Olimpiyat Oyunlarının sona ermesinin hemen arkasından “altın”sız sekiz madalyayı ve 64. Sırayı allayıp pullayıp, daha doğrusu makyajla güzelleştirmeye çalışanlar, şimdi de gözlerini federasyon seçimlerine diktiler…

Olimpiyat bitti, sırada federasyon seçimleri var…

Seçimler başkanlar ve adaylar için çok önemli…

Niye önemli?

Başkan oldukları zaman, kapılar sonuna kadar açılıyor kendilerine ve istedikleri gibi at koşturuyorlar…

Türk sporunun yeniden yapılanması adına bu seçimler çok önemli…

Dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar, sporcusuna imkan tanıyan, ödüllere boğan, “gak” dedikçe su veren, “guk” dedikçe süt veren bir ülke, sporda yerlerde geziniyorsa, sıkıntı sporcularda değil, sporcuları yönetenlerde!

Kimse kusura bakmasın…

Düşünsenize; Türkiye 40 yıl aradan sonra bir olimpiyattan altınsız döndü, sıralamada da 64. Oldu…

Tesisleşme konusunda inanılmaz güzel işler yapıldı…

Kimse inkar edemez…

Ama, sportif anlamda aynı güzel işler nedense olmuyor…

İyi de neden olmuyor?

Yukarıda da altını çizdiğim gibi, sporu yöneten liyakatsız, spora Fransız, sadece kendi koltuklarını korumanın çabasını veren yönetenlerden dolayı olmuyor…

Kimse bana masal anlatmasın…

Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak da, üstüne basa basa “federasyonlardan hesap soracağız” demedi mi?

Hesap sormak için en büyük fırsat seçimler…

Başarısız olan federasyonlarla, federasyonları babalarının çiftliği gibi kullanan, federasyonlar üzerinden para kazanan ve unvan kazananları spordan açıl olarak uzaklaştıracak…

Bu federasyonlardan ve başkanlarından hesap elbette sorulmalı…

Bu federasyon başkanlarına “Hadi sana güle güle” demek, bu insanlara “ödül” olur…

Cezasız kalmamalılar…

Yedikleri hurmalar!

Siz anladınız ne demek istediğimi…

Bazı federasyon başkanları, yönettiklerini zannettikleri federasyonları “rant” aracı olarak görüyorlar…

Daha önce de yazdım, yazmaya da devam edeceğim…

Paris Olimpiyatları’ndan altınsız dönmenin, 64. Sırada yer almanın faturasını sadece federasyonlara kesmekte yanlış olur…

“Size bütün imkanları sunuyoruz” diyenlerin de, bu başarısızlıkta, öyle ya da böyle sorumlulukları var…

Kendilerine yakın olan federasyonları ve başkanlarını koruyarak, kollayarak spora zarar verdiklerinin farkındalar, ama ne yapsınlar ki, dam alçak değnek kalkmıyor…

Önümüzde federasyon seçimleri var…

Dokunulmayanlara da dokunma zamanı…

“Sen bizdensin” deme zamanı değil, zaman işi ehline verme zamanı…

Bu anlamda tekrar söylüyorum; sporun içerisinden gelen, federasyon başkanlığı yapan Osman Aşkın Bak’ın, “Biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak spor federasyonlarımıza en üst düzey imkanları sunduk. Sağladığımız bu imkanlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bunu sadece biz değil uluslararası tüm spor kamuoyu söylüyor. Buna rağmen; bu imkanları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar bunun hesabını verecektir” sözlerine katılmakla beraber, bu sözlerinin arkasında duracağına da yüzde yüz inanıyorum…

Tekrar ediyorum; önümüzde federasyon seçimleri var ve hesaplarını bu seçimlerde versinler, sonra da evlerine mi, köylerine mi, nereye dönerlerse dönsünler!

İnsinler sporun sırtından…

Düşsünler sporun yakasından…

Sadece Federasyon Başkanları mı?

Elbette değil…

Türk sporunu yönettiğini sanan “çürük elma”lar da bir bir ayıklanmalı ve spor teşkilatından bir an önce uzaklaştırılmalılar…

Türk sporu, üzerindeki bu kamburları silkelemedikçe, bunlar pasifleştirilmedikçe, daha doğrusu bunlar beslenmeye devam ettikçe, sporumuz zayıflamaya ve güçsüzleşmeye devam edecektir…

Şunu da unutmamak lazım; federasyon seçimlerinde kendilerini şimdiden “başkan” görüp, seçmenlere “ayar” vermeye çalışan adaylara da dikkat etmek lazım…

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak lazım…

Öyle değil mi?