Geçtiğimiz günlerde bir araştırma şirketinin organ bağışı ile ilgili olarak yaptığı anketin sonuçları yayınlandı.
Ankete göre öldükten sonra organını bağışlamayı düşünenlerin oranı % 17,2. Bu oran 2012'de 22,6 iken 2013 yılında % 19,7 olarak tespit edilmiş.
İstatistikler ülkemizde organ bağış oranının çok düşük olduğunu ve hızla gerilediğini gösteriyor.
Hayır cevabını verenlerin büyük bir çoğunluğu organ bağışının dinen sakıncalı olduğu görüşünde!
Oysa gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerekse Türkiye ve diğer İslâm ülkelerindeki ilâhiyatçıların büyük bir çoğunluğu organ bağışının dinen bir sakıncası olmadığını tam tersine hayat kurtarmanın son derece sevaplı bir iş olduğunu söylüyorlar. Bu görüşün en önemli dayanağı kim bir insanın hayatını kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur buyruğunun yer aldığı Maide Suresinin 32. ayeti!
Buna rağmen gözümün nakledildiği kişi acaba benim gözümle harama bakarsa ben de günaha girer miyim? gibi trajikomik düşüncelere sahip olanların sayısı küçümsenemeyecek boyutlarda.
Bir de ölüm zamanının tespiti ile ilgili endişeler var.
Bizim hukukumuz beyin ölümü anlayışını kabul etmiştir. İslâm Hukukçularının büyük bir çoğunluğu da aynı görüştedir. Ama beyin öldüğü halde makineye bağlı insanın kalbinin atmaya devam etmesi kafaları karıştırıyor. Beyin ölümü ile bitkisel hayat birbirine karıştırılıyor ve pek çok insan henüz ölmeden organ alınır mı? endişesini taşıyor. Bu yüzden ölmüş yakınlarının organlarının alınmasına rıza gösterenlerin sayısı da çok düşük. Bu endişenin giderilmesi lâzım!
Aslında organ nakli konusunda Türkiye çok ileride! Hekimlerimiz bu konuda pek çok ülkeyi geride bırakmış durumda. Fakat organ bulunamadığı için nakil yapılamıyor. Pek çok hasta sıra bekliyor. Parası olanlar ise Rusya, Hindistan ve hatta İsrail gibi ülkelere giderek nakil yaptırıyor.
Bu ülkelerde organ ticareti yapılıyor. İsrail gibi ülkelerde organın nasıl bulunduğu ise hepimizin malûmu!
Kısacası Türkiye'de organ bulunamadığı için pek çok hasta sıkıntı çekiyor, insanlar hayatını kaybediyor, yurt dışına giden hastalar sebebiyle döviz kaybediliyor ve hatta organ ticaretine de katkı sağlanıyor.
Peki ya çözüm nedir?
1. Öncelikle halkın doğru bilgilendirilmesi gerekiyor. Organ bağışının dine aykırı olmadığını iyi anlatmamız gerekir. Bu konuda özellikle Devlet büyüklerine büyük görev düşüyor. Pek çok insan için Cumhurbaşkanı ya da Başbakan'ın söyleyeceği bir söz Diyanetin fetvasından daha önemli.
2. Organ nakli konusu ara sıra gündeme gelen bir konu olmamalıdır. Bunu gündemde tutacak yine hükümettir. Hükümet yetkilileri çözüm süreci lâfını telâffuz ettiğinin yüzde onu kadar organ naklinden söz etselerdi bu konu hiç gündemden düşmez ve çok da başarılı sonuçlar alınırdı. Unutmayalım ki organ bulunamadığı için hayatını kaybedenlerin sayısı terör yüzünden hayatını kaybedenlerden kat be kat fazladır. Bu yüzden harcanan paralar de öyle!
3. Hukuki alt yapı iyileştirilmelidir. Mevcut düzenlemelere göre, ölümünden sonra alınmak üzere kendi organlarını bağışlayanların yaptıkları işlemlerin neredeyse tamamı hukuken geçersizdir. Hem hukuka uygun hem de insanların internet üzerinden kolayca bağış yapabilecekleri (ya da rücu edebilecekleri) bir sistem kurulmalıdır. Nasıl bir sistem kurulması gerektiğini soran olursa sadece söylemekle kalmaz, hukukî alt yapının oluşturulmasında katkı da sağlarız.
4. Bağışın dinen caiz olduğunu bilen pek çok insan yine de organlarının istemediği bir kişiye, örneğin bir teröriste takılmasını arzu etmemektedir. Bu iradeye saygı duymak, organını alırsam istediğime takarım anlayışından vazgeçmek gerekir. Bunun Hipokrat Yemini ile de bir ilgisi yok. Aslında şu anki hukuk sistemimiz içinde şartlı bağışın önünde bir engel bulunmuyor. Ancak konu netleştirilmeli, şartlı bağışı düzenleyen kanun ve yönetmelikler çıkarılmalı, organ bağışçısı alıcıyı kendi iradesiyle tayin edebilmelidir.
5. Organ Nakli Kanunumuz son derece eksik ve yetersizdir. Bir an önce esaslı değişiklikler yapılmalıdır. Bu haliyle organ teminini güçleştiren bir yapıya sahiptir.
6. Kanun değiştirilirken zaruret modeli olarak adlandırılan modele öncelik verilmelidir. Aksine bir beyan yoksa ve hayatı ölüden alınacak organa bağlı bir hasta acil organ bekliyorsa mutlaka yakınların araştırılması işinden vazgeçilmelidir. Çünkü organ nakillerinde saniyeler bile önemlidir.
Hepimiz bir gün grip, bel fıtığı ya da ülser olabileceğimizi biliriz. Ama organa ihtiyacımız olabileceğini asla düşünmeyiz; böyle bir hastalığı kendimize yakıştırmayız. Tıpkı ölümü yakıştırmadığımız gibi. Ama organ naklinin değeri ihtiyaç olunca anlaşılır.
Hiç kimsenin böyle bir ihtiyacı hissetmemesi dileğiyle!.