Nereye bu gidiş, nereye?
Seyrediyor dünya, seyrediyor sessiz insanlık,
Savaşlar gölgesinde ölen masumluk,
Kırık dökük hayallerle insanlık,
Bir kurşun sesiyle son bulan, her bir can, her bir umut.
Nereye bu gidiş, nereye?
İçi boşaltılmış mankenler dolaşıyor,
Koflaşmış sapkın düşünce esirleri,
Piercinkli diller, tenler, dudaklar,
Isırırsa seni ancak doyacaklar.
Nereye bu gidiş, nereye?
Karanlık sokaklarda yankılanan sesler,
Mazlumların feryadını, duymaz kimseler,
Uygarlığın kollarında hapsedilmiş ruhlar,
Düşlerin peşinde kaybolmuş çocuklar.
Nereye bu gidiş, nereye?
Bedenler, düşüncelerde esir,
Kanlı ellerde haz için öldürülen kadınlık,
Aymazların sinirlerinde kaybolmuş insanlık,
Hayatı elllerinde.. Ölüme kadar sahipsizlik ,
Gözlerdeki korku, sesini duyuramayan bir çığlık.
Nereye bu gidiş nereye?
Gündüz sokaklarda imdat sesleri,
Görenlerde duyarsız kalmış seyirci,
Nerede vicdan denilen örselenmiş duygu?
Nereye gitti merhamet ve koruyucu?
Nereye bu gidiş, nereye?
Sorumluluk duygusu verildi bizlere,
Sorumlusun her şeyden inanıyorsan kendince,
Ne yapayım? Kader bu dense de,
Doğru sebeplere sarılmalı insan nesli de!
Nereye bu gidiş nereye?
Kader yazar, insan kadere uyar,
İnsan olan doğruyu ve güzeli arar,
Teslimiyetle gireceksin bu yollara,
Yanlışla savaşmak, insan olmakla başlar!
Nereye bu gidiş, nereye?
İnsanlar türedi, yalan dolan ağzında,
Ne sözünü tutar, ne de insana değer özünde,
Gösteriştir tek tutkusu, ağızdadır her işi,
Gönle hitap eder sözü ama kendisi nerede?
Nereye bu gidiş, nereye?
Ekranlar dolmuş gösteri alemleri sergiler,
Namus değişmiş gözlerde, evlerde mahremler,
Utanır oldum kendimden, insanlık düşmüş,
Nerede bu azgınlığa dur diyecek yiğitler?
Nereye bu gidiş, nereye?
İnfluncerler türedi elinde teli,
Ne yapsa kendini sergilemek derdi,
Örnek değilsiniz bizim Asım’ın nesline,
Kol açık, bacak açık, yama gibi sakil örtüsü de.
Nereye bu gidiş, nereye?
Zengin dengelese işini, kalmaz fakir bir kimse,
Yoldaki taşı kaldıran olmalı, kimseye değmese,
Bananecilik gelmiş herkes üstün kendince,
Söz bilse, iş bilse, kendini bilse, değmez içime bu hüzünde.
Nereye bu gidiş, nereye?
Gözüne, yüzüne bakmaya doyamadığımız bebelerimize,
Ar damarı çatlamış hayasızlar dokunmasa,
Gülücük saçan tebessümüyle , dünyaya huzur katsa,
Saflık ve masumiyetin gülleri, emniyetle yaşasa.
Nereye bu gidiş, nereye?
Kimin eli, kimin cebinde?
Kimin gözü, kimin malında?
Haya, iman, insanın sözünde,
İçinde kalmamış temiz bir ifade!
Nereye bu gidiş, nereye?
Mutluluk eyleme dönüşmeyeli,
Kaç ay oldu bilmem, yıllar belki de...
Kırılmaya da alıştık kabulleniş elan,
Sonra bir dolu yalan, dolan,
Bir dolu anlamsız sahte gülüşle bakış.
Nereye bu gidiş, nereye?
Her gün yeni bir acıyla uyananlar olduk,
Kara bir deliğe döndü bu çağ,
Yutuyor iyiliğe, güzelliğe dair ne varsa,
Ruhsuz dokunuşlar savrulmuş etrafa.
Nereye bu gidiş, nereye?
Dünyada insan çok, adam az,
Adam bulursan altın kalemle yaz!
Öyle bir devir ki utandık binbir suratlardan,
Sınıfta kaldık doğruluk adına, utanmaz insanlardan.
Nereye bu gidiş, nereye?
Zaman geldi kalkın diyesim var kabirdekilere,
Sizler çok yattınız biz yatalım yerinize,
Utançlar sardı etrafımızı kahreden benliğimizi,
Yerin altı üstünden rahat, çekmez gören bu rezilliği.
Nereye bu gidiş, nereye?
Medet eyle Yâ Rab! Sen’den, son çare!
İmdat et bizlere, yardım eyle bir nihaye!
Gönder Sahib-üz Zaman’ı bu bozuk düzene!
Zaman geldi, kurtar çaresizleri, son demlerdeki çaresizliğimize!