Bugünkü köşemde yazacaklarım yakın zamanda hem uluslararası ilişkiler hem de ekonomik birçok konuyu kendi içerisinde barındırıyor. O yüzden yazım birçok farklı konuyu kendi içerisinde barındırsa bile odak noktası, ekonomi politik kapsamda “güç ve denge” üzerine kurulu olduğunu söyleyerek hep beraber düşünce gezintisine çıkalım

MERKANTİLİZM 

15.yy ila 18 yy arasında kendini gösteren merkantilist düşünce üç ana eksende kendini göstermekteydi. “Ekonomik güç”, “Askeri güç” ve “Siyasi güç.” İşte bu üç gücü elinde bulunduranlar dönem itibariyle sömürgecilik faaliyetlerine başlamışlar, sömürge haline getirdiği toplumları köleleştirmişler ve ekonomik kaynaklarını kendi ülkelerine transfer etmişlerdir. Merkantilist düşünce, süreç içerisinde kendini kamufle ederek “Yeni Merkantilist” politikalarla zaman içerisinde varlığını devam ettirmiştir. Kötü bir cümlede olsa “küllerinden yenide doğan merkantilizm” demek isterken, hiçbir zaman yok olmayan merkantilist düşünce,(kendini alternatif politikalarla gizleyerek)  günümüzde Amerika ile birlikte net bir şekilde, dolanmadan ve direkt olarak kendini göstermektedir.

EKONOMİ POLİTİK KAPSAMDA GÜÇ VE DENGESİZLİK 

Günümüz dünyasını ülkeler özelinde düşünürsek,  gücü elinde bulunduranlar dünya ölçeğinde büyük dengesizlikler yaratmaktadır. Dolayısıyla esas güçlü olan; düşünce ve politikalarını, görece olarak daha az güçlü ve güçsüz ülkelere karşı dikte edebilmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan dengesizlik, adaletsiz bir dünya oluşturmakta ve merkantilist düşüncenin “sıfır toplamlı oyun” olarak nitelediği, birinin kazandığı diğeri ve diğerlerinin kaybettiği bir dünya böylelikle problemli bir dünya haline gelmektedir. 

ULUSLARARASI KURULUŞLAR 

Kritik soru ise, günümüz uluslararası kuruluşların mevcut gücü bastırabilme etkisinin olup olmadığıdır. Bu kapsamda iki temel kuruluştan bahsedebiliriz. Politik bağlamda “Birleşmiş Milletler” iken, ekonomik bağlamda ise, “Dünya Ticaret Örgütü ”dür. Birleşmiş Milletler zaten beş daimi üye ile kendi çalıp kendini oynadığı bir kurul olmaktan ileri gidemezken, son zamanlarda gündem konusu haline gelen Ticaret savaşları ile Dünya Ticaret Örgütünün(DTÖ)  işlevsizliğini de net bir şekilde görmüş olduk. Örneğin Amerika’nın Türkiye’ ye bazı ürünlerde getirdiği ek vergiler karşısında Türkiye, Dünya Ticaret Örgütünün, Anlaşmazlıkları Halli Mekanizmasına başvurmuş ve Amerika’yı dava etmiştir. Hepimiz sonucu bekliyoruz ama ben şimdiden size sonucu söyleyebilirim. Dava sonucunda, Amerika’nın DTÖ kurallarını hiçe sayarak koyduğu ek vergilere karşı DTÖ, Türkiye’yi haklı görecek ve aynı şekilde misilleme hakkı verecek. Yani ek vergileri sende ilgili ürün ve diğer ürünlerde koyabilirsin diyecek. Yani o kadar zarar, zaman kaybı ve birçok şey karşısında, “olay bu mudur”?  Şeklinde aklımıza bir soru gelirse, cevap olarak; “evet budur”. Diyebiliriz. Sonucu nasıl önceden biliyorsun? Diyecekler varsa da, DTÖ,  “Anlaşmazlıkların Halli Mekanizması” yapısını bilen herkes sürecin nasıl işlediğini bildiğinden olası sonuçları da öngörebilir. Dolayısıyla bana özel bir yetenek değil. 

GENELDEN ÖZELE GELİRSEK

ABD, Avrupa ve birçok ülkenin iki yüzlü ve güçten beslenerek birçok konuda ülkemizi tehdit eden siyasi ve askeri politikalarını bir kenara bırakarak, güncel bir konu olan ticarete gelmek istiyorum. Kasım ayında açıklanacak olan ve Amerika’nın yürürlüğe koyacağı “İran Ambargosu”  hiçbir şekilde uluslararası bir karara dayanmayan ve Amerika’nın kendi inisiyatifiyle aldığı ve güç zehirlenmesi ile dünyaya ve tabi ki de ülkemize dikte ettireceği ambargodan bahsediyorum. Dolayısıyla önümüzdeki haftaki yazımda, çok farklı bir gündem olmaz ise, İran ambargosu ve Türkiye ekonomisi üzerine görüşlerimi, “güç ve denge” konusunu özne alarak sizlerle paylaşmak üzere diyerek, müsaadenizi istiyorum.  

SONUÇ: “Güç dengeli dağılmadığı sürece, dengesizliğin ön koşuludur.”