Genç insanlar neden intihar ederler?

İki genç, Kültürpark’ta herkesin gözü önünde ve hiç kimsenin bakışlarına aldırmadan neden sevişirler?

***

Geçtiğimiz Ağustos’un son haftalarında Konya’da bir site içerisinde birbirinden bağımsız iki intihar olayı yaşandı.

Üniversite öğrencisi gençlerden biri banyoda bornoz ipiyle kendini asarak canına kıydı. Diğer üniversiteli genç ise, beşinci kattan kendini atarak intihar etti.

Şeytanın vesveselerine yâni gizli fısıltı, gizli ses, gizli hışırtılarına; daha çok nefse hücum eden Vesvas’ın zihinde bıraktığı şüphe, tereddüt, kuruntu, aslı olmayan ihtimaller, dağdağa, fitne ve fücurlara karşı nasıl bir önlem almalıyız ki, genç nesilleri, bu düşmanın kötülüklerinden koruyalım…

***

Bir işim dolayısıyla Kültürpark’tan PTT’ya doğru yürüyordum. Kanepenin birinde bir kız ve bir oğlan sarmaş dolaş olmuşlar dudak dudağa sevişiyorlardı. PTT’den işimi halledip Zafer’deki tramvay durağına doğru aynı istikâmette yürürken o iki gencin sarmaş dolaş olduklarını tekrar şahit oldum. İçindeki ses bana; “Mustafa bu kötülüğe sözle müdahale etmen gerekiyor” diye seslendi. Hayatımda üçüncü kez böylesine çerkin, hicap duygusundan ve hayâdan yoksun bir manzara karşısında üç maymunu oynayamadım.

Delikanlıya; “Hey genç, delikanlı! Gardaş!” dedim.

Sen ne yapıyorsun? Bu yaptığınız size yakışıyor mu? Genel bir ortamda bu yapılır mı? Benim görevim sizi uyarmak. Gelin vazgeçin bu çirkin, kötü şeyleri aleni olarak herkesin ortasında yapmaktan” der demez, her ikisi de şaşkın bir vaziyette; ”biz sadece sarılıyorduk” diye tepki verdiler.

Yalnız, bu tür sarmaş dolaş öpüşme, sevişme eyleminde bulunanların sayısının son zamanlarda Konya’daki parklarda arttığı gerçeğini de bir vakıa olarak ortaya koymak gerekiyor. Eğer bu bir plan ve proje dahilinde bilerek, isteyerek, yönlendirme yoluyla yapılıyorsa üzerinde durmak gerekir. Kimse, genel bir ortamda “Bedenim benim değil mi? İstediğimi yaparım! Kimse bana ve özgürlüğüme karışamaz” deme lüksüne sahip değil.

***

Ben, duyarlı bir müslüman olarak kötülükten vaz geçirme adına kendime düşen görevi yerine getirmek için sözle müdahalede bulundum. Yazılarımda da emr-i maruf ve nehy-i münker’i yapmaya gayret ediyorum. Çünkü Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’inde bize, bunu emrediyor: “Sizden öyle bir cemâat bulunmalıdır ki,(onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vaz geçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin tâ kendileridirler.” (3-Âl-i İmrân;104)

***

Kültür Emperyalizmin sonucu olarak Konya’nın cadde ve sokakları da diğer şehirlerin cadde ve sokakları gibi ‘çıplaklık kültürü’ne moda yoluyla uyarak şeytanın vesveselerini “emir” telakki eden kız ve kadınların sayısı her geçen sene artarak katlanıyor. Yâni çıplaklık alenileşiyor/aleni-leştiriliyor. Kanalizasyon borusu ekranlar ise kim kime dum duma.. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Ekranlar üçüncü sayfa haberlerle dolu. Bu haberleri seyredenlerin psikolojilerinden endişe duymamaları, akıllarını oynatmamaları mümkün değil. Beyz eranlarda arz-ı endameden dizi ve sinema filmlerinin yüzde 90’ı “şiddet ve korku” içeriyor.

***

Derler ki: “Kaleler dıştan değil, ekseriya içten yıkılır.” Bu söz, her yerde her zaman için doğrudur. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor ki, milletler zorla kılınç kuvvetiyle yok edilemezler. Fakat milletler ve cemaatler kendi benliklerini unutur başkalarına benzemeye çalışırlarsa, taklid ettikleri, benzemeye çalıştıkları millet tarafından benzetilirler, temsil edilirler.

Bundan bir asır evvel siyasi müstevlilere kapadığımız kapıları, kültür istismarcılarına, manevi emperyalizme karşı arkasına kadar açtık. Çanakkale’yi geçemeyenler, başka yollardan, başka kanallardan top tüfek dahi kullanmadan kolayca geçmesini bildiler. Bizden olmayan yabancıya, turiste hoşgörünün, misafirperverliğin en âlâsını gösterirken kendi müslüman insanımızı hor görmeye, hor bakmaya, hele trafikte müsamahakâr davranmamak için her çirkin yola başvururken, karşı tarafa “bu ne şiddet, bu ne hiddet” dercesine şiddet uygulayarak korku veriyoruz.

Dün yabancılar vatan topraklarımıza ayak basarken, bugün kalbimize, beynimize, kafamıza ayak basmış bulunuyor. Sistem ve düzen kokuşmuş vaziyette! Biçilen gömlek her zaman dar gelmeye devam ediyor. Rüşvet, iltimas, torpil, adam kayırma, vurgun, soygun, ahlaksızlık, fuhuş, zina, çıplaklık bir sarmaşık gibi her tarafı sarmış. Genç kuşaklar deizm ve ateizmin pençesine doğru büyük bir hızla itilerek uyuşturucu maddelerin kollarında sahte, riyakâr, yalancı ve geçici sahte mutluluklar girdabına doğru çekiliyorlar.

İman bunalımında olan gençliği bu İblis ve Şeytan’ların azgın kollarından kimler çekip alıp kurtaracak?

İyilik etmek, fenalıktan sakınmak/sakındırmak husûsunda birbirleriyle yardımlaşmaları gereken STK’lar, âlimler, fakihler, hocalar, mualimler, Allah’tan korkan fazilet sahipleri, adaleti titizlikle ayakta tutmakla yükümlü hâkimler, o kadar çok iddialar havada uçuşurken gözleri körelen savcılar, Allah için şahitlik etmek isteyen dürüst insanlar neredesiniz?..

Dinimize, kutsal değerlerimize, fikrimize, zikrimize küfreden alçaklar ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken, gençliğimiz deizm, ateizm, fahşanın azgın kollarında, kötü yolların ve azgın mahfillerin dehlizlerinde eriyip giderken gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılar; hangi oyunda oynaşta ve kimlerin iş takibindesiniz?

Müslüman Türk gençliği elinizin altından kayıp gidiyor. Bundan haberiniz var mı?

Ey Büyük Milletin Vekilleri! TBMM çatısı altında millete, vatandaşlara, seçmenlerinize karşı “iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak” adına ne yaptınız?

“Kadınlarınız azdığı, gençleriniz isyana daldığı ve sizler de Cihâd’ı terkettiğiniz zaman hâliniz nice olur?” hiç düşündünüz mü?