Gazetemiz 16 yaşında toy bir delikanlı oldu. Bu on altı yıla güzel çalışmalar ve hizmetler sığdırdı. Günümüzde medya büyük sıkıntılar ve engebeli arazide yol almaya çalışıyor. Nice on altı yıllara gençlere ışık olmaya, onlara iş imkanları sağlamaya, kültüre ve sanata tabiî ki en önemlisi siyasete ve yerel yönetimlere yol çizmeye, eksikleri sorunları yerinde tespit edip halkın sorunlarını yetkilisine ulaştırmaya devam edeceği umuduyla doğum günün kutlu olsun YENİGÜN!...
Gelelim esas konumuz ve konularımıza. Konya bir anda yağmura teslim olup, her yer göle dönünce alt yapı konusunda ne durumdayız diye bize durumu sorgulattı. Belediyelerimiz bu konuda acaba yeterine çalışma yapmıyor mu diye bütün rögarlar mı tıkandı? Araçlar yollarda kaldı. Sosyal medyada kullanılan kelimeler de hiç hoş değildi. Gerçekten üzüldüm ve belediyelerimizin bu eksiklikler konusunda en kısa zamanda önlem alması gerektiğini bir kez de ben hatırlatmış olayım.
Ekonomide durumlar malumunuz ne söylesek yetersiz kalıyor ve kalacak da. Henüz baz etkisi, yaz etkisi diye geçirdiğimiz bu günlerden sonra Eylül ve Ekim aylarını düşünmek bile istemiyorum. O zaman enflasyon rakamlarını gördüğünüzde anlayacaksınız.
Yoksulluğu yok etme çabası, siyasetin en fazla dile getirdiği ancak nadiren başarabildiği büyük bir sorundur. Onlar zenginleşmeyi özendirmek yerine, Afrika ülkelerine, Somali’ye bakın halinize şükredin demekten öteye geçemezler. Hani bilirsiniz Afrikalı yoksulu ya da Hint fakirini onlarda fakirlik dededen kalma gibi bir şey… Bakınız şimdi kendi ülkemize dönelim ve yoksulluğumuza ve yoksunluğumuza bir bakalım.
Türkiye’de yoksul olmayı tanımlayabilirsiniz. Zateb buırada toplumun yoksul kesimine kaynak aktarmak, orta direği güçlendirmek ve sosyal politikalar uygulayarak yoksulluk azaltılabilir. Fakat yoksulluğu gidermek yerine onu sürekli kendi yardımına muhtaç kılmak niyedir? O nu da anlamış değilim.
Her zaman yoksul olan kesim o yoksulluğuyla yaşamak için türlü yollar geliştirmiştir ve hayatta kalmayı başarır. Ancak sadece hayatta kalmak elbette yetmiyor. Adam bu konuda pratik yapmış ve artık neyi nerede ne kadar yapacak biliyor. Burada önemli olan nokta şudur. Siyasilerin dilinden düşürmediği yoksulluğu ortadan kaldırma sözlerine şunu sormamız lazım. Sen gerçekten yoksulluğu ortadan kaldırmak istiyor musun? Yoksa mevcut yoksullara yardımı sürdürmeyi mi? çünkü yoksula ihtiyacı olan siyasetçi, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını istemez.
Tasarruf tedbirleri diye çıkılan yol, aslında 1990’larda uygulanan klasik kemer sıkma politikalarını bir diğer versiyonu gibi oldu.
Peki, nedir bu klasik kemer sıkma politikaları?
Enflasyondaki yükseliş ve bütçedeki açığın ücretlerin baskılanması, vergi artışları ve varlık satışlarıyla kontrol edilmesine dayanan politikalardı. Bu politikaların yol açtığı kısa vadedeki istihdam ve gelir kayıpları da düşük ve orta gelirlinin önemli ölçüde refah kaybına uğramasına sebep oluyordu.
Öncelikle çok yüksek düzeye ulaşan ekonomik dengesizlikleri, yüksek kamu harcamaları, yüksek enflasyon, kur atakları, bütün bunlara dokunmadan çözen mucizevi yöntemler maalesef bulunmuyor.
Son bir yıldır uygulanan ekonomi politikaları da bize “Her şeyin bedeli var, güzelliğinin de; bir gün gelir ödenir, öde Firuze” şarkısını söyletiyor.
Asimetrik şekilde artan enflasyonun hane halkının satın alma gücünü önemli ölçüde eritmiş olmasına rağmen Temmuz ayında asgari ücret artışına gidilmedi. Kamu personel ve emekli aylıklarının satın alma gücünü azaltan politikalar uygulandı. Örneğin enerji fiyat düzenlemelerinin Temmuz ayına ötelenmesi, emeklilerin satın alma gücünü aşağı çeken kök aylık düzenlemesi gibi. Ayrıca SGK primlerinde yapılması planlanan artışlar da hali hazırda OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlarda olan prim yükünü daha da artırarak kayıtlı istihdamın kamburu olacaktır.
Kamuda tasarruf paketi ise, birçok kurum ve uzman tarafından yapılan analizlere göre, ihtiyacın oldukça altında kaldı. Paketi yerindelik, izlenebilirlik, denetlenebilirlik ve kamuoyuna hesap verebilirlik açısından ele aldığımızda kapalı kutu olduğunu görüyoruz. Ayrıca yapılan açıklamalardan tasarrufun esas olarak yatırım ödeneklerini azaltarak yapılacağını anlıyoruz. Bu da kalkınma politikaları ve verimlilik açısından dezavantajlı bir durum.
Önümüzdeki aylar yoksulun ve yoksunluğun daha artacağı günler olacağını düşünüyor fakat umudumuzu yitirmemeye çalışıyoruz.