Bu yazımı zihnimde yirmi yıldır yaşadığım düşünsel tartışmaların sonucu olarak yazıyorum.

Aslında yazımın başlığı en son sorduğum sorulardan birisi.

Bundan yirmi yıl önce MHP’li Devlet Bakanımız Sayın Faruk Bal, Arnavutluk’ta yöneticiliğini yaptığım fabrika ziyaretinde sohbet esnasında, ‘’ülkücülük neden sadece birkaç simge, birkaç slogandan ibaret gözüküyor? Daha aktif değerler üretilemez mi diye sormuştum?’’

Eğitimi arttırmalıyız demişti.

Zaman ilerledi siyasete biraz zoom yapınca fark ettim;  simgeler savunuluyor içi doldurulmuyor.

Yazılarımda zaman zaman; Ülküsüz ülkücülerden, Takvasız dindarlardan, yenilik bile yapamayan devrimcilerden bahsettim, ederim.

Siyasete daha yakından baktıkça gerçekten çok vahim bir durum vardı.
Vah ülkemin haline vah…

Ülkücülerin ülküleri, vatan millet Sakarya sloganından öte geçmiyor.

Dindarlar anlamadan, algılamadan öğrendikleri dini içselleştirmeden hatta geleneklerine göre yaşayarak takvasız din savunucularına dönmüşler.

Devrimciler; yenilik yapamadıkları gibi her türlü yeniliğe karşılar.. oysa en ileri yenilik projeleri onların olmalıydı.

İşin tuhaf tarafı bu yüzeysel inanç ve fikirlerle yıllarca birbirlerini kırıp geçirdiler.

1970’li yıllarda bu sığ ideolojik yapılarla binlerce gencimiz öldü, ülkemiz savaş alanına döndü gelişmemiz gecikti.

Tam bağımsız Türkiye diyen Deniz Gezmiş’le ülkücülerin çatışmasına hiç anlam verememiştim.

Uzun yılların süzgecinden geçen fikirlerimde taşlar yerli yerine oturmaya başladı.

Çoktandır yazmak istiyordum.

Sahi ülkücülük nedir? Ülkü tanımı doğru yapılmadan ülkücülük nasıl izah edilebilir?

Ülkücüyüm deyip de ülkü kelimesinin manasını tanımlayamayan onlarca insanla karşılaşınca merakım daha da arttı.
Bunlar hiç okumamış insanlar değildi. Hukukçu, mühendis, öğretim üyesi, doktor birçok meslekten insan ülkü tanımını yapamıyordu ama ülkücülük hakkında çok şey söylüyorlardı. Yani söylemeye çalışıyorlardı.

Gerçekten ülkü kelime manası nedir?

  1. Ardından koşulan, uğruna çalışılan, ulaşılmak istenen yüce erek…
  2. Gerçekte olmayıp ancak düşüncede tasarım olarak var olan ve yalnızca düşünceyle kavranabilen şey

Yani amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey…

Sadece ülkü Irk savunmasına indirilemeyecek kadar çok daha geniş, derin ve ulvi hedefleri içerebilir.

Mesela;

Vatanın ve milletin İstikbal ve istiklalini birlikte hedef olarak seçmiş, bu uğurda yatırım girişim yapan, fikir ve proje üreten bütün farklı gruplar o vatanın ülkücüleridir.

Peki tam bağımsızlığı bugün ve istikbalde de birlikte yürütme kararlılığı bu daha derin bir anlam içermez mi? Elbette içerir ama bu kuru bir hedef olur.

Teknolojisi olmayan, stratejik markaları olmayan, kalifiye insan kaynakları olmayan, birlikte organize olamayan, muasır medeniyetin bütün unsurlarını birlikte amaç edinemeyen hiç kimse bağımsız da olamaz.

Hatta belki birlikte ölebilir ama birlikte yaşatamadıkları için hiçbir zaman gelişemezler.

Gerçekten de öyle olmuyor mu?

Neden şu ana kadar gelişemediğimizi düşünürsek böyle bir sonuç çıkmaz mı?

O zaman, eğitim sağlık, stratejik markalar, stratejik yatırımları, gelişme projeleri ortak paydalar yaparak aynı vatan içinde bunları ülkü haline getirmek gerçek ülkücülük değil mi?

Öyleyse şöyle bir soru sorsam;

Bu ülkenin geleceğine güvenen, bu ülkeye inan bu ülkenin insanları ile beraber yatırım yapan bir Kürt iş adamı bu ülkenin istiklal ve istikbaline hizmet etmez mi?

Yani iyi bir ülkücü değil mi?

Bence çok iyi bir ülkücü, üstelik ideallerini gerçeğe dönüştüren, kararlı ülkücü..

Eğer  siz de eder, iyi bir ülkücüdür,  diyorsanız bu iş adamının ülküsü sorgulanabilir mi?

Daha doğrusu gerçek ülkücülük bu değil mi?

Peki bu devletten ihale almaya çalışan, bunun için yasadışı ilişkiler geliştiren sadece kendi faydalarına ve yandaşlarına göre hareket eden bir iş insanı ne kadar ülkü sahibidir? Ne kadar ülkücüdür?

Sadece vatan millet Sakarya sloganı ile aslında bu milleti kandırmıyor mudur.?

Ortak paydalar etrafından ortak amaçları gerçekleştirme ideali taşıyan insanlar Kürt, Türk, Arnavut, Boşnak, Gürcü ne fark eder hepsi bu vatanın ülküsünün peşinde koşunca bu vatanın ve milletin ülkücüleri olmuyor mu?

Peki bunun gerçekten bilincine varırsak bağımsızlığımız gerçek olmaz mı?

Yani dayanışma ve imece ile aynı ülküler etrafında idealleri olan milletler bağımsızlığa daha yakın değil mi?

Peki bunu böyle tanımlamaz da sadece ırkçılık ve ırkçılığın bağımsızlığı üzerinden tanımlarsak?

Daha doğrusu bu tanımı yapanların aklıyla yaşarsak gerçekte kimin ülkücüsü oluruz?

O zaman bir birimizle ayrışıp kavga ederken aslında kimin bağımsızlığına hizmet etmiş oluruz?

Başla bir soru:

O zaman dünyayı küçük parçalara bölüp, kendi güdümünde kantonlar halinde kimi bağımsız yaparlar?

Sığ inanç, ideoloji ve fikir savunmaları ile inançlar, milli değerler, düşünceler un ufak olup onu savunanları başka güçlerin fedaileri haline getirmez mi?

İşte bu sebeplerden dolayı eğer uğrunda gelecek inşa edebileceğimiz ülkülerimizi ideal haline getirip, bu ülkülerin ülkücüsü olunca kimler ne zarar görür?

O zaman bu bakış açısı ile bakarsak Kürtler ülkücü olabilir.

Ülkü edinmek ve ülküyü amaç edinen ülkücü olmak bir ırk meselesi değil ortak akıl ve kalp meselesidir.

Ezelden birlikten gelip ebede birlikte yol almak ortak kalbin lokomotif olduğu bir yaşam biçimidir.

Eğer böyle düşünebilirsek;

Dünyadaki bütün ülkeler de ülkücü olabilir.

Mesela gerçekten refahı paylaşma, adaleti tesis etme, barışı samimi bir şekilde kurma ülküsü etrafında toplanabilirse bütün milletler;  insanlığı yüceltme ülküsünden daha değerli ne olabilir.

Hem şimdiki dünya düzeni gibi dünya kaynaklarının % 90’nını %10 gibi bir azınlık kullanmamış olur.

İnsanlık bugün ayaklar altında kalıyorsa insanlık ülküsü etrafında insanlar buluşamadığı içindir.