Pencerenin ardından gecenin karanlığına meydan okuyan yüzlercesi! Ve nota nota süzülerek gelen hafif, huzur verici bir melodiyi süsleyen kelimeler! Bu gece pencerede, türkünün arkadaşlığı ile bekleyen dingin bir nöbetçi var. Huzur ile göz göze gelmeyi bekleyen! Güzelliğin zevkinin en doruk noktasına ulaşmak isteyen!

Her defasında ipleri birbirine dolayıp, elimde tutamadığım bir uçurtma misaliydi içimdeki gökyüzüne saldığım hayallerim! Ya ben beceriksizdim ya da rüzgâr çok acımasızdı.  Küfemde iki büklüm taşıdığım umutlar! Ağır aksak ilerlediğim hayatta güz güneşi vurdu yüreğimin bir köşesine!

Gönlümün güneyine vuran güneş ile kuzeyine vuran ayaz hep kardeşçe yaşadı... İnsanların öbek öbek gelip alelacele çıktıkları bir yer oldu yüreğim. Beğenenler kalıcı olurken, beğenmeyenlerin döküntülerini toplamaktan kendime yetişemez oldum. 

Hayal dünyamın gariban bir vatandaşıyım işte... Hayatta olmayan şeyleri gözümün içine soktuklarından beri orada yaşıyorum. Kimseye kızmaya hakkım da yok aslında! Hayatımdaki şeyler patlak bir ampul gibi görünür iken ben onlara güneş gibi davranılmasını bekledim.

Tomris Uyar'ın bir sözünde bahsi geçtiği gibi; “Yırtına, bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa!”Her şey bir gün mutlu sonla bitecek mutlaka! Masallarda hep mutlu sonla biter ya tüm anlatılanlar! İyiler gâlip gelir hayatın kirli oyunlarında! 

Yaşıyoruz işte hayal kırıntılarıyla! Uçarı, çocuksu hallerimizin yanı sıra sabrımız bitince, saati dolunca çekip giden bir göçebe edasıyla! Bir tahtakurusu gibi yavaş yavaş kendi ömrümüzü kemirerek ilerliyoruz. 

Bak, bir günün daha belki sonuna geldin. Belki de yeni başladın ama bunun da bir bitimi var elbet. Lâkin bomboş hayatın sokaklarında düşüp kalmadık ya! Bir umut hep gönlümüzü şefkatle okşadı. Hayaller başıboşluğumuza yoldaş oldu.

“Yeter be Büşra, hep mi hayal, hem mi umut?..” diye kızıyor musunuz yoksa bana? Evet! Her zaman daim kalacak olan hayal ve umut! Somut olan her şey herkesin dokunabileceği açık bir büfe gibidir. İnsan görünmeyen güzelliklerini herkese açmaz. Kapalı bir tencerenin içindeki yemeğin sadece ismini bilirsin. Onu alıp, tadına baktıktan sonra lezzetinin güzelliğine varırsın.

İnsanın içi de böyledir işte! “Görünen köy kılavuz istemez.” diyen atalarımızın naçizane sözünün altında yatan anlamlar bütününden bihaberiz. İnsan çoğu zaman yenilikleri keşfetmek için çabalar. Keşif yapılacak ve gez gez bitmeyecek en güzel yer kişinin içidir. Binaenaleyh Büşra hep der ki; “Ben beni bildim bileli, benlikten uzak bir bendeyim!” Peşine takıldığım bir arayışın beni nerelere götüreceğinden habersiz yol alıyorum. Bu yüzden hep hayal, hep umut diye sayıklıyorum.

Hem avare, hem pervane benim deli gönlüm! Serde hep bir deli fişeklik var! Şu hayat denilen tiyatro sahnesinde ne rollere, ne oyunlara, ne hikâyelere ve acılara şahit olduk. Her şeye rağmen gözü kara yol aldık bu uzun ince yolda! Pes etmek korkaklara has bir şeydir. Yine de korkumuzu bir torbaya doldurup, başucumuzdan ayırmadan ilerledik. 

İnsan başlı başına kocaman bir dünya! Kendini tanımadan, daha içine tâbî olmadan nereye gider bu meçhul! Dünya içindeki dünyayı anlamaya çalışmadıktan sonra başka dünyalara dokunulabilir mi ki insan?..Sorarım size; “İnsan kendi duygu çırpınışlarını fark edemeden, bir serçenin kanat çırpışlarını fark edebilir mi?.. Merhametine vakıf olmadan, şefkatle kucaklayabilir mi karşısında duran acı ile inleyeni?..”

Yine yanan duygularım küllere boğuldu. Milyonlarca kardeşimle hepimize çatı geren yuvamın pencereleri ayaz üfürüyor... Yüreklerimiz üşüyor. Kim umut samyelinin şu durumda içimizi ısıtmasını istemez ki?..Uzun uzadıya sözlere ne hâcet, muhakkak ki Allah büyük! Sabretmek gerek. Vesselam.