Eğitim kurumları farklı niteliklerdeki kalabalık öğrenci topluluğunun eğitimini üstlenerek önemli hizmetler sunan örgütlerdir. Ancak, çeşitli nedenler dolayısıyla okullarda meydana gelen şiddet eylemleri bireylerin sağlığını ve okulların güvenliğini tehdit etmektedir.

Şiddet, kişiler üzerinde izleri yıllar boyunca silinmeyen çok yıkıcı etkiler yaratabilmektedir. Bu nedenle, okul ortamlarında şiddete yol açan nedenlerin mümkün olduğunca yok edilmesi, okulların olduğu kadar toplumun da sorumluluğudur.

Yapılan araştırmalar, okullarda her türden şiddetin görülebildiğini, şiddete en çok öğrencilerin maruz kaldığını göstermektedir. Öğrencilere yönelik şiddetin okulda öğretmenler, öğrenciler, yöneticiler ve okul dışından kişilerce yapıldığını; ayrıca öğrencilerin aile ortamında da şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır.

Geçtiğimiz günlerde okulların açılacak olmasıyla heyecanlanan aileler, çocuklar, okul malzemesi satanların hevesleri heyecanları kursaklarında kaldı. Okullarda düzen bir türlü sağlanamazken, uzun süredir tatilde olan öğretmenler de tatil modundan bir türlü çıkamadılar.

Okulla yeni tanışan ana kuzuları da bir hayli zorlandılar. Sınıflarda covid vakaları da çıkınca bir git bir gel durumunda kalan çocukların eğitimleri nasıl olacak? Anlamak mümkün değil. Üstelik öğretmenlerle ilgili öğrencilerden gelen bilgiler de hiç iç açıcı değil. Ne oldu da bu kadar şiddete meyillendi öğretmenler bunun bir açıklamasının yapılması ya da bu yapıdaki öğretmenlerin çocuklardan uzak tutulması gerekiyor.

“Konya’nın güzel haberlerle yer aldığı haber saatlerine bir denk gelsem dişimi kıracağım” dedi geçen gün birisi. O kadar üzülmüş ki adam dişini kırmaya kalkıyor. O derece yani. Bizim bildiğimiz ama herkesin haberlerde şahit olduğu durum yedi yaşındaki çocuğa öğretmenin öfkeyle bağırarak psikolojik şiddet uygulamasıydı. Evet, Milli Eğitim Müdürlüğü bu konuda yapılması gerekeni yaptı ama çocuk, bundan sonraki okul yaşamında çok büyük olumsuzlukların kapısını açan bir davranışla karşı karşıya kaldı. O çocuğa artık okulu sevdirmek için çok büyük çabalar sarf edilmeli. Yoksa sonu hüsran…

Yine bir anneyle konuşuyorum. Çocuk on bir ya da on iki yaşında. Beşinci sınıfa gidiyor. Matematik dersi bütün öğrencilerde olmasa da çoğunluğunda bir sorundur ve dersi anlamakta zorlanırlar. Burada anlatacağım zorlanma ya da yapamama gibi bir durum söz konusu değil. Matematik öğretmeninin sınıfta uyguladığı psikolojik baskı. Öğretmen sınıfta o kadar çok bağırıyormuş ki, çocuk derste parmak kaldırmaya korktuğunu anlatıyormuş. Öğretmen çocuklara öfkesini akıllı tahtaya yumruk atarak gösteriyor, akıllı tahta yerinden oynarken, çocuklarda kabuklarına çekilip korkudan ses çıkaramıyorlarmış. Bu annenin anlattıkları gözümüzle şahit olmadık ama böyle bir durum da uydurma değildir diye düşünüyoruz.

O zaman bu öğretmenlerin rehabilite edilmesi gerekmiyor mu? Uzun bir süredir okullarınızdan, öğrencilerinizden uzak kaldınız. Sayın öğretmenler hiç mi özlemediniz siz bu çocukları? Çocuk öğretmenini severse dersi sever. Dersi severse ödevini yapar ve sınıfta öğretmenini can kulağıyla dinler.

Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza her zaman ne diyoruz? Onlara güzel yarınlar hazırlamak için çok çalışmamız lazım. Fakat çocuklarımızı geleceğe hazırlamak için çıktığımız yoldaki bu taşları temizlemezsek daha çok bir şeyleri başarmak için bekleriz.

Rehabilitasyon merkezlerinde olanlar da hiç kenara koyulacak ya da affedilecek cinsten değil. Hatta o kadar kötü ki şiddeti uygulayan bakıcının tutuklanmasına kadar gitti. Çok da iyi oldu. Eğer buralarda çalışmaya psikolojiniz el vermiyor ve katlanamıyorsanız çevrenize şiddet uygulamayacaksınız.

Çocuklar taze beyinleriyle okulda, çevrede, ailede ne gördülerse onu öğrenir onu yaparlar. O nedenle çocuklarımıza güzel örnek olacak insanlarla bir araya getirelim. Kötüden, kötülüklerden hep uzak kalsınlar ki, öğrendikleri güzellikler onlara aydınlık yarınların kapısını açsın.