Şeytanın gurkaları, Ebrehenin paralı askerleri, Ebu Cehil’in veledleri, Haçlı’nın uşakları, siyonizmin yardakçıları, tağutiler kutsallarıma savaş açtılar. İslam’a Kur’an’a, Şeriat-ı garraya kinleri bir türlü sönmüyor.

Bu hususta Allah Resulü (sas) şöyle buyuruyor: “Ebgazütricali ilallahil eleddül hasımı: Allah’a göre insanların en çok buğz edileni (Allah’ın en çok buğzettiği kimse batılı müdafaa uğruna mücadele eden ve) çetin husumeti (kini, nefreti) sönmeyendir.”

“İnsanlardan öyleleri vardır ki dünya hayatı hakkında söyledikleri hoşuna gider. Hatta böyleleri söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutarlar. Halbuki o hasımların (düşmanların) en yamanıdır.” – Bakara 204-

“Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu” -N.F.K.-

Bir zamanlar nice hukukçulara çattık ki hukuka kurulmuş pusu.

Bir divan kuruldu ki yaftası Yüksek Adalet Divanı, verdiği kararlar en alçak.

Bir zamanlar nice adalet savunucularına çattık ki adalet terazisinin ibresine kurmuş pusu.

Bir zamana çattık ki Lâisizm, din için referans olmuş, Lâisizm adına İslam’a karşı savaş açılmış, tevhide pusu kurulmuş.

Bir meydana çattık ki Firavun’un Nemrud’un, Şeddad’ın askerleri İslam alemini kana buluyor.

Bir zamana bir arenaya çattık ki, kırmızı görmüş azgın boğa gibi Müslüman kızın başörtüsüne saldırıyor.

Bir çağa çattık ki, Ortaçağ karanlığının Haçlı yarasaları gibi kutsallarıma saldırıyor, dil uzatıyor, salya akıtıyor, cami duvarını kirletiyor…

Hz. Adem atamıza, Havva anamıza cahil mi dedin? Hey nâdan!..

Hayat kitabımız Kur’an’ın cahil tarifine göre sen ve senin gibileri zırcahil, tam bir nâdan!

Dünkü asr-ı cahiliye bugün şiddetlenerek devam ediyor.

Cehalet: En büyük noksanlık ve hastalıktır. Aynı zamanda cehalet bir zihniyet, bir telakki ve bir hayat tarzıdır.

* İslam literatüründe cehalet:

1- Mağrifetullahtan (Allahı bilmekten, tanımaktan) mahrumiyet,

2- Kur’an’dan ve ahkamından gaflet ve mahrumiyet,

3- Sünnet-i ceniyyeden bihaber olmak ve mahrumiyet,

4- Vahiy kültüründen mahrumiyet,

5- İslami bilgi, görgü ve adabdan mahrumiyet.

Neticesi ise:

a- Vurma, kırma, yıkma, yakma, hakaret, dilde edepten mahrumiyet,

b- Cinayet, saldırı, tedhiş, tecavüaz, kaos

* Kur’an’ın cahil tanımı, Kur’an dışı cahil tanımı:

* Kur’an’a göre cahil:

a- Allah’ın varlığına, birliğine, mutlak kudretine, emir ve yasaklarına, şeriat-ı garrasına (hukuk-u ilahiye),

b- Sünnet-i seniyyeye soğuk davranan, dil uzatan, hakaret eden, yamuk yapan, şaşı bakan, tiksine, basite alan, dudak büken, kin kusan demektir…

Allah Resulü (sas) şöyle buyuruyor bir Hadis-i Kudsi’de:

“Hiç şüphe yok ki, Allah Teala dünyayı bilip de Ahireti bilmeyenlere buğzeder.” -Revahu Hakim-

“O, çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürlerken, kendini bilmez cahil kimseler (müşriklerin ileri gelen edipleri, şairleri, sözde aydınları) kendilerine (müminlere) laf attığında (o laf atanları incitmeksizin) “Selam” derler, geçip giderler.” -Furkan: 63-

Bu ayette Yüce Allah, kimin cahil, kimin aydın, kimin yobaz, kimin medeni olduğunu apaçık ortaya koyuyor. Allah’a kim bu hususta itiraz edebilir?..

* Kur’an dışı cahil tanımı:

1- Okuma yazma bilmeyenler,

2- Avrupalı olmaya, asri olmaya, çağdaş olmaya karşı olanlar,

3- Haçlı’nın örf ve adetine göre yapılan törenlere, faaliyetlere, evlenmelere, nişanlara ve düğünlere hatta boşanmalara karşı çıkanlar,

4- Peygamber (sas) ve hicrette yol arkadaşı Hz. Ebubekri koruyan örümcekten ve güvercinden dolayı örümcek kafalılar, gericiler (ki sünnet-i seniyyeyi yaşadıkları ve koruyup kolladıkları için).

Furkan 63. Ayetteki cahillerden murad:

Cahiliye devrinin en bilgili ve edibi, şairi, en kültürlüsü ve elit tabakasıdır. Bunlar Müslümanlara laf atıyorlar, çirkin sözler söylüyorlar, hakaret ediyorlardı. Allah da bunlara “cahil” diyor.

Kur’an bunlara, tevhid yerine şirki tercih ettikleri, ahkam-ı ilahiyeyi reddettikleri, rafa kaldırdıkları, Allah’ın davasına, ahkamına, kitabına, peygamberine savaş açtıkları için “cahil” damgası vuruyor.

Bu ayetten anlaşılıyor ki, cehaletin en bariz vasfı şirk, küfür, nifak, kin, nefret ve hıyanettir. Putçuluğa, tağuta götüren her şey, her yol, iz, düşünce, ideal cehalet damgasını taşır.

İkaz:

1- Olaylara hikmet penceresinden bak ki cahiliye hastalığı bulaşmasın.

2- Ahkam-ı ilahiyeye her halükarda uy ki, cahiliye hastalığı bulaşmasın.

3- İlahi sınırlara riayet et ki cahiliye taşkınlığına uğramayasın, iblisin, tağutun sınırları içine düşmeyesin.

4- Her türlü kin, nefret, fesat ve hasetten uzak ol ki, cahiliyye taassubuna saplanmayasın.

5- Cahiliyenin de bir hayat tarzı olduğunu unutma ki, her an ondan korunasın.

Şu iki ayet kulağa küpe olsun:

“Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi, putlara ve batıl (tanrılara) iman ediyorlar. Sonra da kafirler için (kafirleri göstererek): “Bunlar (Kafir müşrikler) Allah’a iman edenlerden (müminlerden) daha doğru yoldadır” diyorlar”.

Bunlar, Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lanetli, mel’un) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.” -Nisa:51,52-

Hz. Adem atamıza, Hz. Havva aramıza cahil mi dedin ey nadan!

Kulaklarını aç da beni iyi dinle!..

Hz. Adem’in muallimi, yaratan Allah’tır. Kadir-i mutlak olan, Hakim-i mutlak olan, feyyaz-ı mutlak olan Allah’tır. Kainatı yoktan var eden “kün: ol” emriyle o anda olduran, ezeli ve ebedi olan Allah’tır. İlm-i ezelisiyle her şeyi bilen Allah zifiri karanlıkta, kara taşın üstündeki karıncayı gören Allah. Bütün kalplerin gözlediklerini bilen, haberdar olan Allah. Esma-i Hüsna’sıyla (99 ismiyle) tecelli eden Allah, Baki olan Allah.

Ya senin muallimin (öğretmenin) kim?

Aciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fani olan ölüme mahkum, her şeye muhtaç bir zavallı insan değil mi? Şöyle bakalım, kimin talebesi cahildir. Allah’ınki mi, kulunki mi?

Kulağını iyice aç, vicdanını harekete geçir. İnsaf kantarına çık ve herşeye rağmen kul olarak Kur’an-ı mucizül beyanı dinle!..

“Allah, Adem’e bütün isimleri (ne işe yaradıklarını) öğretti (talim etti.) Sonra onları önce meleklere arzedip, “Eğer siz sözünüzde sadık iseniz şunların isimlerini (Adem’e öğrettikleri varlıkların isimlerini) bana bildirin (isimlerini söyleyin)” dedi. -Bakara:31-

“(Melekler) dediler ki, “Ya Rab! Sen yücesin. Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bildiğimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, sen hakimsin.” -Bakara:32-

(Allah) “Ey Adem onları (eşyaları, varlıkları) isimleriyle bunlara (meleklere) haber ver” dedi. Bu emir üzerine Adem onlara isimleriyle onları haber verince, buyurdu ki: “Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim” dememiş miydin? dedi.” -Bakara:33-

İbni Abbas, “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti…” ayetini şöyle açıklamıştır: “Adem’e tabak, çanak, çömlek, kazan ve her şeyin adını, hatta yellenmenin adını bile öğretti.” Allah, Adem’e tek tek bütün çocuklarının adını, hayvanların adını öğretti. Bu devedir, bu eşektir, bu attır gibi.

Allah Adem’e bütün mevcudatın istisnasız ismini öğretti. Bazı müfessirler, varlıkların ancak bin adedini öğretti diye bu ayeti tefsir etmişlerdir.

Hasan-ı Basri bu ayeti (Bakara-31) şöyle açıklar: Allah Ademi yaratacağı zaman melekler kendi aralarında “Biz Rabbimizin yaratacağı varlıktan (insandan, halifeden) daha bilgili ve Allah katında daha üstün oluruz, öyleyiz de” dediler.

Allah, Ademi yarattığı zaman, Adem hakkında söyledikleri sebebiyle meleklere Adem’e secde etmelerini emretti ve Adem’i onlardan üstün tuttuğunu gösterdi. Melekler de bu emir üzerine kendilerinin Adem’den daha üstün, daha hayırlı olmadıklarını anladılar ve “Biz ondan (Adem’den) daha hayırlı, daha üstün olmasak bile ondan daha bilgiliyiz. Çünkü biz ondan önce yaratıldık” dediler. Bu söz üzerine Allah, Adem’e bütün isimleri istisnasız öğretti.

Adem de, her şeyin ismini öğrenip, gördüğünün adını hemen söylemeye başladı. bütün varlıklar, sınıf sınıf Adem’e arz edildi. Adem bu arz edilen bütün varlıkların adını, ne işe yaradıklarını, vasıflarını (niteliklerini, niceliklerini) bildi. Sonra bunlar meleklere arz edildi ve “Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların (arzedilenlerin) isimlerini (bir bir) bana bildirin” dendi. Bunun üzerine melekler, “Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur.” karşılığını verdiler.

“Eğer sözünüzde sadık iseniz”den maksat,  Bakara 30. Ayette meleklerin, “… Yeryüzünde ferat çıkaracak, orada kan dökecek biri mi yaratacaksın?” konusunda doğru söylüyorsanız, sözünüzde duruyorsanız, sözünüzün arkasında iseniz demektir. Allah da bu sözleri üzerine onlara “Ben sizin açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de bilirim anlamında: “Sizin bilmediklerinizi ben bilirim muhakkak…” -Bakara: 30- diye beyan buyurmuştur.

Hz. Adem (AS) yeryüzünde üstün bir varlık olarak inanan ilk insan, ilk  Peygamberdir. O, uzvi hayatını aşan, arzularına gem vuran, mukavemet eden, çevresine değerler, prensiplerle insanlık alemini oluşturan, kendini aldığı ilhamlarla, vahiylerle, kemale erdiren, mualmim-i evvel, Allah tarafından bilgi sahibi kılınan bir Peygamberdir. İnsanlığın atasıdır, ebul beşerdir. Böyle mucizevi bir şekilde yaratılan ilim, irfanla donatılan, eğitilen, kemale erdirilen, meleklerden bile üstün kılınan bir insanın hayvanın evrimleşmesiyle var olduğunu iddia etmek en hafifi ile hayvanca bir iddiadan öteye geçemez. Bu şekildeki iddia Kadir-i mutlak olan Allah’ın kudretini inkardır.

Şimdi söyle ey nadan!..

Kim cahil? Sen mi, Hz. Adem mi?