Hayatın birçok anında ‘’teferruat kelimesinin manasının’’ başına gelenlerle karşılaşıyoruz.

Çoğu zaman yaşamın teferruatına dikkat etmediğimiz için asıl özü anlamıyoruz. Yaşamı doğru algılamaya izin vermiyoruz.

Kültürümüzde öyle bir bakış açısı oluşmuş ki; neredeyse teferruatı aşağılıyoruz. Onu önemsiz itibarsız ilan ediyoruz.

Sabırsız, kurnaz uyanık tarafımız ayrıntıları hiç düşünmeden işini bitirivermek istiyor.

Anlamaya ve algılamaya ayıracağı zamanı gereksiz görüyoruz.

Gerisi teferruat ya da teferruatla uğraşmayalı gibi cümleleri fazlası ile duyuyoruz.

Doğru analiz edemediği, ayrıntılarını düşünemediği bir süreçte çoğu zaman problemleri öteliyoruz. Bir gün çığ gibi büyüyen problemlerin içinde boğuşurken sahip olduğumuz imkanları da kaybediyoruz.

Geçen Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın kısa bir söyleşisini izlerken yaşamın çok önemli bir teferruatını öğrenmiş oldum.

‘’Teferruatın, teferruat olmadığını kavramamız gerekiyor. Teferruat; yaşamın inceliğini, güzelliğini, anlamak, yaradılışın kokusunu görebileceğimiz inceliğini, varlığın büyüsünü hissedebileceğimiz yerlerdir. Total olarak baktığımız bir şeyin mikro olarak inceliklerini kavradığımız zaman kemal bir tefekküre bir algıya kavuşuyorsunuz’’ derken teferruatın detayına merak sardım.

Gerçekten orada bir yazarımızdan aktardığı gibi; bir kuş bir ağaca kondu demekle bülbül ahlat ağacına kondu demek arasında ne kadar incelik var. Kuşu özelleştiriyoruz, ahlat ağacını özelleştiriyoruz. İkisi arasında kurduğumuz ilişki ile manalar yüklüyoruz.

Gerçekten biz teferruatı önemsizleştirirken yaşamın sırrının da üzerini örtüyoruz

Yaşamın estetiklerini, inceliklerin fark edemiyoruz.

Teferruatı önemsizleştirirken yaşamın detaylarında kaybolmaktan korkuyoruz.

Konuşurken bile her duygunun, davranışın her mananın bir sözü varken hayatı iki kelimeye sığdırmaya çalıştığımız için dilimiz zenginleşemiyor.

Oysa zengin bir yaşam kadar zengin bir dilimiz de var.

Bazı yazarlar ‘’Atatürk’ün söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ sözünü de vatan için her şeyi önemsizleştirdi diye eleştiriyorlar. Oysa orda anlatılan Vatan teferruatını önemsemediğimizden şimdi vatandan başka önem vereceğimiz bir şey kalmadı derken de Aslında asıl yaşam gayesinin amacının vatan olduğunu da anlatmıyor mu?

Düşünün yaşam gailesinin sadece tüketmek ve borç ödemek olduğu bugünlerde kapitalizm; insanlara insanlık detayını yani teferruatını da ikinci plana ittirmedi mi?

Aslında en önemli işlerimizi yaparken teferruatını en ince ayrıntısına kadar bilen bir insan hayatın ustası da olmaz mı?

Olur elbette.

Bu açılardan bakınca yaşamı doğru analiz etmek inceliklerine kadar fark etmek hayatımızı daha da estetik haline getirmez mi?

Çevremizde unuttuğumuz doğa sesleri, renkleri, doğal yaşamın doğal tatları yaşamın en temel ihtiyacı değil mi?

Patrick Suskind Koku kitabında koku insanın kimliğidir diyor.
yaratılmış her şeyin kendine has kokusu olduğunu yaşamı a koku ile keşfeden bir kahraman üzerinden anlatıyor. Koku detayının ne kadar da önemli olduğunu fark ediyoruz.

Tıpkı müzik gibi kokunun da notası olduğunu üst orta ve alt notalarla kokunun etki şeklini anlatıyor.

Bir müziği dinlerken bazen şarkının manası bazen enstrümanın sesleri ile detaylardan manalarla farklı duygularımız bütünleşmez mi?

Bir çınar ağacının tohumu mercimek büyüklüğünde tohumda sırlanmamış mı?

Bu açılardan bakınca yaşamda ne kadar teferruatı anlar ve algılarsak yaşamın sırrına o kadar vakıf olmaz mıyız?

Elbette oluruz.

İnsanın insanla iletişimin detaylarında da dostlukların ince tuğlalarını saklı değil mi?

İncelikler insanları daha güçlü ve kaliteli iletişim inşa etmeye yöneltmez mi?

Bir günaydının inceliğinde bir günün morali saklı olabilir.

Bir geri dönüşün içine insanlığın en değerli iletişimi başlayabilir.

Bir özür yaşamın önemli bir inceliğidir.

Dostça bir ses insanın ruhsal dünyasını genişletebilir.

Yaşamın her tarafında teferruat muhteşem enerji kaynağıdır.

İyi dinleyen, ekip arkadaşları ile ilgilenen bir yönetici arkadaşlarından takdir görürken.

İşinde bilgili, becerili, düşünceli, empati yeteneği gelişmiş, paylaşımcı, tamamlayıcı yönetici işinde saygın olabilir.

Yani her alanda teferruatı bilmek ve dikkat etmek insanı ilgili olduğu konuyla alakalı bilgeleştirir.

Hayatın teferruatına dikkat kesildikçe yaşamın sır kapıları da birer bire açılır.

Evrendeki insanı düşünelim;

Evrene göre zerre kadar bir yer dünyamız. Uzayın minicik bir noktası. Hatta galaksiler arasında görünmez bir mekan değil mi?

İnsan olarak da uzayda öyle bir teferruatız ki; küçücük bir varlığın küçücük beynine evrenin varlığını tasavvur ediyor, düşünebiliyor ve kavrayabiliyoruz.

Bir insan teferruatı bile evrene göre duruşumuzu düşündüğümüzde teferruatın ne kadar muhteşem bir bakış açısı olduğunu göstermiyor mu?

Yoksa evrenin öbür ucundan bakınca insanı teferruat olarak sayarak olumsuz bakış açısının zindanına hapis mi edelim.?