürekten konuşan vaizlerin olmamasıdır. Güzel konuşanlar cami kürsülerinde değil, cami dışında, evlerde, salonlarda ya da başka mekânlarda konuşmaktadır.

28 Şubat ürünü merkezi vaaz zorunluluğu da diğer din görevlisi kardeşlerimizi maalesef atalete sürüklemiş, rehavete sürüklemiş ve bir hadis bir ayet okuyup anlatmaktan bile korkar ve çekinir hale getirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı merkezi ezan ve merkezi vaaz uygulamasına tedricen son vermesine rağmen, bazı illerimizde bu uygulamadan vazgeçilmesine rağmen, Konya İl Müftülüğü ve İlçe Müftülükleri'nin her yönüyle verimsiz olan bu uygulamayı sona erdirememişlerdir. Bu ise, gerçekten düşündürücüdür.

Konya İl Müftüsü, diğer İlçe müftüleri kendi görevlilerine güvenemiyorlar mı? Ezan okuyacak müezzin, vaaz edecek vaiz yok mu? Eğitim verecek kişi ya da kurum kalmadı mı? Konya'da bulunan Diyanet Eğitim Merkezi ve İlahiyat Fakültesi'nden yaralanılamaz mı?

Yeni müezzinler, yeni vaizler nasıl yetişecek, nasıl çoğalacak?

Ben inanıyorum ki bütün din görevlisi arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bu işi yapmak için can atıyorlar. Hepsi hem ezan okumak istiyorlar hem de vaaz etmek istiyorlar. Hatta emekli olmuş müftü, vaiz ve imamlarımız, İlahiyat Fakültesi ve Medrese mezunu öğretmenlerimiz bile bu hizmeti yapmak istiyorlar. En küçük bir ücret bile istemiyorlar.

 Yeter ki bürokratik engelleri ortadan kaldırıp bu insanları motive etmesini, görevini hakkıyla yapanları taltif etmesini, takdir etmesini, ödüllendirmesini bilelim. Selam ve dua ile.

                                         HEM NALINA HEM MIHINA

MANGAL

Mangal yapmak mangal gibi yürek isteyen bir iş, Karatay İlçesi Çatalhöyük mahallesinde evinde mangal yapan aile, mangal ateşini söndürmeyi unutunca,  iki otomobili tamamen yanıp kül olmuş. Evinin yanmasını da ateşleri gören komşuları itfaiyeye haber vererek önlemişler.

Ah, kardeşim, geçmiş olsun da, o mangalda pişen etin kokusundan komşuların duydu ve canı çektiyse, asıl bu yangını, göz hakkını, burun hakkını nasıl önleyeceksin?

JAPON AKLI

2007 yılında, Japonya'da Demiryolları Şirketi tasarruf yapmak için bir kediyi resmen istasyon şefi olarak görevlendirmişler.

Kenan Işık “Kim Bir Milyon Lira İster? ” yarışmasında sordu.

Japonlar akıllı adamlar. Demiryollarını kemiren iki ayaklı fareleri keşfetmişlerdir. Kediyi onun için istasyon şefi yapmışlardır.

Bakarsınız Başbakan bile yaparlar.

PATATES FİYATINA ARSA

Konya'da Emlakçı bir firma dağıttığı el ilanlarında “1 Kilo Patates Fiyatına Arsa” diyerek Meram Karadiğin'de kilosu, pardon metre karesi 3TL'den arsa sattığını duyuruyor.

-Gördünüz mü şu patatesin yaptığını? Yakında patates fiyatına ev araba satanları da görürseniz şaşmayın dostlar!

                                                           GÜNÜN SÖZÜ

MAYASI KÖTÜ OLAN KİMSEYE İLİM, FEN ÖĞRETMEK, YOL KESEN EŞKİYANIN ELİNE KILIÇ VERMEYE BENZER.

                                                                          MEVLANA