Milletvekilliği süreci bize yazacak o kadar çok malzeme verdi ki, yaza yaza bitiremiyoruz...

Büyük umutlarla milletvekili aday adaylığı için başvurular yapıldı. Seçime girecek olan siyasi partilerin tamamından Türkiye genelinde yapılan milletvekili başvurularının sayısının 10 binlerle ifade edilebileceği söyleniyor. 

Az buz bir rakam değil bu.

Milletvekili aday adayları içerisinde kamu kurum ve kuruluşlarındaki görevlerinden istifa edenler oldu. Bunların sayısı da azımsanmayacak kadar fazla...

Listelere bakıldığında ise kamudaki görevlerinden istifa edenlerin bir kısmı listede aday olarak yer alsa da büyük bir kısmının kendilerine listede yer bulamadıkları görüldü. 

Resmi görevinden istifa edip listelere adını yazdıranlardan bazıları da riskli sıralarda yer alıyor. Milletvekili adayı oldukları partilerde alt sıralarda bulunanlar var. Belki seçim sonucunda milletvekili seçilemeyecekler...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye genelinde bürokrasideki istifaların sayısının bir hayli fazla olduğunu görünce uyarmıştı bürokratları. “Görevinizden istifa etmeyin. Sizler bu kurumları terk edip giderseniz, devleti kim yönetecek?” demiş ve bu istifaların doğru olmadığına vurgu yapmıştı. 

Başbakan Davutoğlu belki de süreç nihayete erdiğinde memuriyetteki aynı konumda yerinizi bulamazsınız demeye getirmiş ve 'Dimyat'a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmayın' demeye getirmişti...

Ülke olarak hem siyaseten, hem ekonomik hem de sosyal olarak zorlu bir süreçten geçiyoruz. Her ne kadar güllük gülistanlıkmış gibi gösterilmeye çalışılsa da döviz kurlarındaki yükseliş, piyasadaki para döngüsünde yaşanan kıtlık, nakit para yerine kredi kartı kullanımının her geçen gün artması, bankalara mahkum ve geleceği ipotek altında olan bir neslin yetişmesi, ihracat rakamlarının bir önceki yıla göre düşme eğiliminde olması, bir tarafta işsizlik yaşanırken, diğer tarafta eleman sıkıntısının baş göstermesi, lokomotif diye tabir edilebilecek sektörlerde bahar havasının yaşanamaması gibi gibi...

Ardı ardına ulayabileceğimiz birçok gösterge yaşanan ekonomik sıkıntıları ortaya koyuyor. 

Sosyal çözülmeler de aldı başını gidiyor. Kısa vadede yaşadığımız intihar vakaları, İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde bir savcının uzun süre rehin tutulduktan sonra şehit edilmesi, Ağrı'da yaşanan provakatif eylemler ve askerimize yapılan hain saldırılar ve hatta Bingöl'de bir milletvekili aday adayının aday gösterilmeyince intihar etmesi sosyal problemlerin ne kadar üst seviyelere tırmandığını gösteriyor. 

Siyaseten yaşanılan sorunlar da belki diğer bütün alanlara etki edebilecek düzeyde. Her seçim süreci ülkemizde sancılı bir şekilde yaşanıyor. Mutlaka umulmadık olaylar yaşanıyor. Siyasi emeller ve şahsi menfaatler toplum çıkarlarının önüne geçiyor. Olan sade vatandaşa, işinde gücünde olmaya çalışan, bugün kendim, ailem ve bu millet için ne yapabilirim diye düşünen masum insanlara oluyor...

Yani sonuç yine hüsran...

İşte böylesi zorlu bir dönemi önceden görmüş olacak ki, Başbakan Davutoğlu bürokratlara yerinizde durun, atlayıp zıplamayın demişti. Ve fakat ne yazık ki yine de engel olamadı ve milletvekilliği hayaline kapılmış olan, bulunduğu konumun ve makamın itibarını hiçe sayan insanlar, üzerlerinde sorumluluğun bilincini bir kenara bırakarak kendi başlarının dikine gittiler. 

Her ne kadar yazının başlığına 'evli evine, köylü köyüne' demiş isek de, bu böyle olmamalı kanaatimce. Önceden yenen hurmalar şimdi biraz tırmalamalı...

Boyunlarındaki vebali hiçe sayarak, bulundukları makam ve mevkilerin ehemmiyetini bir kenara bırakıp kendi çıkarları doğrultusunda hareket edenler bunun cezasını da en ağır şekliyle ödemeli. 

Kim veya ne olduğunun bir önemi olmamalı. Dün ellerinin tersiyle ittikleri o makam ve mevkilere bugün yeniden oturmalarına izin verilmemeli. Bu millet böylesi büyük bir haksızlığı hak etmiyor. 

Terk edip gittikleri evler geri döndüklerinde başlarına yıkılmış, köyler virane olmuş olmalı ki, böylesi önemli ve hassas bir süreçte fevri hareket etmenin, toplumun değil kendi çıkarlarını gözetmenin karşılığını görmüş ve anlamış olsunlar. 

Daha açık ve net bir dille ifade edecek olursak, devletin önemli kurum ve kuruluşlarındaki görevlerinden Başbakan'ın tüm uyarılarına rağmen istifa edenler, geri geldiklerinde aynı yerde olmamalı.

Mesnevi'den:

“Acele şeytanın hilesidir; sabır ve tedbir ise, Allah'ın lütfu.”