Günlerdir kafasını meşgul eden soruların cevabını bir türlü bulamıyordu. Fakir bir adam, üstelikte birkaç gün içinde nasıl olurda hacca giderdi?  Canım olacak şey mi? Karısından boşanmak istemediği için uyduruyordu. Yoksa bu işin akla mantığa sığar tarafı yoktu.

Kadı Mahmut Efendi son gördüğü davanın tesiriyle son derece şaşkındı. Gece uykuları kaçıyor, gündüz gördüğü diğer davalara bir türlü dikkatini veremiyordu. Böyle bir şey mümkün müydü? Fakir bir adam yıllardır hacca gitmeyi çok istiyor, gerekli parayı denkleştiremediğinden bir türlü gidemiyordu. Karısına 'eğer bu yılda hacca gidemezsem seni boşayacağım' demişti. Karısının anlattığına göre geçen hafta içinde birkaç gün ortalarda görünmedi. Elinde hediyelerle döndüğünde karısına, hacca gittiğini söyledi. Karısı bu kadar kısa zamanda hacca gidilemeyeceğini, dolayısıyla boşanma akdinin yerine gelmesi gerektiğini söyleyerek soluğu Kadı Efendinin huzurunda aldı.

Kadı Mahmut Efendi kadıncağızı hayretle dinledikten sonra sözü davalı adama verdi. Adam yeminler ediyor, anlattıklarının doğru olduğunu, Üftade Muhammet Hz'nin himmeti ile iki gün içinde hacca gidip geldiğini söylüyordu. Kadı, kanıtın var mı diye sorunca adam, Mekke'de tanıdıklarıyla karşılaştığını, onlara getirmeleri için çeşitli emanetler bıraktığını söyledi. Dava hacıların dönüş zamanına kadar ertelendi.

Sonunda hac kervanları şehrin girişinde birer ikişer görünmeye başladı. Kadı Mahmut'un emriyle davalı adamın tanıdığı hacılar mahkemeye çağrıldı. Kadı Efendi; 

Söyleyin bakalım efendiler bu adam Mekke'de sizinle birlikte miydi?

-Bizimleydi Kadı Hazretleri.

-Peki size bıraktığı emanetler yanınızda mı? Hacılar yanlarında getirdikleri bazı hediyeleri Kadı efendiye göstererek,

-Yanımızdadır efendim dediler. Şahitleri dinledikten sonra Kadı Efendi kararını açıkladı. Buna göre boşanmanın gerçekleşmesi için hiçbir gerekçe yoktu. Kadın kocasıyla beraber evine döndü.

Günlerce düşündü. Böyle bir şeyin olması olası mıydı?  Yıllarca eğitim gördüğü medresede ne de bunca yıllık kadılığı sırasında böyle bir duruma hiç tesadüf etmemişti. Pozitif ilimler, fizik kanunları bunun asla mümkün olamayacağını gösteriyordu. Sonunda kararını verdi. Üftade denilen dervişin kapısına varacak, bunu kendisine soracaktı. Atına atladı dörtnala gidecekken atı yolun yarısına gelmeden toprağa saplanıp kaldı. Atından indi hayvanı yularından çekip saplandığı yerden kurtarmaya çalıştı. Muvaffak olamayınca elleriyle toprağı kazmaya başladı. Görkemli kavuklu başı ter içinde kaldı. Sırmalı kaftanı topraklara bulandı. Koskoca Kadı hazretlerinin düştüğü durum nefsine çok ağır geldi. Bir eskici ihtiyar için bunca zahmete değer miydi? Serde şöhret vardı. Onca ilim, onca makam onca mal mülk İnsana sonsuz güven ve kibir verirdi. Geri dönmeli ve bu olayı unutmalıydı.

Bir an silkelendi ve kendine geldi. Mutlaka gitmeli ve bu işin aslını öğrenmeliydi. Son bir gayretle atını yularından çekti. Hayvan şahlanarak topraktan kurtulmayı başardı. Sonunda mütevazi evin önüne geldi. Küçük tahta kapı gıcırtıyla açıldığında içeriden bembeyaz sakalı nur yüzünü tamamen çevrelemiş, siyah gözleri ışık saçan heybetli bir ihtiyar mütebessim bir çehre ile ona bakıyordu. Devamı haftaya!