Yaklaşık 10 yıldır doğduğum köy adına toplu mesaj sistemini yönetiyorum. Yüzlerce telefon numarasını listeleyip bu mesajlarla köylülerimize ulaşıyorum.
Bu sistemin kurulmasını önerenlerin başında Mustafa Ulusoy abim de vardı.
Bu sistemi genellikle vefat haberleri için kullanıyoruz.
Köylülerimden gelen her telefonda, özellikle de zamansız gelen bildirimlerde daha telefonu açmadan bir ölüm haberiyle karşılaşacağımı tahmin edebiliyorum.
"Hayırdır İnşallah" diye açıyorum telefonu.
Bu akşam yine öyle bir bildirim geldi. Telefon eden Ramazan Ulusoy ağabeyimdi bu defa... Haberi almazdan önce insan, kafasında anlık tahminlerde bulunuyor ama darbe bir başka taraftan gelebiliyor.
"Ramazan abi hayırdır inşallah?" dememle birlikte "Tayyar bizim Mustafa..." diyerek cümlenin arkasını getiremedi. Salih Can abim aldı telefonu. "Tayyar bizim Mustafa Ulusoy vefat etti, bir mesaj çekiver bir zahmet" demesiyle ben de şok geçirdim.
Bir müddet sustum. İnsan böyle durumlarda ne söyleyeceğini bilemiyor. "Abi Allah rahmet eylesin." dedim. Anında kabulleniverdim olayı...
Hiç bir rahatsızlığı yokken, benden sadece bir kaç yaş büyük olan Mustafa Ulusoy Ağabeyimizi "kalp krizi' sebebiyle kaybetmiş olduğunu öğrendim biraz önce...
Kendisinin kurulmasını önerdiği toplu mesaj sistemi, şimdi kendisinin vefat haberini duyuracaktı.
Ben şahsen, şahitlik ederim ki onu tanıdığım günden bugüne hiç bir kimseye kötülük etmemiştir. Allah cennetine alsın inşallah.
Ölümler her defasında, henüz yaşamaya devam eden ama bir saniye sonrası için hayatımızla ilgili de olsa tahminde bulunamadığımız bizlere ibret olması gerekirken bizler, sanki ‘ölüm bize hiç uğramayacakmış’ gibi davranmaya devam ediyoruz maalesef.
İnsanların açığını aramakla, "Onları kündeye nasıl getiririz?" diye düşünmekle, "Onlara nasıl bir zarar veririz?" diye planlar yapmakla, oraya buraya şikâyet etmekle, meşgul oluyoruz.
İhtiraslarımızı, hep başkalarının tökezlemesi üzerinden tatmin etme çabası içindeyiz.
Benim inancıma göre, insanların bu dünyada iken çektikleri bütün sıkıntıların, acıların yani yaşadıkları tüm olumsuzlukların, aslında kendilerinin başkalarına yaptıkları haksız fiillerden dolayı başlarına geldiğine inanıyorum.
Yeryüzünde yaşanan bütün afetler, "kaza" dediğimiz bütün olaylar, maddi ve manevi olarak çekilen bütün sıkıntılarımızın gerçekte 'kendi yaptığımız hataların geri dönüşümüdür' diye düşünüyorum.
Böyle düşünmemiz de gerekiyor. Böyle düşünmezsek kötülüklerin sınırı olmadığı gibi insanoğlunun da duracağı bir nokta olmaz. Kim ne yaparsa karşılığını alır. İyi yaparsa iyi, kötü yaparsa kötü olarak alır. İyiliklerde bulunarak iyilik kapılarını açık tutmamız ve bir yerden hemen şimdi başlamamız gerekir.
Herkesin kendini 'melek' başkalarını hep 'şeytan' olarak görmekten vazgeçmesi ve kendisini sorguya çekmesi gerekiyor. Haydi başlayalım.
Hem vallahi hem billahi bizler kötü düşünmekle kimseye zarar vermiyoruz. Bizler başkaları hakkında kötü düşünerek ve bu düşüncelerimizi eyleme dönüştürerek aslında en büyük zararı kendi kendimize veriyoruz. Dedim ya başımıza gelen her musibet aslında bizim daha önce başkalarına yaptığımız kötülüklerden, kötü düşüncelerden dolayı geliyor.
Kim neye, nasıl inanırsa inansın ben böyle olduğuna inanıyorum.
"Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında,
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında."
Diyen Cahit Sıtkı Tarancı Üstat, gerçeği ne kadar da manidar bir şekilde şiirselleştirmiş "Yaş 35" isimli eserinde...
Ders alıyor muyuz? Hayır, almıyoruz, almamak için ısrarlı olmaya devam ediyoruz. Maalesef böyle yapıyoruz. Çok acı, çok kötü, çok yazık...
Artık daha güzel şeylere yönelsek, iyilikler düşünsek, iyi insan olmamızın gereğini yapsak, başkalarına, yakınlarımıza, çocuklarımıza bizden sonra gelecek nesillere, zaten görevimiz olan toplum için güzel örnek olacak işler peşinde koşsak diyorum.
"Ecel gelirse bu cana,
Baş ağrısı bir bahana
Mezar taşıma yazsınlar,
"Bugün bana, yarın sana."
Herkese, bu toplumun sorumluluk taşıyan bir ferdi olarak, Allah'tan sağlıklı uzun ömürler dilerken, hepimizin, kafamızı iki elimizin arasına almamız, derin derin düşüncelere dalmamız, toprağın altını hayal etmemiz ve ölümü aklımızdan çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum.