Sille Güncesi

Abone Ol

Sille Güncesi

Şehirleşme, modernleşme ve günden güne ilerleyen teknolojinin hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırdığı gerçeği yadsınamaz. Fakat bunun yanında onca koşturmacanın arasında bazen derin bir nefes almayı ve kendimize' yavaşla' demeyi çoğu zaman unutuyoruz. Hep bir yerlere yetişme telaşı,  biri biterken diğeri başlayan sorumluluklar bazen yarış atı gibi yaşamamıza yol açabiliyor. Hayatımızı kolaylaştıran onca buluşun yanı sıra gün içinde rahat nefes alma imkânımız giderek azalıyor. Makineler bizim yerimizi alırken biz de yavaş yavaş işlerimizin değil makinelerin kölesi haline geliyoruz.

Bunca keşmekeşin arasında amacım bildiğiniz gerçekleri tekrar edip içinizi karartmak değil. Bu hafta sizlere Konyalı olan olmayan çoğu kişinin bildiği en azından adını duyduğu güzide ve şirin bir ilçeden Sille'den bahsetmek istiyorum. Sille bilindiği gibi tarihi çok eski devirlere dayanan bir yerleşim birimi. Aynı zamanda onu önemli kılan nedenlerden biri birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmasının yanı sıra Türk diyarı olduktan sonra da farklı milletlerin bir arada barış içinde yaşadığı bir yer olması. İçinde birçok camiinin yanında bir o kadar da kilise var. Sille'de hoşgörünün ve saygının nüvesini halen bariz bir şekilde görmek mümkün zira kiliselerde camilerle aynı anda restore ediliyor.

Sille insanı tıpkı Akdeniz insanı gibi sıcak, yeniliklere açık. Değişime direnmenin faydasızlığının farkında. Bu da ona kimliğinden ödün vermeden turizme kazandırılmış şirin ilçenin tanıtımında üstüne düşeni yapma bilincini yüklüyor. Kimi atadan kalma el sanatlarını devam ettiriyor, kimi gelen konukları geleneksel lezzetlerle buluşturuyor. Aynı zamanda misafirperver! Sıcak kanlı ve girişken. Bu dağlarla çevrili kasabada halk sabah kalkınca penceresinden gördüğü dağlara bakıyor fakat garip bir şekilde dağların ardını görmeyi öğrenmiş.

Sille'de özellikle hafta sonları büyük şehirleri aratmayacak trafik ve kalabalık var. Piknik alanlarında oturacak yer bulmak neredeyse imkânsız. Hani şehirden uzaklaşıp kafamızı dinleyecektik diyebilirsiniz; az sabredin anlatıyorum. Barajın normal yolundan gidince durum böyle fakat barajın karşı yakasında manzara da iklim de bambaşka bir hal alıyor. Dağlara doğru çıkıldıkça insan ciğerlerini katışıksız oksijenle doldurduğunu hemen fark ediyor. Orada adeta el değmemiş, ayak basmamış bir doğa bütün saflığıyla sizi kucaklıyor. Baraj manzarasına yalnızca farklı türden kuş ve böcek sesleri eşlik ediyor. Tabiat bahar kokusunu bütün yoğunluğuyla muhafaza etmiş durumda. Şehre çokta uzak olmayan bu gizemli toprak parçası size sakinliğin ve dinginliğin yanı başınızda olduğunu fısıldıyor. Yol boyunca göreceğiniz dağ kekikleri ve saflığı sembolize eden sevimli papatyalar da cabası.

Memleketin her bir yanı ayrı güzel! Nereye giderseniz gidin benim güzel vatanım deme ihtiyacı duyuruyor insana. Bizler bu toprakların şimdiki emanetçileri olarak omuzlarımıza yüklenen sorumluluğun farkına varmalı bu cennet vatanı bizlere tüm güzellikleriyle ulaştıran ve emanet eden büyüklerimizin özeniyle bizden sonrakilere iletmeliyiz. Bu bir bayrak yarışı! İçte ve dışta geçmişten beri gözü topraklarımızda olan bazı kendini bilmezlere verilebilecek en iyi cevap kendine has özelliklerini bozmadan yaşadığımız toprakları korumak ve yaşatmak; Çocuklarımızı aynı özeni gösterecek hassasiyetle yetiştirmekten geçiyor. Bu aynı zamanda ecdada ve vatana olan borcumuzdur. Büyük şairimiz M. Akif'in dediği gibi;

 !

 Kim bu cennet vatana olmaz ki feda

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda

Canı, cananı bütün varımı alsında Hüda

 Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda

İyi hafta sonları!