“Ben aslında kimim? Hissettiğim bu boşluk duygusu ne? Dünyayla kaynaşmaya çalışan ben miyim, kılıfım mı?”

Kişinin bütünlüğü üzerinden anlam bulan, çevreyle etkileşimimizde ortaya koyacağımız davranışı yönlendiren kişinin kendiliğidir. Kendiliğin iç yüzünü oldukça derinlemesine ele alacak olursak, kendiliğin iki halinden bahseder: Gerçek kendilik ve sahte kendilik.

Gerçek kendilik kişinin arzularını, duygularını, özgün özelliklerini kapsayan; kişinin tüm bunların farkında olduğu ve hepsini bir bütün olarak kabul ederek yaşantının değişen durumlarına karşın işlevsel bir şekilde uyum sağlayabilmesine alan açan bir yapıdır. Öte yandan sahte kendilik, çevrenin onayı ve beğenisi üzerinden şekillenen bir yapıdır. Sahte kendilik, kişinin kendiyle temas kuramaması, kendine yabancılaşması ve dış odaklı bir kendiliğin gelişimini kapsamaktadır. Sahte kendiliği, “kalbe geçirilmiş bir kılıf” gibi düşünebiliriz.

Sahte kendiliği 5 seviyede tanımlayabiliriz: En ileri seviyede patolojik olarak kabul edilen olan sahte kendilik durumunda gerçek kendilik tamamen gizlenmiş haldedir, yani kişi çevresi ile ancak onların istekleri, beğenileri ve onaylarını almak amaçlı bir tutum ile ilişki kurar. Bu noktada kişi, gerçek kendiliği ile bir bağlantı halinde değildir. Orta seviyelere ilerledikçe sahte kendilik ile gerçek kendilik yer yer bir denge tutturmaya çalışırken, en sağlıklı seviyede artık sahte kendilik yalnızca kişinin sosyal ortamlarda nazik ve uygun bir üslup ile hareket etmesini sağlayacak işlevsel bir haldedir. Aslında herkesin bir sahte kendiliği vardır; ancak bu sahte kendilik, gerçek kendilik ile uyumlu olduğu sürece sağlıklı kabul edilmektedir.

Gerçek ve Sahte Kendiliğin Gelişimi

İnsan yavrusu dünyaya geldiğinde bakım verenine tam bağımlı bir durumdadır. Potansiyelini geliştirebilmesi için ise anne tarafından kucaklayıcı bir çevre sunulmasına ihtiyaç duyar. Anne, bebeğin ihtiyaçlarını ne kadar hızlı ve eş duyumlu bir şekilde karşılar; bebeğin duygularını ve mimiklerini ne kadar aynalarsa bebeğin egosu o denli desteklenmiş olur. Bu sayede güven duygusu oluşur. Bir güven ortamı içinde olduğunu fark eden bebek ise rahatlıkla kendi içselliğini keşfetmeye ve bunu geliştirmeye açık olur, yani gerçek kendiliğin gelişimi başlar. Bebeğin ilk gelişim evrelerinde sürekli olarak onun ihtiyaçlarını karşılayan anne, bebeğin gelişimi ile birlikte onu gerçeklikle kademeli olarak yüzleştirmeye başlar. Kendini ve becerilerini keşfetmeye başlamış olan bebek, yavaş yavaş karşılaştığı uyum sağlaması gereken durumlarla birlikte gerçek kendiliğinin potansiyelini daha da kuvvetlendirir ve eşzamanlı olarak sağlıklı bir sahte kendilik de geliştirir. Böylece çevre ile uyum sağlaması gereken noktalarda artık gerçek kendiliğini askıya alarak sağlıklı olan sahte kendiliğini adapte etmeyi öğrenir. Öte yandan en başından itibaren ihtiyaçları hızla ve uygun biçimde karşılanmayan bebek, var oluşunu “tehlikede” olarak algılar ve güvensizlik duygusu yoğunlaşır. Kendini güvensiz ortamda algılayan bebek, gerçek kendiliğini keşfedemez ve geliştiremez. Bu durumda ise çevreden gelen tehditlere karşı, bütünlüğünü koruyabilmek için “kendi olmak” yerine “tepki vermeye” başlar. Böylelikle gerçek kendilik geri çekilir ve sahte kendilik patolojik anlamda ön plana geçer.

Kendinizi sahte davranışlara teslim ettiğiniz alanlardan konfor alanına geçmeniz dileğiyle…

Kendinizi sahte davranışlara teslim ettiğiniz alanlardan uzaklaşıp konfor alanlarınıza geçmeniz dileğiyle…