Allah Teala hem dünyada hem de âhirette insanlara vaat ettiği hedefler için bir takım sebepler belirlemiştir. Bizlerden istediği önce samimi ve ihlaslı bir biçimde Rabbimizin dinine hizmet etmektir. Hayat bir gün sona erecek, ömür tükenecek, bedenler toprak olacak, yorgun yerküremizde bizlerden sonraki nesiller nöbeti devralacak. Baki kalacak olan Rabbimize karşı verdiğimiz sözümüzde durup dini Allah'a has kılarak imanı hayatımıza şahit kılmamız ve emaneti sahibinin istikametinde kullanabilmemizdir. Dünyadaki ahvalimizin tamamı imtihandır. Kimi zaman güleriz kimi zaman ağlarız. Bazen dertli bazen sevinçli oluruz. Hiç bir mutluluk kalıcı olmadığı gibi her türlü musibette ebedi değildir. Bela ve musibetler ya imtihan vesilesidir, ya da Allah'a karşı verdiğimiz sözlerimizde hangi ölçüde durduğumuzun bir karşılığıdır, ilahi bir uyarıdır. Müslüman her durum ve şartta "Ben burada hangi yanlışı yaptım." diye kendini hesaba çekmelidir.
Peygamberimiz Taif'den kanlar içerisinde dönerken Cebrail yetişir, İşte dağlar meleği Mikail senin emrini bekliyor dediğinde Peygamberimizin ilk sorusu "Rabbim benden razı mı?" olmuştur. Çünkü başına büyük bela musibet gelmiştir. Cebrail Rabbim senden razı dedikten sonra Allah'a hamd etmiştir. İçinde Peygamberin bulunduğu bir ordu da kimi zaman hezimete uğramıştır. Zira Allah ve Resulüne itaatte eksiklik varsa Müslümanlar uyarılmıştır. Sahabe Allah'a karşı büyük bir günah işlememiştir ama içinde bulundukları durumda üzerlerine düşen vazifede gevşeklik göstermişler. Dolayısıyla Uhud Savaşında Peygamberin emrine itaatsizlik yapmanın karşılığında bedelini yetmiş şehitle ödemişlerdir. Sahabe-i Kiram Uhud'da başlarına gelen hadiseyi sorgulayıp bu da nereden çıktı demişlerdir. "Bu nerden başımıza geldi dediniz цyle mi? Deki o musibet kendinizdendir." (Â-li İmrân 165) buyuran Rabbimiz suçu kendinizde arayın şeklinde cevap vermiştir. Biz Müslümanlar eksik ve aciz insanlarız, kimi zaman bize bahşedilen mutluluk ve huzuru kendi çabamızla hak ettiğimizi sanır, hep bu halin devam edeceğini zannederiz. Oysa Yüce Rabbimiz "Eğer şьkrederseniz elbette nimetimi artırırım. Şayet nankцrlьk ederseniz, hiз şьphesiz azabım зok зetindir"(İbrahim, 7) buyurmuştur. Dolayısıyla bizler sahip olduğumuz maddi ve manevi servetleri, evlat sahibi olmayı ve sağlıklı olmayı Allah'ın bize bir lütfu olduğunu bilmeli, bunların şükrünü eda etmemiz gerektiğini aksi halde günün birinde bunlardan mahrum olabileceğimizin bilincinde olmalıyız.
İnsanoğlu bazen nimet içerisinde şımarır ve Allah'ı zikirden gaflete düşebilir, dünya sevgisi kalbini esir alabilir. Bize düşen ebedi azaba düçar olmamak için her vesileyi kendimiz için fırsat bilip iç âlemini murakabe etmek ve hayatın muhasebesini yapmaktır. Bunun için bir kaç gün sonra müşerref olacağımız Ramazan ayı bizim için bulunmaz bir fırsattır. Dağınıklığımızı düzelten, savruluşlarımızı yeniden toparlayan bizi fani nimetlerden, cennet nimetlerine yönelten, ilahi affa mazhar kılan oruç ayı Ramazan, hepimiz için bir bereket mevsimi olmalıdır. Ramazan günleri, bizi silkeleyen, Rabbimiz karşısında kulluğumuzun neresinde bulunduğumuzu sorgulayan, tevbe-i istiğfarla gönül dünyamızı arındıran günler olmalı.
Ramazan ayı kardeşliğimizin pekişmesine, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine vesile olmalıdır. Ne zamandır unuttuğumuz kimsesizleri ve sevgiye muhtaç olanları hatırlayıp onlar için iyilikler düşündüğümüz ve bu yolda harekete geçtiğimiz günler olmalıdır. Ramazan ayı bizi uyardığı gibi Allah'a kulluk yolunda bize iyi bir arkadaş olarak hata ve kusurlarımızı da hatırlatıyor. Eğer insanın hata kusurlarını birisi yapıcı bir şekilde söylemişse ona kızmamalı aksine teşekkür etmeli. Bizi olgunlaştırmak için tatlı sözüyle uyaran herkes bizim dostumuzdur.
Â-li İmrân Suresinde Uhud Savaşındaki Müslümanların kusurları neticesinde düşülen sıkıntı ve sonrasında onların bağışlandığı şu ayet bizim için ölçü olmalıdır: "Andolsun Allah, izniyle onları kırıp geзirdiğiniz sırada size olan va'dini gerзekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gцsterdikten sonra zaaf gцsterdiniz Peygamberin verdiği emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İзinizden dьnyayı isteyenler vardı, вhireti isteyenler de. Sonra sizi denemek iзin onlardan yьzьnьzь зevirdi. (Kaзıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah mьminlere karşı зok lьtufkвrdır." (Â-li İmrân 152) Dolayısıyla Yüce Rabbimiz bu ayetlerle aynı duruma düşmememiz konusunda bizi hem uyarırken hem de Müminlere karşı şefkat ve merhametini kendisine şiar edindiğini bundan dolayı tövbe eden, af dileyen, yaptığına pişman olan müminleri bağışlayacağını müjdelemektedir. Bu vesile ile yaklaşmakta olan Ramazan ayınızı tebrik ediyor. Bu ayın kendimiz için ve İslam âlemi için kusurlarımızın farkına varıp yeniden kulluğa kabul edilişimize vesile olmasını Yüce Rabbimden diliyorum.