RAMAZAN'DA YENİGÜN

Hacı Veyiszade’nin hocasıydı

Abone Ol

MUHAMMED BAHAEDDİN EFENDİ

(1834–1906)

Mezar taşı kitabesinde 1247 yılında doğduğu ifade edilen Muhammed Bahaeddin Efendi’nin Konya Valiliği Nüfus Müdürlüğü arşivindeki aile nüfus kütüğündeki kayıtları ve şahsına ait 5 Ağustos 1320 tarihli nüfus kâğıdı tezkeresine göre 1250’de Bozkır Karacahisar’da doğmuştur. Hicri 1250 yılı miladi olarak1834-1835 yıllarına isabet eder.

Muhammed Bahaeddin Efendi’nin babası Memiş Efendi diye tanınan Mevlana Halid-i Bağdadi’nin halifesi Şeyh Muhammed Kudsi Efendi (v. 1269/1852)’dir. Memiş Efendi’nin soyu 12 asırda Anadolu’ya hicret eden Molla Said Horosanî aracılığı ile Hz. Peygamber (sav)’e dayanmaktadır.

Ailesi

Muhammed Bahaeddin Efendi’nin annesi Emine Hanım’dır. Bazı kaynaklarda “Emiş Kadın” diye geçmektedir. Bu isim Emine kelimesinin kısaltılmış şekli olarak kullanılır. Bozkır Şeyhi’nin kızı olan Emine Hanım, Bozkır’da vefat etmiştir.

Şeyh Memiş Efendi’nin 4 evliliğinden 7 oğlu ve 4 kızı olmuştur. Bahaeddin Efendi, babasının vefatından sonra aile büyüğü olarak kardeşlerinin eğitimiyle meşgul olmuş müderris ve mürşit seviyesinde yetişmelerini sağlamıştır. Bahaeddin Efendi’nin erkek kardeşlerinden Zeynelabidin Efendi genç yaşta Karacahisar’da vefat etmiştir. Mustafa Asım Efendi 1890-1906 yılları arasında Bozkır müftülüğünde bulunmuş; Ubeydullah Efendi (vf.1881) ve Sıddık Efendi (vf.1921) Bozkır Hocaköy medresesinde; Halit Efendi (vf. 1909) Karaman Kethane Medresesinde; Hasan Kudsi Efendi (vf.1921) ise Konya’da Paşa Dairesi medresesinde ilim ve tasavvufi faaliyette bulunmuşlardır. Bahaeddin Efendi’nin kız kardeşlerinden Havva Hanım, Fatma Hanım (vf.1863), Ayşe Hanım ve Hatice Kübra Hanım (vf.1926) döneminin şeyh, alim ve eşrafları ile evlenmiş. Konya civarında  ve ailenin etkisi böylece geniş bir alana yayılmıştır.

Lakabı

Bahaeddin Efendi’nin babası Nakşibendî tarikatının önde gelen şeyhlerinden olduğu ve çocuklarının dede, baba yönüyle şeyh oldukları için Bahaeddin Efendi’ye ve nesline “Şeyhzade” lakabı verilmiştir.

Müderrisliği

Bahaeddin Efendi, eğitimini babasının yanında tamamladı. Bozkır Hocaköy’deki babasının medresesinde 1852-1862 yılları arasında öğrenci okuttu.

1845’te kendisi de Nakşibendî tarikatına mensup olan Konya valisi Ebu Bekir Sami Paşa tarafından “Bekir Sami Paşa Medresesi” adı altında bir medrese yaptırıldı. Bu medreseye “Paşa Dairesi” de denirdi.  1845’te Himmet Efendi müderrisliğe getirildi. Himmet Efendi’nin 1862’de vefatından sonra bu medrese ve Nakşi Halidi zaviyesinin başına 5 Safer 1279/ 2 Ağustos 1862’de Şeyh Muhammed Bahaeddin Efendi getirildi. Muhammed Bahaeddin Efendi vefat edinceye kadar bu medresede eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürdü. Müderrislik görevini icra ederken Nakşibendiye Halidiye tarikatının Müceddidiye kolunun şeyhliğini yaptı.

Medresenin hemen yanında bulunan İplikçi Camii imamlığını da devam ettirdi. Hacı Veyiszade: “Fahri Efendi ile beraber iplikçi Camiinde Muhammed Bahaeddin Efendi’nin sahib-i tertib cemaati olduğu” ifade etmiştir.

Maarif ve Konya salnamelerine göre Muhammed Bahaeddin Efendi’nin medresesinde 1874 yılında 16, 1882 yılında 30, 1901 yılında ise 40 öğrenci vardı. Bu yıllarda Bahaeddîn Efendi, öğrencilerine tefsirden “Kadı Beyzavi”, akaidden “Şerh-i Akaid” mantıktan “Dürrü’n-Nâci” ve fıkıhtan “Dürrü’l-Muhtâr”, Arapça’dan “Molla Cami” derslerini okutmaktaydı.

Bahaeddin Efendi Kapu Camii yakınında bulunan Yılanlı Medresesinde bir müddet müderrislik yaptı. Yılanlı Medresesinin müştemilatı içerisinde bulunan ‘Nakşî Tekkesi’nin kurucusu Bahaeddîn Efendi olduğu belirtilmiş fakat bu bilgi başka kaynaklarla teyit edilmemiştir.

Sultan Abdülhamit’le İrtibatı

Bahaeddin Efendi Konya’da kısa zamanda sevilen bir hoca Efendi oldu. Halkın sevgi ve saygısını kazandığı gibi dönemin Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdulhamit Han’ın da teveccühüne mazhar oldu. Abdülhamit Han’ın aileyle irtibatları anneleri vasıtasıyla Şeyh Muhammed Kudsi/Memiş Efendi’ye kadar uzanır. Abdulhamit Han’ın annesi Memiş Efendi’nin türbesine katkıda bulunmuş, Kethüdası Said Bey vasıtasıyla caminin avlusunda bir şadırvan yaptırmıştır. Abdulhamit Han’ın bu irtibatı devam ettirerek mektuplaşma yoluyla Bahaeddin Efendi’den ders aldığı dahi rivayet edilmektedir. Anadolu gazetesi Muhammed Baheddin Efendiyi “asıl-ı meşahir-i meşayih-i Nakşibendiyyeden ve Şeyh Halit kuddise sirruh hazretlerinin kibar-ı hulefasından Bozkırlı Şeyh Memiş Efendi demekle meşhur afak olan Muhammed Kudsi Efendi Zade Konya’da Sami Paşa Hangahı postnişini Muhammed Bahaeddîn Efendi hazretleri…” diye tanıtmaktadır.

Bahaeddîn Efendi, Memiş Efendi’nin vefatından sonra onun halifesi olarak irşat görevini yürüttü. Babası gibi kendisi de ılımlı, geleneklerine bağlı, İslami ölçülere son derece saygılı bir tasavvuf anlayışını benimsedi.

Öğrencileri

Zeynelabidin Efendi (vf. 1939), Hadimli Fahreddin Kulu (vf.1950), Rıfat Efendi (vf.1920), Silifkeli Hacı Mükremin Efendi (vf. 1915), Hasan Kudsi Efendi (vf. 1919), Halit Efendi (vf. 1909), Muhammed Kudsi Efendi ( vf. 1962), Akşehirli Mustafa Efendi (vf.1920), Abdüllatif Efendi (vf. ?), Şeyh Seyyid Ali Bengaldevi el-Hindi ( vf. ?) Bahaeddin Efendi’nin halifelerindendir.

Bunların dışında bir medrese hocası olarak pek çok öğrenci yetiştirdi. Onun yetiştirdiği öğrenciler arasında Manisa’da medfun Bozdoğanlı Şeyh Mehmet Emin Efendi’de vardır. Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu Efendi de hem hocası hem de mürşidi olan Muhammed Bahaeddin Efendi’ye intisap etmiş ve bu bağlılığını ömür boyu dile getirmiştir.

Tasavvufi Kolu

Bahaeddin Efendi’nin vefatından sonra oğlu Zeynelabidin Efendi irşat faaliyetlerini sürdürmüş ve 1922 yılında yurt dışına çıkması ile tasavvufi anlayışı Hatay, Şam, Beyrut, Mekke ve Medine bölgeleriyle birlikte Ortadoğu bölgesine yayıldı. Zeynelabidn Efendi’den sonra bu kol Ali Rıza Kudsi Efendi  (vf.1956) ve Muhammed Cığıl Efendi (vf.1987) ile devam etmiştir.

Konya’da Fahreddin Kulu Efendi, Muhammed Bahaeddin Efendi’nin başlattığı irşat faaliyetlerini dar bir çerçevede vefat edinceye kadar sürdürdü.

Eğitimciliği

Bahaeddin Efendi, müspet ilimle beraber akli ilimlerin bir arada okutulmasını tavsiye ederdi. Hatta bazen medrese öğrencilerini Alaeddin Tepesine götürür onlara astronomi (ilm-i felek) dersleri verir ve: “Bu peygamberimizin tavsiyesidir, bunu öğrenelim ve öğretelim” derdi. Islah-ı Medaris’in fikri temelleri bu zat devrinde atıldı. Bu proje oğulları tarafından 1909’da hayata geçirildi

Konya uleması arasında büyük bir saygınlığı olan Bahaeddîn Efendi, Kütübü Sitte (altı hadis kitabı) hafızıydı. Hadis ilmini babası Muhammed Kudsi Efendiden almıştır. Hindistanlı Şeyh Seyyid Ali el-Bengaldavi el-Hindi’ye verdiği icazette “şeyhim ve babam Kutbu’l-arifin ve gavsi’l-vasilin “Memiş Efendi el-Bozkiri” diye tanınan Şeyh Muhammed Kudsi’den o da “Reyhanzade el-Alai” diye tanınan Seyyid Hafız Muhammed Şükri’den aldğı icazet gibi ben de…” diyerek hadis silsilesini sayarak icazet vermiştir. Ayrıca Bahaeddin Efendi babasının halifesi ve aynı zamanda hadis alimi olan Kadınhanılı Ahmed Kudsi Efendi (vf. 1887)’nin de öğrencisidir.

Bahaeddin Efendi, Konya’ya yerleşip ilim ve tasavvufu birlikte yürütmesi sebebiyle sıkıntılar çekmiş, bu sıkıntılarını; “Hocalar bizi derviş diye sevmiyor, dervişler de hoca diye sevmiyorlar.” cümleyle ifade etmiştir. Bahaeddin Efendi Konya’ya evini taşıdıktan sonra etrafındakilerin Konyalıları kötülediği bir mecliste: “İyi adamlardı bakın bize hüsn-ü kabul gösterdiler, ev bark aldık, buraya yerleştik” demiştir.

Ailesi

Muhammed Bahaeddin Efendi’nin hanımı, Ödemişli Hasan Kudsi Efendi’nin (vf.1834) kızı Ayşe Hanım’dır. Annesi Emine Hanım (vf.1888)’dır. Ödemişli Hasan Kudsi Efendi, Halidi Bağdadî hazretlerinin halifesi ve aynı zamanda Memiş Efendi’nin de hocasıdır. Kabri Karaman Ketane Camii içerisindedir. Memiş Efendi, Ödemişli Hasan Kudsi Efendi vefat edince geride bıraktığı dul eşi Emine Hanımla evlenmiş ve Hasan Kudsî adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ayşe Hanım’ın nüfus kayıtlarından 1906 yılından önce vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Çocukları

Şems Mahallesi 44 numaralı evde ikamet eden Bahaeddin Efendi’nin evliliğinden Zeynelabidin, Rıfat Efendi ve Ahmed Ziya adında üç oğlu dünyaya gelmiştir. Bahaeddin Efendi’nin Nuri adında bir oğlunun daha olduğunu söylemektedir. Bahaeddin Efendi çocuklarının eğitimiyle yakından ilgilenmiş medrese eğitimiyle birlikte modern eğitimi almalarını sağlamıştır.

1.Zeynelabidin Efendi, 1279/1862’de Konya’da doğdu. Zeynelabidin Efendi, ilk tahsilini Konya ve İstanbul’da yaptı. Konya’da iki sene bidayet hukuk mahkemesi azalığı ile 4 sene istinaf hukuk mahkemesinde azalığında bulundu. Zeynelabidin Efendi’nin en büyük özelliği hem bir şeyh, hem bir müderris ve hem de ülke siyaseti için ön plana çıkmış bir siyasetçi olmasıdır. 1909 İttihat ve Terakki’ partisinden Konya mebusu seçildi. Kısa sürede bu partiden ayrılan Zeynelabidin Efendi 1910 da Hürriyet ve İtilaf Fırkasına katıldı. 1912’de İttihat ve Terakki’nin bütün baskılarına rağmen Konya’dan milletvekili seçildi. 1913-1918 yıllar arasında Gemlik’te sürgün de bulundu. 1918’den sonra Hürriyet Ve İtilaf fırkası’nın yeniden kurulması için ön ayak oldu. Bir müddet Edirne valiliğinde bulunduktan sonra Ayan azalığına seçildi. Bozkır olayları ve Delibaş hadisesi kendinde mal edilmeye çalışılmıştır. 1922’de 150’liklere dâhil edilmesinden dolayı önce Hatay sonra Şam ve en sonra da Medine’ye yerleşti. 1939’da Medine’de vefat etti.

2. Rıfat Efendi, 1287/1871’de Konya’da doğmuştur. Yetiştiği ortam itibariyle iyi bir eğitim gören Rıfat Efendi 1900’de babası Muhammed Bahaeddîn Efendi’den cüz’i Nakşî tarikatı hilafeti almıştır. 1901’de amcası Şeyh Hasan Kudsi Efendi’den de tam ilmî icazet almıştır. Rıfat Efendi, Islâh-ı Medaris’in kurucularındandır. Anadolu ve Meşriki irfanda yazılar yazmıştır. Rıfat Efendi, Delibaş isyanıyla ilgili olmakla itham edilmiş; bu ithamın bir uzantısı olarak da, isyan olayını takip eden günlerde, henüz olay adli bir kovuşturma ve yargılama konusu yapılmadan bir gece evinden güvence verilmesine rağmen alelacele gece yarısı idam edilmiştir. Mezarı Hacı Fettah Kabristanı’ndadır.

3. Ahmed Ziya Efendi, 1291/1874 tarihinde Konya’da doğdu. Konya ve İstanbul’da çok iyi bir eğitim aldı. Babası Muhammed Bahaeddin Efendi ve amcası Hasan Kudsi Efendiden icazet aldı. Kütübi sitte hafızıydı. Arapça, Farsça ve Türkçe şiir yazacak derecede bu dillerin edebiyatlarına da vakıftı. Islah-ı Medaris ve Konya Hukuk mektebinde derslere girdi. 1917 yılında Islah-ı Medaris’in kapatılması üzere eğitim öğretim imkânından mahrum bırakılan Ahmed Ziya Efendi, 1920 yılında Konya’dan ayrılıp Çoğu Medine’de olmak üzere bir müddet Hicaz’da kaldı. Mekke’de 3 Mayıs 1923 Pazar  günü vefat etmiştir. Kabri Hz. Hatice’nin kabrinin ayakucundadır. İslam Hukuku ile ilgili 20 kadar eseri vardır.

İbrahim Hakkı Konyalı: “Bu üç kardeş İslam’ın arzuladığı çapta yetişen madde ve mana ilimlerini kendilerinde toplayan büyük adamlardır. Dejenereleşen ve çöken, memleketi çöktüren eski medreselerin ıslahı için çalışmışlardır ve nihayet 1327/1909 yılında Konya’da (Islâh-ı Medâris-i İslamiyye Cemiyeti Hayriyye) adlı bir bilim yuvası kurmuşlardır. Her üçü de bu medresede hocalık yapmışlardır.” demektedir.

Vefatı

Muhammed Bahaeddin Efendi, 22 Cemâziyelevvel 1324'te (14 Temmuz 1906) Konya'da vefat etti ve Hacı Fettah Mezarlığı'na defnedildi. Halen burada dört sütun üzerinde ve dört yanı açık bir türbesi bulunmaktadır. Eşi, oğlu ve diğer aile fertlerinin kabirleri de aynı kabristandadır.

Muhammed Bahaeddin Efendi’nin hicri-şemsi 1284/miladi 1906 tarihli sarıklı kavuk şeklindeki baş taşı ve sivri kemer formundaki ayak taşından müteşekkil mezar taşı mermerdir. Baldoken tarzındaki türbe içinde yer alan mezar taşı zeminden yüksekçe kaide üzerine dikilmiştir. Baş taşındaki sarık yatay şekilli sarıklar grubuna girer. Kabartma tekniğindeki sülüs hatla yazılmış 10 satırlık kitabesi vardır. Yazılar ve kitabeyi çevreleyen çizgiler siyah renkle boyanmıştır. Basık sivri kemer konumundaki ayak taşında da aynı şekilde sülüs hat ile yazılmış 10 satırlık kitabesi mevcuttur. Her iki taşta da süsleme yoktur. Baş taşının ölçülerinin boyu 150, eni 35, kalınlığı 12 cm; ayak taşının boyu 125, eni 35, kalınlığı ise13 cm’dir.

Baş taşı ön yüzünde şunlar yazılıdır: Hüve’l-baki. Sakin-i kabr kutbu’l-ârifin kudveti’l-vâsilin, umdetu ehl-i es-sahv ve’l-muttekîn Şeyh Muhammed Bahaeddin kuddise sirruhu hazretleri “Bozkırlı Memiş Efendi” namıyla meşhur afak Şeyh Muhammed Kudsi kuddise sirrahu hazretlerinin büyük mahdumu ve halifey-i mutlakası ve Şeyh Hasan Kudsi hazretlerinin Damad-ı âlileridir.”

Baş taşının arka tarafına şunlar yazılmıştır:Bozkır kazasının Karacahisar karyesinde 1247 tarihinde tevellüd Buyurup, peder-i âl-i güherleriyle Hoca Karyesine hicret ve anda pederi kutbu müşarun ileyhden ulûm-u tahsil ve tekmil-i mürettibi sülûk iderek ulûm-u akliyye ve nakliyede felek-câh ve terbiye-i müridânde âyetün min âyetillah olmuştur.”

Ayak taşında ise şunlar yazılıdır:Ve sene 1279’da Konya’ya hicretle tarikat-ı Nakşibendiyye-i Halidiyye üzere irşâd-ı sâlikin ve neşri envâr-ı ulûmi’d-din ile meşgul olup fi 22 Cemadiye’l-ûla Sene 1324 ve fi 2 Temmuz Pazar gecesi saat birde irtihal buyurmuştur. Metteanallahu teala fi enfasehi’l-kudsiyyeti 2 Temmuz sene-i hicriyye-i şemsiye 1284 Hadihumul Halid”

Kütüphanesi

Muhammed Bahaeddin Efendi’nin vakfedilerek, bağışlanarak ya da satın alınarak oluşturduğu kendine ait bir kütüphanesi vardı. Vefatından sonra bu kütüphane Islah-ı medarisin kütüphanesine aktarılmış ve bunlardan öğrencilerde faydalandırılmıştır. Islah-ı Medaris 1917’de dağıtıldıktan ve medrese yağmalandıktan sonra kitaplar Rıfat Efendi’nin oğlu Ahmet Erenmemiş (vf. 1978)’te kalmış ve 12 Şubat 1962’de 1215 adet kitap Yusuf Ağa Kütüphanesine bağışlamıştır. Ayrıca 1993’d 30 kadar eser Abidin Erenmemiş tarafından Türkiye Gazetesi Kütüphanesine verilmiştir. Yusufağa kütüphanesine intikal eden bazı kitapların içinde bir kaç risale beraber bulunmaktadır. Bu kitaplardan 277’i yazma halindedir.  Kitapların birçoğunda Muhammed Bahaeddin Efendi’nin imzası mevcuttur. Muhammed Bahaeddin Efendi imzasını genellikle “Ez’aful ibad Muhammed ibni Muhammed el-Kudsi el-Bozkıri” diye atmakta; hicri olarak gün, ay ve yıl kaydı düşmektedir. Bazı kitaplarda ise: “Ez’afül ibad Muhammed ibni Muhammed el-Kudsi el-Halidi en-Nakşibendi el-Bozkıri mevluden, el-Konevi mevtınen gufire lehuma” diye imza atmıştır. Bazı kitaplarda: “pederimizden muntakil beynel verese müşeterekdir” denilmektedir. “Verese” tabirli kitaplar Bahaeddin Efendi gibi müderris olan diğer kardeşleri kastedilmektedir. Bu kayıtlardan Memiş Efendi’nin kütüphanesinin en azından büyük bir kısmının Bahaddin Efendi’de olduğunu çıkartabiliriz.

Eserleri

Bahaeddin Efendi’ye ait iki eser tespit edilmiştir.

1.”Baisü’l-mağfire fi beyani akvali’l-vahde” adlı Arapça olarak kaleme alınan eserin 1320/1902 yılından önce yazıldığı anlaşılmaktadır. Bahaeddîn Efendi’nin, babası Memiş Efendi’nin vahdeti vücut görüşüne sahip olduğunu iddia eden bir şahsın mektubuna cevap ve reddiye olarak kaleme almıştır. Bu eserin basımıyla ilgili olarak Osmanlı Maarif Nezareti’ne “Konya'da Bahaeddin Efendi'nin Hanefi Mezhebi'ne uygun olarak Vahdetü'l-Vücud'a dair telif ettiği eserin basılabilmesi için evvela Meşihatçe tedkiki” ile ilgili bir başvuru yapılmıştır. Fakat eserin baskısına dair elde bir kayıt yoktur. Eser, yazma olarak Konya Karatay Yusufağa Kütüphanesi, 9896/1, 9898/1, 9926/1, 9938/1 numaralarda kayıtlıdır.

2.”İkazü’n-naimîn ve tenbihu’l-gâfilîn” adlı eser, yazma olarak Konya Karatay Yusufağa kütüphanesi 9893/2, 9896/2, 9898/2, 9926/2, 9938/2 numaralarda kayıtlıdır. Bahaeddîn Efendi’nin bu eseri Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf bilim dalı araştırma görevlisi Ali Çoban tarafından hazırlanan “19. Yüzyıl Osmanlı Şeyhlerinden Muhammed Bahâeddin Efendi ve ‘Îkâzu’n-Nâimîn’ Adlı Eserindeki Tasavvuf Anlayışı” (2007) isimli yüksek lisans tezinde tercüme edilmiştir.

Ayrıca Şemsu’ş-Şumûs adlı eserin Memiş Efendi’yi anlatan kısmı Bahaeddin Efendi’ye aittir.

Allah rahmet eylesin.

AHMET ÇELİK