SEN NESİN NE İŞE YARARSIN?
Bahçesinde fıskiyeli havuzu, havuz kenarında asma gülleri bulunan köşk gibi bir eve yoksul biri geldi. Hane sahibine:
-Fakirim, bir ekmek veya şu güzelim nanelerinizden bir tutam verir misin? Dedi.
Ev sahibi:
-Burada ekmek ne arar? Burası ekmekçi fırını mı? Sen aptal mısın? Dedi. Dilenci:
-Hiç olmazsa biraz yağ ver.
-Burası mandıra değil ki.
-Efendi, bari birazcık un ver, deyince ev sahibi:
-Burayı değirmen mi sandın? Cevabını verdi. Dilenci:
-Hepsinden vazgeçtim. Şu sıcak yaz günü bir çanak su bari ver, deyince konak sahibi:
-Burası nehir veya çeşme başı değil, dedi.
Dilenci ekmekten kepeğe ne istediyse köşk sahibi alaylı, iğneleyici ve küçümseyen bir dille yok, dedi.
Fakir dilenci bunun üzerine evin bir köşesine doğru ilerleyip şalvarını indirerek abdest bozmağa davrandı. Bunu gören konak sahibi:
-Be adam, sen ne yapıyorsun? Deyince dilenci:
-Böyle yok ve yokluk içindeki harap yere bari abdest bozup da rahatlayayım. Burada yaşamağa imkân yoksa ancak bu işe yarar, dedi.
Tavus kuşu değilsin ki rengârenk nakışlı yelpaze gibi kanatların gözleri neşelendirsin.
Bülbül değilsin ki âşıkçasına inleyip gül ve lale bahçelerinde şakıyasın.
Sen nesin, ne işe yararsın? Bu kadir kıymet bilmezlerin arasından yücelip Allah satın alır iyiliğinin dükkânına gel. Eski diye kimsenin beğenmediği kumaşı o kerem sahibi Yaratan alır. O hiç bir kalbi kırmaz, çünkü kâr beklentisi yoktur. (Mesnevi, c.6,s.102)
ÖLMEDEN CAN ÇEKİŞMEN BİTMEZ
Hazret-i Peygamber'in her biri inci gibi hadislerinden birinde:
Ölmeden önce ölün buyrulmaktadır.
Çoktandır can çekişiyorsun fakat bir türlü ölemedin. Hâlbuki ölüm asıldır.
Ölmeden can çekişmen bitmez. Merdiven tamamlanmadan dama çıkamazsın.
Yüz basamaklı merdivenin beş basamağı eksik olsa dama çıkmak isteyen çıkamaz.
Yüz metre ipin bir metresi noksan olsa kuyudan kovayı doldurmak imkânsızdır.
Ey akıllı, sevgiliyi (Yaratanı) perdesiz görmek istiyorsan, perdeyi yırt ölümü seç. Ölüm deyince mezara giderkenki ölümü değil, yerini cennete değiştiren ve nura götüren ölümü seç.
Toprak altın oldu mu topraklığı kalmaz. Üzüntü sevince döndü mü kalbe keder dikeni batmaz olur.
Allah Resulü bunun için ey sırları arayan, diri olan bir ölü görmek istiyorsan, canı göklere yücelmiş, yüceleri yurt edinmiş, ölmeden evvel bu âlemden göçmüş, canı halkın canı gibi göçmemiş, ilk duraktan son durağa ulaşmış bir ölüyü görmek istersen, tertemiz Ebubekir'i gör. O doğrulukla mahşere varmış gibidir buyurdu.
Güzel haberler veren Hazret-i Peygamberin Ölmeden önce ölün sözünü böyle anlayın.
Dünyada her an herkes can verip ölmededir, sözünü ölüm zamanı babanın oğula vasiyeti say.
İbret al, kin, haset, kötülemeği kökünden söküp at. Yakınlarına onlar ölünce nasıl yüreğin yanıyorsa öyle bak. Geleceği gelmiş bil. Onları ölmüş gibi düşün. Sevdiğini ölüyor, ölmüş ve kaybetmişsin bil.
Ders al da; ey Rabbim kötülüğe bulaştım, zarar, ziyan içindeyim. Öğütlerine kulağım sağırdı. Put kırıyorum sanırken put yapıyormuşum.
Ölüm güz mevsimine benzer sense yapraklara.
Ölüm yıllardır yanımızda yöremizde davulunu çalıp durur, kulağın duymaz da can verme sırası sana gelince Ah ölüm! dersin. Ölümün sesini şimdi mi duydun, seni yeni mi uyandırdı?
Ölümün bağırmaktan boğazı yırtıldı, davulu patladı. Sen ince şeylerle meşgulken ne sesini duydun, ne davulunu. Ölümün ne demek olduğunu çaresiz şimdi anladın. (Mesnevi, c.6,s.61)
(Yaşar Çalışkan, Kızıl Postun Eşiğinde Hz. Mevlânâ'dan Seçme Hikâyeler, Nüve Yayınları, Konya, 2008)