Hedefler, Liderler ve Ekip

Geçtiğimiz günlerde AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan teşkilatlara çok önemli bir uyarı yaptı.

‘’ insanları küçümseyen bir AK Parti yöneticisi varsa bulunduğu yerde haksız işgalci demektir’’

‘’ Milletle arasına duvar ören, kendini ulaşılmaz bir yere konumlandırmış, hele hele insanları küçümseyen bir AK Parti yöneticisi varsa, bulunduğu yerde haksız işgalci demektir. Bunu tepeden tırnağa bütün idareci vasfı olanlara söyledi.

Ben bunu şöyle de yorumladım;

Milletin problemlerine çözüm odaklı yaklaşılmalı.

Problemler muhatap bulabilmeli.

Teşkilatlar devleti problemleri çözecek şekilde harekete geçirebilmeli.

Millete en yakın olan teşkilatlar çözüm üreten projeler de yapabilmeli.

Çözüm üretebilecek kaynakları harekete geçirebilmeli.

Bunları yaparken şeklen yapmamalı, milleti de ikna edebilmeli.

Kendi çözemiyorsa bir üstüne, o da çözemiyorsa hükümetin kendisine ulaşıp, buluncaya kadar çözümün peşini bırakmamalı.

Bunları yapamıyorsa yerinde oturmasın.

Ben burada bir soru sormak istiyorum.

Acaba Tayyip Erdoğan’ının hedefleriyle teşkilatların hedefleri aynı mı?

Bunu sadece AK Parti olarak değil bütün zamanlar içinde bütün partiler için de sorabiliriz.

Gerçekten liderlerin hedefini teşkilatlar ne kadar içselleştirebilmişlerdir?

Mesela muhalefet, bir iktidar adayı olarak milletin problemlerini projelendirerek milleti de alıp hükümeti ve devleti çözüme zorlayacak adımlar atamaz mı?

Elbette, ısrarla ikna ederek bıkmadan yaparsa olabilir.

Ya da devlet mekanizmasında sistem farklı mı?

Bakanlıkların almış oldukları kararların hepsi mi kötü?

Cumhuriyet kurulduğundan beri çıkarılan yasalar doğru uygulanabilseydi çözümler üretilemez miydi? Üretilirdi elbet.

Onun için mi patinaj yapıp duruyoruz?

Bakanlıkların taşra teşkilatları doğru çalışsa şu anki durumdan daha iyi olmaz mıyız?

Elbette oluruz.

 Aynı soruyu özel şirketler için de sorabiliriz.

Özel şirketlerin bir avantajı var, gerçek riski taşıyan patronun müdahalesi daha hızlı oluyor. Hedeflerine uymayanı oyun dışına çıkarıyor.

Ama o da sonuçta özellikle Anadolu’da benzer soruna sebep oluyor.  Ve yüksek personel devir hızı,  liyakatsiz insanların insan kıyımı, deneme yanılma ile doğruyu bulmaya çalışma fasit dairesinden kurtulamıyor. Neden?

Tayyip Bey açık yüreklilikle bu uyarıyı yaptı. Ne derece başarılı olabilecek?

Benim gördüğüm bütün partiler ve AK Parti teşkilatı ayakuçlarına doğru benzer davranış biçimlerini sergiliyorlar.

Muhalefet ve iktidar fark etmez.

Milletin sorunlarını doğru tanımlayıp doğru çözümler üretmek her zaman ikinci planda.

Birinci planda parti içi varlığını korumak. Ona göre ekipleşmeler yapmak.

Sonra mı?

Sonra birbirinin yüzüne gülen ama birbirinin kuyusunu kazan teşkilatlanma yapısı.

Peki neden?

Çünkü lidere bağlı partileşme, kurumsal yapının gerçekten oluşturulamaması.

Yerel dinamiklerin parti ve kurumların hedefinden çok kendi hedeflerini öncelikli hale getirmeleri…

Tayyip Erdoğan ülkemizi dünyada önemli bir konuma getirmeyi düşünürken,  yerel dinamikler biz nasıl kendi konumumuzu koruruz?

Devlet kaynaklarını nasıl bizim kullanabileceğimiz şekle getirebiliriz?

Biraz kendi seçmenizin gözünü nasıl boyayabiliriz?

Ama milletin sorunu ile devletin arasındaki görünmez duvar hiç yıkılmaz. Çünkü şeklen bir ana hedefe bağlı gibi davranıp, esasta kısa vadeli ekip amaçlarını gerçekleştirmek.

Bunu yapabilmek için liyakatli insanları partiden, siyasetten, mümkün olduğunca uzak tutmak,  kontrol edilebilecek ekipler kurmak asıl yöntem haline geliyor.

Liyakatli teşkilatlar olmayınca da devletin de teşkilatlarını harekete geçirecek, projeler yapacak, bakanlıkları taşrada etkin hale getirecek uygulamaları izleyecek ekip kurulamıyor.

Devlet teşvik veriyor milletin haberi yok. Sadece uyanıkların haberdar olduğu bir mekanizma…

Tabii Tayyip Bey’in bu kıymetli uyarısının karşılık bulmamasında AK Parti’nin yeterince kurumsallaşamaması da var.

Bir kişinin dudakları arasında bir yönetim biçimi sonuçta ilkelerin yerleşmesini de zorluyor.

Benim en baştan beri eleştirdiğim bir konu da bir bakanımızın yakın akraba olması. Acaba 83 Milyonluk bir millet yeterli bakanı neden yetiştiremiyor?

Sayın bakan liyakatli olabilir, kişiliğine de sözüm yok ama etik olarak ve diğer insanlara örnek olması açısından böyle ön planda bir akraba olmasını ben yakıştıramıyorum...

Böyle olunca da teşkilatlar da en güvendiklerini ekip arkadaşı olarak seçmesi normal hale gelmiyor mu?

 Tamamen güvene dayalı bir sistem ilkeleşebilir mi? Kurumsallaşabilir mi?

Elbette hayır.

Şirketler de böyle.

Bugün Anadolu işletmeleri kurumsallaşamıyorsa ilkelere göre organizasyon kuramamalarından değil mi?

Binlerce liyakatli insan sırf güvene dayanan yakınlar yüzünden verimsiz hale gelmiyor mu?

O zaman top yekûn liyakate dayalı sistem kurabilmemiz için kaliteli insan kaynaklarını göreve getirecek mekanizmaları kurmalıyız.

Buna sayın cumhurbaşkanımız ön ayak olmalı.

Bunun için teşkilatlara yaptığı uyarıları çok önemsiyorum.

Millet de bunu istiyor.