Cenâb-ı Hakk mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de mealen şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler, tedbirinizi alın.” (Nisa 71)

“İmanınız varsa Allah’a tevekkül edin.” (Maide 23)

“Hiç şüphesiz, Allah tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmran 159)

Bizlerde tedbir alacağız, tevekkül edeceğiz, takdiri Cenab-ı Allah'a bırakacağız.

Tevekkül'ün dini terim olarak anlamı; bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü tedbiri alarak, elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben Allah'a bağlanıp ona güvenmek, sığınmak sonucu Allah'tan beklemek anlamına gelmektedir.

Herhangi bir işte sonuca ulaşmak için gerekli çabayı sarf ettikten sonra o işin ne-ticesi hakkında Allah’a olan sonsuz güvenimizi ifade eden tevekkül, Allah inancımı-zın pratiğe yansımasının somut bir göstergesidir. Gerçekte Allah inancımız, ona olan güvenimizle doğru orantılıdır, diyebiliriz. Allah’a olan tevekkülümüz hayat boyu karşılaştığımız çeşitli endişelerimiz esnasında gösterir kendisini. Yukarıda Yakup peygamber ve Hz. Muhammed’in hayatlarından verdiğimiz örneklerde olduğu gibi, bazen bizi bekleyen hayatî bir tehlike karşısında, bazen bir sınavı kazanma telaşı içerisindeyken ve çoğunlukla da rızık endişesi taşırken ümitsizliğe karşı adeta bir kalkan olur bizim için. Tevekkülde yüce Yaratandan bir beklenti vardır. Ancak bu bekleyişin, sebeplere sarılmadan, yorulmadan, çaba harcamadan, özveride bulun-madan gerçekleşmesini ummak tevekkülden öte tembellik olacaktır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s) biz Müslümanlara, yavrularının geçimi için sabahtan akşama kadar dolaşan bir kuşun gayretini hatırlatıyor ve şöyle buyuruyor:

“Eğer siz gereği gibi Allah’a güvenip tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kur-sakları boş olarak çıkıp akşam dolu olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı.” (Tirmizî, “Zühd”, 33)