Japonya'da yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum sizlere bu hafta.

Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon evinin bir duvarını yıkmak zorunda kalır. Japon evlerinin özelliklerinden biride duvarın iki tahta arasına boşluk bırakılmasıdır. Duvarı yıkmaya başlayan Japon duvarın bir kenarında duvara çakılan bir çivinin kertenkelenin ayağına saplandığını fark eder. Ölmüştür diyerek işine devam etmek ister. İster ama kertenle aniden kıpırdar. Ama kaçamaz. Canlıdır kertenkele. İyide bu duvara yaklaşık 10 yıldır çivi çakılmıyor ki diye düşünür ve merakı artmaya başlar. 10 yıldır bu kertenkele nasıl yaşamıştır? Hem karanlık bir ortamda 10 yıl boyunca tek başına yaşamak zor olmalıydı. Ayak çivilenmiş hiç hareket şansı yok, karnın doyurmak ayrı bir dert üstelik karanlık bir ortam ve tek başına. Düşünür, düşünürde aklı almaz. Düşünürken bir kenara oturup gözlemlemeye başlar bizim kahraman kertenkeleyi.  Kısa bir zaman sonra nerden çıktığını anlayamadığı başka bir kertenkele belirir duvarın tahta boşlukları arasından. Üstelik ağzında esir kertenkeleyi beslemek üzere getirdiği yemeğiyle. İnanılmaz! Ayağı çiviye takıldığı için esir düşen kertenkele yi 10 yıl bıkıp usanmadan beslemek!

            Bu nasıl bir sevgi? Sevdiği uğruna yaklaşık 10 yıl boyunca bıkıp usanmadan hizmetinde bulunmak? Bir bebek gibi sevgisiyle beraber rızkına vesile olmak? Akıl almıyor öyle değil mi?

            Olayı ilk duyduğumda çok etkilendim diyor bu olayı bizimle paylaşan okurumuz. Gerçekçi olmak gerekirse bende çok etkilendim. Ne şeklide bir akrabalık bağının olduğunu bilmediğimiz iki canlı. Üstelik bu canlı verilen ER REZZAK' tan aldığı emri yerine getiriyor hiç itiraz etmeden. Biliyor ki Yaradan'ın emrine itiraz edilemez sorgulanamaz. Belki şeytanın başına gelenlerden hayvanlar olarak bilinen canlılarında haberi vardır. Kim bilir? Yaradan dilemiş, rızk yerini bulacak ve vesilesi de sen olacaksın dediyse kertenkeleye, kertenkele açısından olay kapanmıştır. Kertenkele için sadece emre itaat vardır o kadar.

Ya bizler? Kendimizi hesaba çekmeli değimliyiz bu olay karşısında? Akrabaların birbiriyle ilişkiyi kestiği, akrabaları bırakın anne-babanın evlatlarıyla görüşmediği, evladın anne- babasını terk ettiği, kardeşlerin birbiriyle küs olduğu, eşlerin birbirleriyle olan imtihanlarını kaybettikleri bir dönemdeyiz şu aralar. Aile birlikteliğimizin bir değil tüm organları felce uğramış sanki.

Ailenin Allah katında çok büyük önemi olduğunu hepimiz biliyoruz. Hayatta başarıya ulaşan bireylere baktığımızda inanılmaz bir aile bütünlüğünü görmekteyiz. Ben, ailenin çalışan bireylerini evin dışında oldukları sürece yoğun bir mücadelenin içerisinde görürüm. Dışarı çıkan birey mücadeleye ulaşımla başlar. Daha sonra iş yerindeki mücadelenin kollarında bulur kendini. Amiriyle, patronuyla vs. ve ardından yapacağı işle mücadele. Ve akşam olur bir şekilde. Ama her savaşın yorgunluğu dinlenme molalarında ortaya çıkar. Nede olsa kendini güvende hissettiği, kendini mücadele etmek zorunda olmadığı bir ortama yani ailesine döner. Yarına güç toplayarak mücadele gücünü artırmalıdır. Yarın yeni bir mücadeleye daha girişecek ve bugün kaybettiklerini yarın kazanmanın yollarına bakacaktır. Aile, çalışan bireye ne kadar çok güç toplamasına yardımcı olursa bireyimiz o kadar başarılı olacaktır.

Kadınlar ne için yaratıldı diye soracak olursanız bana, benim vereceğim cevap hemen huzur vermek güç vermek için olacaktır. Bu dediğim ayetle sabit '' Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.'' (Rum Suresi 21.ayet)

 Kadınları ben hep güneşe benzetirim. Ailenin güneşi kadınlarımızdır.  Kocasına da çocuklarına da sevgi ısısını ve ışığını hep kadınlarımız verir. Ailenin ayakta kalmasına da kocanın iş yerinde ki başarılarına da çocukların ders başarılarının mimarı hep kadınlarımızdır. Çünkü onlardan aldığımız mücadele gücüdür bizi başarıya ulaştıran. Çalışan kadınlarımızı düşünmek bile istemiyorum. Hem aileye güç verecek hem de kendileri güç toplayacak. Allah yardımcıları olsun. Kısaca güç toplayamayan çalışan birey ertesi günü girdiği mücadeleye bir sıfır mağlup başlayacaktır. Ailemizde bulunan çalışanları diğer bireyler bir şekilde motive ederek güç toplamalarına katkıda bulunmalıdırlar. Yoksa ailemizin çöküşü daha da hızlanacaktır. Maddi olarak dağılan aileler, sevgisizlikten dağılan aileler, anlaşmazlıktan dağılan aileler v.s. o kadar çoğaltabiliriz ki bu maddeleri. Ailesi çökmüş toplumlar çökmeye mahkûmdur.

            Ailemiz bireylerine ilk öğretmemiz gereken karşılıksız sevgidir. Aile yapımızı yeniden daha bir içten daha bir sevgiyle gözden geçirmemizin uygun olacağı kanaatindeyim. Daha bir kenetlenmenin vaktidir sanırım. Yaşadığımız hayatı, ailemize sevgiyle feda edersek işte o zaman hayatımız anlam kazanır.

 Yaşamakta bu olsa gerek.