Konjonktürel yol arkadaşlığı, çatışan çıkarlar nedeniyle trajik bir şekilde son buldu.
Her şey ortaya saçılmaya başladı. Hepimizin gözü önünde ölümcül bir mücadele sürüyor. Taraflar amansız bir kavgaya tutuşmaktan geri durmuyorlar ve bu durumu sürdürme azmi içinde oldukları anlaşılıyor.
Ben şahsen hükümetin on küsur yıllık iktidarı süresince pek çok hatalar yaptığını, sert eleştirileri hak edecek politikalar izlediğini düşünenlerdenim.
Her şeyden önce redd-i miras ile hükümet kurma arzuları, bunun için bugün hepimizin canını yakan karanlık çevrelerle problemli ilişkiler içine girdikleri henüz hafızalardaki tazeliğini kaybetmiş değil.
Bugün paralel yapı diye sızlandıkları çevreler ile de bu süreç içinde tabiri caizse iş tutmuşlardı. Onların devlete kafa tutacak bir güce ulaşmaları herhalde sizin iktidar olduğunuz döneme rastlıyor.
Öncelikle bunun kabul edilmesi gereklidir.
Buna rağmen ben seçilmişlerin meşruiyet açısından diğerleri ile mukayese edilemeyecek kadar ileri olduklarını düşünürüm. Siyasi partilerin halk nezdinde en azından kendilerini seçime arz etme açısından net bir meşruiyetleri vardır.
Elbette burada ben rejim tartışması yapmıyorum. Sadece seçime arz edilme açısından bir meşruiyeti ifade etmekteyim.
Değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez ve hatta düşünülemez doğa üstü güçlere sahip lider tarafından yönetilen kapalı bir yapının halkın yönetiminde ne suretle olursa olsun söz sahibi olması kabul edilemezdir.
Bu tür yapılarda;
Kutsal liderin kutsal hareketine hizmet etmek adına her türlü ilke, kural yok sayılabilmekte ve davanın çıkarı için başvurulan her oportünist tavır kutsal lidere ve onun kutsal davasına hizmet olarak kabul edilebilmektedir.
Böyle bir yapının büyük bir güce kavuşması hükümet edenlerin ağır kusurunu işaret eder ve devlette meydana getireceği tahribatlar öngörülemez ölçekte olacaktır.
Nitekim yaşananlar elde edilen gücün açık bir şekilde kamunun büyük zarara uğraması sonucunu doğuracak şekilde kullanıldığının kanıtıdır.
En basit bir fikir yürütme ortaya koyar ki, kötülüklerle, yolsuzluklarla yapılan mücadele, bir kadroyu tasfiye edip yerine geçmek için değil, halkın menfaati için yapılır/yapılmalıdır.
17 Aralık süreci diye anılan sürece bu açıdan baktığımızda gördüğümüz manzara temiz niyetten uzak görünmektedir.
Başlıkta sorduğum sorunun cevabını vermeye çalışarak yazıyı bitirmek istiyorum.
Kendisini dini hizmetlere adamış bir cemaat olarak tanımlayan hareket hayati bir hata yapmış kendi büyüsünü kendi elleriyle bozmuştur. Muhtemelen kaybeden taraf olacaktır.
Bizim için şer gibi görünen şeylerde hayr'ın olabileceği ilahi ikazını dikkate alarak, sabırla hakkı savunmak durumundayız.
İlk elden yaptığım yüzeysel gözlemle vardığım ve paylaşmak istediğim bir başka sonuç şudur;
Karşılıklı atışmalar, sataşmalar ve yapılan hamleler bir süre sonra halkta bıkkınlık meydana getirecektir. Kavganın iki dindar kesim arasında sürüyor olması muhafazakar dindarların itibarını ciddi bir şekilde zedeleyecektir. Hatta zedelemiştir!
Bu durum yeni bir arayış ortaya çıkarabilir. Bu defa aranan hareket muhafazakar dindar kesimlerden olmayacaktır.