Toplumu gözlemlemeye çalışıyorum. Bildiğim ölçme/değerlendirme teknikleri ile ölçüp onu bir yere koyabilir miyim?
Bunun özünde doğru bir davranış olup olmadığını bilmiyorum.
Sorgulamayı bir kenara bıraktım.
Bu sorgulamanın gereksiz olduğu anlamına gelmiyor, açıkçası ben kaçıyorum.
Yapmak istediğim şey bir bakıma kendi resmimi de çekmek olacak. Başka bir deyişle büyük fotoğraf içinde kendi yerimi de görmemi sağlayacak.
O zaman önce kendimden başlamalıyım.
Kendimi “İslam'a nisbet “ediyorum. Yani ben kesin olarak “müslümanım”
Dünya görüşüm; Allah'ın birliği (tevhid) düşüncesine dayanıyor.
Tevhidi düşüncem “şirk”ten uzak durmamı, Müslüman olmam ise bir sistemin için de yaşamamı gerekli kılıyor.
Açıkça Allah'a şirk koştuğum yoktur. O'nun birtek (ehad) olduğuna imanım tamdır. Teorik olarak her şeyi O'na döndürüyorum. Bütün dönüşlerin Allah'a olacağını biliyorum.
Yine teorik olarak, O'nun hep var olduğunu, beni görüp gözettiğini, sonsuz kudret sahibi olduğunu, O dilemeden benim hiçbir şey dileyemeyeceğimi, rızkımı O'nun verdiğini ilh!
biliyorum.
O'nun önerdiği yaşama biçimine (ki, İslam oluyor) uymam gerektiğini, uyarsam mutlu olacağımı, uymadığım takdirde türlü sıkıntılara düşeceğimi biliyorum.
Evet bütün bunları ve hatta biraz daha fazlasını biliyorum.
Ne oluyorsa, teoride yerli yerine koyduğum şeyleri pratikte yerlerine koyamıyorum.
 Allah'ın her an beni gördüğünü bilmeme rağmen, O yokmuş gibi davrandığım oluyor. Nasıl böyle bir şey olabiliyor?
Sanırım sorun buradadır. Bütün bunları bilen ve inanan bir insan nasıl oluyor da Allah (c.c) yokmuş gibi davranabiliyor.
Bulabildiğim en anlamlı cevap; “gaflet” tir.
Bir gün şöyle bir şey oldu.
Kullandığım araçla park yerindeki bir araca çarptım. Çarpma sonucunda duran aracın stop lambası  ve sinyal camının olduğu bölümde ciddi bir hasar meydana geldi. Araç oldukça lüks bir araçtı. Muhtemelen hasarın bedeli bir hayli  fazla olacaktı. İşin kötü tarafı benim maddi durumum  epey sıkıntılı idi.
Bu noktada nefsimle mücadelem de başladı.
Olayı kimsecikler görmemişti, ben rahatlıkla bir şey olmamış gibi oradan uzaklaşabilirdim.
Nefsim birçok gerekçeler üretiyordu ve itiraf etmeliyim ki bu konuda oldukça mahirdi. Sonuçta isteyerek çarpmamıştım ve maddi durumum oldukça kötüydü. Nefsim kimseciklerin görmediği, rahatlıkla oradan uzaklaşabileceğim konusunda neredeyse beni ikna ediyordu.
“kimseciklerin görmediği”ne neredeyse inanacaktım.
 
Sonra dikkat ettim, bütün bu duygular içimden geçerken Allah yokmuş gibi davranıyordum.
Allaha kesin olarak inanmış ve teslim olduğunu iddia eden biri olarak ben, farkında olmadan Allah'ı hiçe sayıyordum. Sanki O yoktu!
İman  ehli bir  insanın böyle bir duruma  düşmesi oldukça manidardır. Bu herhalde  ağır bir gaflet  halidir.
 Gaflet bizim Rabbimiz ile olan ilişkimizin ne kadar zayıf olduğunu gösterir.
Eğer biz “Halife” tayin edilmiş bir varlık isek, bu zayıf  ilişki ile görevimizi nasıl yerine getirebiliriz? Elbette bu soruya kolay cevap verecek durumda  değiliz.
Durumumuz iç açıcı olmasa da umudumuzu yitiremeyiz.
Meşrebimizde Allah'tan ümit kesmek yoktur.