1 Kasım seçimi sonrasındaki ilk haftayı bugün itibariyle geride bırakıyoruz.
Bu hafta boyunca hem Konya'da hem de ülke genelinde tartışılan konuların başını politik analizler ve söylemler oluşturdu.
Tabi bir taraftan siyaset yorumlanırken, diğer taraftan da morallerin yerine gelmesinin piyasaya yansımaları üzerinde duruldu.
Bir kere şunu iyi görmek gerekir ki, 1 Kasım seçimlerinden çıkan sonuç sadece belli bir partiyi savunanları sevindirmedi.
Ekonomiyle uzaktan yakından ilgisi olan herkes, 1 Kasım'ın ertesinde 1 Kasım'ın etkilerini gördü.
Yani 7'den 70'e herkesi etkiledi bu sonuç.
Her şeyden önce insanların morali yerine geldi. Psikolojileri düzeldi. 'Aman ekonomik kriz varmış' diyerek yatırım yapmayan; altınını, parasını yastık altına saklayanlar, yastıkların altındaki paraları yavaş yavaş piyasaya sürmeye başladı.
Zaten kendi kendimize krizi tetiklemiş, yatırım yapmayarak, paramızı saklayarak krizi çağırmıştık.
Dünden yarına, hemen her şeyin eski haline gelmesini, yıpranan ekonominin bir anda toparlanmasını beklemek de yanlış olur. Ekonomi uzmanları da zaten açıklamalarında buna işaret ediyor.
Piyasalardaki rahatlamanın, seçim sonuçlarının bir yansıması olduğunu ifade ediyorlar. Türkiye'nin yeniden normalleşmesi için ise en az 1 yıla ihtiyaç duyulduğu üzerinde duruluyor.
Siyasetin tavrı ekonomi üzerinde ne kadar etkiliyse; ekonominin tavrı da siyaset üzerinde o kadar etkilidir.
Siyasi liderlerin söylemleri, vaatleri, verdikleri sözler aslında onlar için bir sınav hüviyetinde. Ne kadar çok söz verilmiş, ne kadar çok şey vaat edilmişse, sınav da o kadar zor olacaktır.
Bu sınavı kazanabilmenin göstergesi ise verilen sözlerin tüm zorluklara, ekonomik güçlüklere rağmen yerine getirilmesidir. Ekonominin önde gelen isimlerinden, yeni kabinede de Maliye Bakanı olarak görülmesi muhtemel olan Ali Babacan'ın yakın zamanda yaptığı açıklamalar, gülen yüzlerin bir anda limon görmüşe dönmesine neden oldu.
Bugün asgari ücret üzerinden başlatılan tartışmaların, yarın çiftçiye, esnafa, yeni iş yeri açacak olan genç girişimciye yansımasından da endişe ediliyor. Yani endişeler, AK Parti'nin verdiği sözleri tutup tutmayacağı yönünde ağır basıyor.
Daha önce dedik, yine diyoruz. Malumu ilan ediyoruz. Bu millet AK Parti'ye oy verirken çok düşündü. Döndü bir kez daha düşündü. Sandık başına giderken 'Neden AK Parti'ye oy vereyim?' diye düşünüyordu.
Oy pusulasını açıp, eline 'evet' mührünü aldığında iki kere daha düşündü...
Sonrasında 7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar gelinen süreç seçmenin gözünün önünden bir film şeridi gibi geçti.
Yaşanan her şey... Sadece ekonomi değil. Sosyal durum, halkın tabanındaki gerginlik, insanların birbirine bakış açılarının değişmesi, güvensizlik ortamı, terör olayları, siyasi partilerin temsilcilerinin birbirilerine karşı kullandıkları ağır üslup ve dahası...
Tüm bunları oy kullanma kabininde kısa bir süre içerisinde düşünen seçmen kararını verirken de düşüncelerini öne sürerek verdi. Hür iradesi bunu gerektirdi.
Şimdi ise halk en büyük denetçi... Siyasilerin üslupları ve söylemleri bile pamuk iplikleriyle bağlı bir şekilde giden oyların 'keşke'ye dönüşmesini sağlayabilir.
Eyvah dememek, keşke dememek için oy verdi bu millet. Bundan sonra da keşke demek istemiyor.
İlgililerin bilgisine.