Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah Teala, kulunun bir şey yedikten sonra hamd etmesinden, bir şey içtikten sonra hamd etmesinden hoşnut olur. (Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk. Tirmizi, Et’ime 18)

Bir şey yediği ya da bir şey içtiği zaman Allah’a hamd etmek, kulun o nimeti kendisine verene teşekkür etmesi demektir. Bir başka ifade ile böylesi bir teşekkür, kulluk görevleri cümlesindendir. Tabiatıyla şükür, nimetin devamını ve artmasını sağlar. O halde yokluk yoksulluk çekmemek için nimetin her çeşidini şükürle karşılamak gerekmektedir. Nankörlük hayır getirmez ve eldeki nimetin elden çıkmasına sebep olur.

Hamd etmek kulluk borcu olduğu halde, Allah Teala’nın hamd eden kuldan razı olması, büyük bir lutuf ve ihsandır. O’nun sonsuz rahmetinin bir tecellisidir. Allah’ın rızası her türlü nimetin ve ikramın üstündedir. O, razı olduğu kulunu elbette azaba ve sıkıntıya sokmaz. O’nun rızasını kazanmak kurtulmak demektir. Bu en büyük mazhariyettir. Hadisimizdeki büyük müjde şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Zira Yüce Rabbimiz, verdiği nimetlerden istifade eden kullarının kendisine hamd ve şükürde bulunmasından razı olmaktadır. O’nun rızasını kazanmak bir anlamda bu kadar kolaydır. Bu da müminler için ümitli olmak için yeterlidir.

Allah’ın rızasını kazanmanın çok çeşitli yolları vardır. Yenilen içilen nimetlere hamdetmek de bu yollardan biridir. Allah Teâlâ kullarına hadsiz hesapsız karşılık verir. Bu sebeple O’nun rahmetini kazanmaya bakmak gerekir. Rabbimiz küçük amellerden sonra bile kendinin hatırlanmasından hoşnut olur.