“Ben hayatımda hiç dayak yemedim” diyordu adam. Öteki ise “Tabii yemezsin sen hiç kavga yapmadın ki”  diyerek cevap veriyordu.

Gerçekten öyle, hayatında kavga etmeyi göze almamış, kavgayı görünce “Erkekliğin onda dokuzu kaçmak, gerisi ise ortadan kaybolmaktır” diyen adam, niye dayak yesin ki?

Pazartesi günü, gazetemiz Konya Yenigün'ü ziyaret edip okula dönerken, kavgayı göze alamadım, adeta kaçtım. Bisikletimle giderken kaldırıma, bisiklet yoluna park etmiş bir minibüsün sahibini “Niye buraya park ettin, yolu kapatmışsın, bak geçemiyorum” diye uyarınca, adamın açıkça hakaretine maruz kaldım.

“Bak seni görevlilere bildireceğim, plakanı vereceğim” deyince adam müsveddesi iyice küplere bindi. Allah, kitap bırakmadı, arabasına gidip, kocaman döner bıçağını alıp üzerime doğru yürümeye başladı.

İşin doğrusu korktum, moralim ve vücut kimyam bozuldu, sanırım yakını olan bir kadın gelip “amca sen buna uyma, çek git işine” demesi üzerine istemeyerek de olsa oradan uzaklaştım.

Bir şey yapamamanın ezikliğini yaşadım. Adam hem haksız, hem terbiyesiz, hem de ahlâksızdı. Sokaklar, caddeler böyle magandalarla doluydu. Meydanlarda böyle ahlâksızların işgali altındaydı.

155'i arasam da polise haber versem mi diye düşünürken, bir polis aracının karşıdan geldiğini gördüm. İşaret ederek durdurup, başımdan geçenleri anlattım. Dinlediler, her iki görevli de. Belki de dinler gibi gözüktüler.

“Bir baksanız, bir uyarsanız” dedim. Arkasından da “aman ha dikkat, adam psikopata benziyor, elinde döner bıçağı var, size de bir zararı dokunmasın” diye tembih ettim.

Sonuç ne oldu bilmiyorum. Ama o gün bozulan moralim, sıkılan canım kolay kolay düzelmedi. “Güzelim memleket ne hale gelmiş?”  diye hayıflandım. Taşların bağlandığı, köpeklerin ise serbest bırakıldığı, kuralların çiğnendiği, birçok kralın, mafyanın, suç örgütünün cirit attığı bir ülkede zannettim kendimi. 

Kendi kendime “iyi mi ettim kötü mü ettim?” diye düşündüm, çocukluk günlerime, gençlik günlerime uzandım.

***

Benim de, bizim de yaptığımız kavgalarımız olurdu. İçinden geçemediğimiz sokaklar, önünden geçemediğimiz kapılar bulunurdu.

Çoğu zaman oyunda haksızlıkla, hileyle aldatıldığımızda, alay edildiğimizde, küçük görüldüğümüzde, kavga eder, bizi ezmeye çalışanlara karşı zengin fakir çocuğu demez, karşı çıkar, aslan kesilirdik.

“Biz gelmemiştik davâ için, bizim işimiz sevi içindi”  ama ufacık bir kötülük karşısında hemen parlar, kötülük yapanları gücümüz yeterse pataklardır.

Birbirimize güç yetiremeyeceğimizi anlayınca “Çık len Alâaddin'e”  diye, Alâaddin Tepesi'ne düelloya davet eder, yarı yolda barışır geri dönerdik.

Çocukluk kavgalarımızın özelliklerinden biri de, kavgalarımızı uzaktan görüp de sevdiğimiz ama hiç yanına varıp da konuşamadığımız, yanlarına bile yaklaşamadığımız kızlar için yapmamızdı. Mahallemizin kızlarına yan bakanın gözlerini oyamasak da, mahallemize sokmazdık.

Dayak yesek de, dayak atsak da o günün kahramanı olurduk. Babamıza bizi döveni, bizimle kavga edeni şikâyet edince, Ondan ilk dayağı biz yer, ilk azarı biz işitirdik.

Sonra, gençlik yılları, lise ve üniversite yılları geldi ve geçti. Kavgaların, sebebini bilmediğimiz,  kimin yaptırdığını bilmediğimiz kavgaların içinde bulduk, ya da içine çekilmek istendik.

***

O kavgalar hâlâ devam ediyor. Her yer kavga edenlerle dolu. Kavga edecek o kadar çok sebep var ki. Ama yaş kemâle ermeye başlayınca, öfkemizi yutup anlamsız kavgalardan ve gürültülerden uzak durmaya çalışıyoruz.

Aslında yeri gelince, kavga etmek de lazım değil midir?

Evet, kavga etmek lazımdır. Ama yaptığımız kavga, kavga yapmaya değmelidir.

Bu olayda, benim sabır göstermem, ite dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmam, belki de benim için hayırlı oldu.  “Galip sayılır, bu yolda mağlup” deyip, kendimi teselli ettim ve hiçbir şey olmamış gibi okulumun yolunu tuttum.

Atalarımızın “Kork, Allah'tan korkmayandan” dediği gibi, Allah'a karşı saygısı ve korkusu olmayan bir serseriden korktum. 

“Korkakların elde edeceği hiçbir şey yoktur. Cesaretin olmadığı yerde esaret başlar” sözünü bile bile, bir maganda karşısında cesaret gösteremedim. İşi devletin görevlilerine havale ettim.

Kim bilir belki de çok iyi yaptım? Kim bilir belki de çocukluğumdan, delikanlılık yıllarımdan çok uzaklaştığımı fark etmiş oldum?

Rabbim bizi kötü insanların şerrinden korusun.

 

                                                       GÜNÜN SÖZÜ

KAYBETMEYİ AHLÂKSIZ BİR TEKLİFE TERCİH ET, İLKİNİN ACISI BİR AN, DİĞERİNİN VİCDAN AZABI BİR ÖMÜR BOYU SÜRER.

                                                                                                         Kızılderili Atasözü

 

KAMİL BİRCAN  10.03.2016