Önümüzde bir yerel seçimler var.

Her yerde birçok insan aday ve seçilmek için gayret sarf ediyor. Bu işi servet harcamaya götürecek kadar ileri gidenler var.

Adaylar sorumluluğa mı aday yoksa seçilirse kendisine bir makam mı istiyor?

Hayal ettiği zenginlik için stratejik bir adım mı atmak istiyor?

Ya da bulunduğu memlekette çok iyilik yaptı, emek harcadı karşılığında bir makamla ödüllendirilmek mi istiyor?

Veya bir menfaat gücünün ortak hedeflerini gerçekleştirmek için toplumda karşılığı olduğu için tercih edilmiş bir yönetici mi olacak?

Ailesi güçlü olduğu için seçilme şansı olan insanlardan birisi mi?

Belki de son zamanlarda popüler bir kişi ve seçilme şansı yüksek olduğu için ileri sürülmüş bir aday mı?

Yoksa memleketin potansiyelinden en iyi şehri ortaya çıkaracak bir yetenek mi?

Aday olduğu memleket ile ilgili bir hedefi var mı?

Mesela memleketi geliştirmek için projelendirebileceği fikirleri var mı?

Ne kadar geliştirebileceği konusunda çalışmaları neler?

Mesela;

Memleketi bir kumaş olarak ele alalım;

Terzisine göre değerli bir kumaştan, iç çamaşırı, pijama, pantolon, ceket, normal bir takım elbise ya da moda olabilecek takım elbise dikilebilir.

Bu kumaşı eline versek, o güne kadar 100 TL’lik pijama dikilen bir kumaştan 300 TL’lik bir pantolon mu dikecek, yoksa iyi bir usta da o kumaşın değerine göre o yılın modasına göre protokollerdekilerin tercih edebileceği çok kaliteli bir takım mı dikecek?

Ya da uyanık davranıp eskiden pijama dikiliyordu ben pantolon diktim, başarılı oldum diyerek, değerli takım kumaşını telef ederek hem kendisinin hem memleketin zamanını boşa mı harcayacak?

Bunların ve daha fazlası nedenlerin sebebi ile bir insan aday olabilir, aday gösterilebilir?

Bu dönemde aday olanların ve seçecek olan bizlerin bunları düşünerek davranması gerekiyor.

Toplumlar ve insanlar iradelerini tecelli ettirecekleri tercihleri ile yaşarlar.

Bu durumda Stephen R.Covey’in   Etkili Yöneticilerin  Yedi alışkanlığı Adlı kitabı aklıma geldi.

Yedi alışkanlıktan bir tanesi; Sonunu Düşünerek İşe Başla Blışkanlığı seçilmeden her adayın üzerinde düşünmesi gereken bir davranış.

Kitaptan buraya uyarlarsak;

Seçilmeyi hayat olarak değerlendiriyor. Görevin bittiği son günün ertesini de ölüm günü  ve musalla taşındaki anımızı….

Soruyor?

Hayatın son anına geldin musalla taşında yatıyorsun; cenazeye gelenlerin neler söylemesini isterdin?

·         Evladın ve ailen senin için ne söylesin

·         Oy veren esnaf ne desin,

·         Öğrenciler neler söylesin,

·         Şehri kullananlar neler söylesin,

·         İşçiler neler söylesin,

·         İşveren neler söylesin,

·         Çevreye duyarlı olanlar, doğaseverler neler söylesin,

·         Araç sürücüleri neler söylesin,

·         Komşun, arkadaşın, dostun, partililerin neler söylesin

·         Rakiplerin, düşmanların neler söylesin,

·         Gelecek nesil neler söylesin,

·         Gençler, kadınlar, yaşlılar engelliler neler söylesin

·         Denizciler, balıkçılar, köylüler, çiftçiler neler söylesin,

·         Mahalle sakinleri neler desinler,

·         Sanatkârlar ve sanatseverler neler desinler,

·         Belediyede çalışanlar neler desinler,

·         Başka şehirden gelenler,

·         Ülkeyi yönetenler

·         Basın,

·         Mesela o gün sosyal medyada nasıl bir mesajla anılmak istersin

·         Dünyadan o belediye bakanı için neler söylesinler,

Bütün adaylar bir yere uzansın gözlerini kaptasın bunların neler demesini isterse onları madde madde yazsın ve bu yazdığı onun göreve gelirken gerçekleştirmesi gereken amaçları olsun.

Yani yönetim manifestosu olsun.

Böyle bir manifestosu olan yönetici görevden ayrılırken bir manifestoya bir de vicdanına bakarak başarılı olduğunu düşünüyorsa mutlu ayrılma şerefine nail olur.

Seçenlerin kalbinde onurla taşınan unutulmayacaklar listesinin başköşesine oturur.

Böyle bir manifesto ile yönetim yapan başkan ve ekibi her türlü hesabı hiçbir kitaba uydurmadan açık ve seçik olarak, hiç kimsenin ve gücün korumasına ihtiyaç duymadan göğsünü gere gere görevden ayrılır.

Aldığı maaş, imkânlarla ve göreve başlarken beyan ettiği mal mülk yakınları dâhil hesapsız artmamışsa memleketi potansiyeline göre geliştirebilmişse o kumaştan en kaliteli takımı dikebilmişse o insan memleketin tarih sayfasında başköşeye oturmayı hak eder.

Eğer sadece yakınları ve paylaşım yaptığı ekipleri tarafından savunuluyor da vicdanı acıtıyorsa o insan ne kadar kendini savunsa da vicdanen mezara nasıl konulacağını kendi düşünsün.

Yoksa orada geçirdiği zaman rüzgâr nerden eserse ona göre savrulma şeklide ise söylenecek her şeye hazır olmalı…

Bence her aday bu soruları sormalı, bizler de seçmen olarak bu soruları düşünerek adayları tartmalıyız.

Bu manifestoyu düşünerek yönetime aday olmak ve görev almak büyük bir insani sorumluluktur.

Bu insani sorumluluğa aday olan insanlarımızı seçilmeseler de toplum olarak minnetle anmalıyız.

Memleketimizin bu sorumluluk duygusunu taşıyan yöneticilere ihtiyacı var.

Kendi potansiyelini ortaya çıkarabilecek bu potansiyelden evrensel değerleri inşaa edebilecek başkan adaylarına ihtiyacımız var.

Bu iş hatır gönül işi değil sorumluluk işi.

Sevmesek de sorumluluk alabilecek manifestosu güçlü adayların yanında olalım,

Sevsek de sorumluluk zafiyeti yaşatacak herkesten kaçınalım. Yoksa o sorumsuzluğun altında hepimiz kalırız.

Bu da seçmen iradesi olarak bizlerin sorumluluğu…

Sonradan ağlama sızlama ile memlekete yazık ederiz…