Çağrılan yere erinme, çağrılmadığın yere görünme!

Böyle birdeyim vardır.

Elzem olmadığın yerde olmayacak ve lüzumsuz konuma düşmeyeceksin. Çörekçi, börekçi gibi …

Lazım değilsen gitme lazımlık olma!

*

Bir zaman bir milletvekilimizi aradım. Cevap vermedi sonrasında defalarca aradım yine cevap yok şimdiki tabirle dönmedi de.

Sonrasında ben de mesaj attım ve dedim ki; Saygıdeğer Vekilim, elbette bugün ulaşılmaz olabilirsiniz, ancak aşılmaz olamazsınız.

“Kurban olduğum Allah’a günde beş vakit ulaşılabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara selam olsun!” Demiş ya Necip Fazıl….

Ancak,  bunun yanında gelmeyene gitmek ayrı değerlendirmek durumundayız. Nazı niyazı görmek durumundayız değil mi?

Sözü uzatmadan kısadan söze girelim.

Fakat bunu yanlış mecralara çekmemeliyiz.

Öyle gidilmeyecek kanı beş para etmez adamlar vardır. Onları bu manada değerlendiremeyiz.

Büyükler gelmese bile biz muhakkak onlara gitmeliyiz. Kadir kıymet bilmeliyiz. Ziyaretlerimizi yaparken gurura kibire kapılmamalıyız. Yaptığını Allah rızası için ve hiçbir beklenti olmaksızın yaparsak mesele olmaz.

Ki, o zaman sevincimiz ve üzüntümüz Allah için olacağına göre beklentimiz ona göre değer bulur.

Bitmez tükenmez işlerinize ufacık ara vererek dünyaya vesilesi anamızı, babamızı, piri fani büyüklerimizi ziyaret ederek dualarını alabiliriz değil mi? Sevenin sevdiğine verdiği değerdir dua!

Bardakçı Mahallesinde Evladı Fatihan Çumralı ifadesi göçmen piri fani ninemizin bir işine yardımcı olmuştum. Bana;

--- Hacı Ahmet evladım Allah gökten yağdırsın yerden topla Cenabı Allah işini gücünü rast getirsin! Diye dua ettikten sonra devam etti,

Unutma, “Evi ayakta tutan sıva ile cila, insanları, devletleri ayakta tutan ise duadır.”

Unutmayacağız anacığım unutmayacağız..

*

Biz gelelim gelmeyene gitmek hikâyemize;

Bir zamanlar bir köyde bir evliya yaşarmış, tüm köylü sever komşu köylerden insanlar gelir vaazlarını dinlermiş.

Git zaman gel zaman köylüler arasına bir fitne düşmüş birisi çıkıp ya bizim hocamız şöyle böyle diyoruz ama bu güne kadar hiç kerametini görmedik demiş.

Sonra bu söz yayılmış ve hocaya kadar ulaşmış hoca bu sözleri ilk zamanlar duymamışlığa verse de köylüler bastırmış hocam bir keramet gösterseniz de bu ahalinin dedikoduları kesilse demiş.

Hoca da sonunda dayanamamış ve bütün köyü falanca meydana toplayın keramet göstereceğim demiş…

O gün gelmiş tüm köy ve komşu köylüler toplanmış hoca gelmiş meydana ve geçmiş bir ağacın karşısına ve ağaca “ey ağaç çabuk yanıma gel” diye

bağırmış,

Ağaç bu gelir mi hoca bir daha bağırmış yok bir daha yine yok köylüler bakıyor ağaç gitsin diye nafile yok…

Sonra hoca son kez bağırdıktan sonra kalkıp doğruca ağacın yanına gidip oturmuş… Köylüler şaşkın…

Hoca köylülere dönmüş ve “işte alın size keramet” demiş.

Köylüler iyice şaşırmış hocam nerde keramet ağacı çağırdınız gelmedi.

Ne iş nasıl keramet bu böyle demişler…

Hoca şu tarihi cümleyi patlatmış…