Kahır sezonunun ardından yeni bir oluşumla sezona başlayan ve sezonun ilk maçında da Kasımpaşa’ya evinde mağlup eden Konyaspor, taraftarlarını sevindirirken, savunmadı ki savrukluğu ile düşündürdü…

Kasımpaşa ve Galatasaray maçında yediği 4 golde de savunma oyuncularının dikkatsizliği, sezgi eksiklikleri, adam ve alan paylaşımındaki beceri noksanlıkları kabul edilebilir değil…

Hoş, bunu Ali Çamdalı da itiraf etti, “basit goller yiyoruz” diye…

Şunun altını çizmekte yarar var; coşkulu, istekli bir Galatasaray yoktu sahada…

Konyaspor, Galatasaray ile kafa kafaya mı oynadı, başa baş mı oynadı, bilmiyorum, ama geçen sezonun yüzde 50’si değişmiş bir kadronun birlikte oynama çabasını da göz ardı etmemek lazım…

Doğruya doğru…

Kadroda bu denli rotasyon yapmak mecburiyetten…

Eyvallah…

Ama, saha içi parselasyonunda  Ndao’nun sağ arkada oynaması, Uğurcan’ın savunmanın merkezinde oynaması fantastik bir yaklaşım, dolayısıyla da yenilen hatalı gollerin en önemli nedenidir…

Uğurcan’ın aksaması, Galatasaray’ın ikinci golünde Ndao’nun arkasını kollamaması ve topa rakipten önce hamle yapamaması, bir teknik adam hatasıdır ve bunun da altı çizilmelidir…

Konyaspor, bu maçta savunmasını nasıl kurdu?

Oyunun gidişatına göre, daha doğrusu top rakipteyken savunmada çoğalan bir Konyaspor gördük…

Oyuncuların hepsi iyi niyetli…

Recep Çınar-2

Profesyonel anlayışlarına, aidiyet duygularına, iş ahlaklarına saygı duyulacak oyuncular olsalar da, oyun içerisindeki eksiklerini, zaaflarını, oyuna tam konsantre olmamalarını da ifade etmek lazım…

Sadece oyuncuların mı?

Elbette değil…

Konyaspor futbol takımını teslim ettiğimiz Ali Çamdalı’nın da kendisini geliştirmeye, oyunu iyi okumaya ve doğru hamlelerine ihtiyaç var…

Teknik direktörlük oyunculuğa benzemez…

Dolayısıyla, her zaman söylediğim gibi, Konyaspor’un en sıkıntılı yeri kulübesi…

Bazı maçları oyuncular değil, kulübe kaybeder ya da kulübe verir…

Aynen, Paris Olimpiyatları’nda Busenaz Çakıroğlu’nun “altın” maçını köşesinin, yani Nazım Yiğit’in verdiği gibi…

Özetlersem; Konyaspor’un hem iyi bir savunma ve orta saha oyuncusuna, hem de iyi oynayarak kazanmaya ihtiyacı var…

Tabii ki, korkulu rüya görmek istemiyorsa.

*

SMUDA’YA ÇOK ÜZÜLDÜM!

Polonya asıllı, Alman vatandaşıydı…

Futbolculuğu da, teknik adamlığı da on numaraydı…

1991-1992 sezonunda Konyaspor’a gelmiş ve 8 resmi maçta yeşil-beyazlı takımın başında görev almıştı…

Kendisiyle iyi de dost olmuş ve Konya’dan ayrıldıktan sonra da uzun süre görüşmüştük…

Sonra irtibatı kestik…

Uzun bir aradan sonra Polonya Milli Takımını çalıştırdığını duydum…

Avrupa Şampiyonası’nda da Polonya takımının başındaydı…

Yukarıda da belirttiğim gibi, iyi dost olmuş, hatta evine girip-çıkın tek gazeteci ben olmuştum…

Özel olarak gazeteye ziyaretime de gelirdi, röportaj için de gelirdi…

Türkiye’ye ilk olarak Altay takımına gelmişti, TFF’den çalışma izni alamadığı için rahat bırakmamışlardı kendisini…

Türkiye’deki ikinci takımı Konyaspor olmuştu…

Kaliteli bir teknik adamdı…

Antrenmanları 1 saati geçmezdi, ama bu 1 saatlik antrenmanda oyunculara nefes aldırmazdı…

Allah rahmet eylesin…

Mekanı cennet olsun.