Ekonomik ve sosyal sorunların boyumuzu aştığı, terörün boyut değiştirdiği şu günlerde ne söylesek ne anlatsak kelimeler yetersiz kalacak. Kadınların sokak ortasında katledilmesi, çocukların en yakınları tarafından öldürülmesi, yeni doğan çetesi adı altında bebeklerin katledilmesi ve üstüne tuz biber eken TUSAŞ terör saldırısı… elbette ekonomiden bahsedeceğiz. Fakat gündem o kadar hızlı değişiyor ki toplumdaki endişeler giderek artmaya devam ediyor.

Liderlerin yaptıkları açıklamalar her gün yeni bir boyut kazanırken, yok daha neler dedirtecek ve hatta şaşkınlıkla izlediğimiz konuşmaların arkasına yetişemiyoruz ve hayretle izliyoruz. Tabi bu yapılan açıklamaların sonuçları hiç iç açıcı olmuyor.

Toplum ağır bir ekonomik yük altındayken bu psikolojik baskılara da dayanamaz hale geldi. Özellikle son dönemlerde liderlerin, siyasilerin yaptıkları açıklamalar ekonomik dengeleri en çok etkileyen nedenlerden. Hepiniz şahit oluyorsunuz. Toplum yaşanan bu son saldırı ile de derinden sarsıldı. Gençler bir yandan işsizlikle boğuşurken gelecek endişeleri de boyut değiştiriyor ve beklentilerinin yönünü yurt dışına çeviriyorlar.

Sokaktaki sıradan vatandaştan; emekliden, asgari ücretliden, memurdan başlayarak, iş insanına kadar kime sorarsanız sorun ekonomik gidişat kötü diyecektir. Kendi küçük dünyasında yaşayarak soğanın cücüğünü lüks sayanlar ve tuzu kuru olanlar başka şeyler söyleyebilir ve hatta söylüyorlar da. Onların söylemlerini işittiğinizde de acaba bende mi bir sorun var diye kendinizi sorguluyorsunuz. Soğanın cücüğünü lüks sayanlara zaten ne anlatsanız fayda etmeyecektir. O yüzden biz bildiğimiz yoldan devam edelim.

Ekonomik gidişatın kötü olduğu da bir dizi veriyle kendini gösteriyor zaten.

Ne enflasyon düşüyor, ne yaşam standardında bir iyileşme oluyor; ne geleceğe dönük umutlar artıyor, hatta artmak bir yana umutlar giderek yitiriliyor.

Peki şu durumda tüketicinin güveni nasıl oluyor da artmaya devam ediyor?

TÜİK ile Merkez Bankası’nın ortak çalışması olan tüketici eğilim anketinin sonuçlarından elde edilen tüketici güven endeksi üç aydır sürekli artıyor. Yalnızca üç aydır süren artış mı, tüketici güven endeksi ekim ayında, geçen yılın haziran ayından sonraki dönemin, yani tam on altı ayın en yüksek düzeyine çıktı.

Hangi platformda olursanız olun ve kime sorarsanız sorun alacağınız yanıt ekonomik gidişatın fena mı fena olduğu ve geçim zorluğunun her geçen gün daha da çekilmez bir hal aldığı yönünde. Üstelik geleceğe dönük güvenin de her geçen gün azaldığı belirtiliyor, bu durum zaten çıplak gözle görülür durumda…

Peki TÜİK ve Merkez Bankası’nın ortaklaşa yürüttüğü bu ankete cevap verenler ekonomik zorluk çekmeyen vatandaşlar mı, yoksa sokakta başka ankete cevap verirken başka mı konuşuluyor?

Bilemem! Ama bir tuhaflık, bir çelişki olduğu da ortada...

Üstelik bir aylık endekse de bakmıyoruz ki... Artık bir eğilim oluşmuş gibi görünüyor. Ekimle birlikte üç aydır artan bir endeks var!

Ekimde son on altı ayın en yüksek düzeyine çıkan bir endeks var! O nedenle ortada bu yüzden tuhaf bir durum var!

Tüketici güven endeksinin ayın ilk yarısındaki saha çalışmasıyla elde edilen bir veri var. Dolayısıyla 80.6’ya yükselen endeks, ekim ayının ilk iki haftasındaki durumu yansıtıyor.

Türkiye önceki günden itibaren siyasi alanda büyük bir kafa karışıklığı yaşamaya başladı. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çağrısı ve o süreçteki tartışmalar bakalım vatandaşın ekonomiye bakışını, ekonomiye olan güvenini nasıl etkileyecek.

Tüketici güven endeksi kasım ayında da yükselmeye devam ettiği takdirde bu durum siyaseten atılan son adımların ekonomiyi olumsuz etkilemeyeceğinin düşünüldüğü, hatta olumlu bir etkide bulunduğu şeklinde yorumlanabilir.

Ancak endekse yansıyacak şekilde ekonomik anlamda bir olumsuzluk ortaya çıkmaması, vatandaşın bu adımları onadığı anlamına tabii ki gelmez.

Ama bir de bakmışsınız, siyasetteki bu gelişmeler moralleri bozmuş, gelecek kaygıları artmış ve kasım ayındaki tüketici güven endeksi dramatik bir gerileme göstermiş. Böyle bir gelişme de sürpriz olmaz.