Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. (Nisa suresi (4), 58)
Emanet, insanın emin ve itimat edilir olması, kendine maddi ve manevi bir şeyin gönül rahatlığı ile korkusuzca teslim edilebilir ve istenildiğinde sağlam bir vaziyette alınabilir halde bulunması demektir. Ayrıca insanın bu eminliği sebebiyle gerek Allah gerek insanlar tarafından herhangi bir surette kendisine bırakılmış olan şeye de emanet denilir. İnsan, Allah Teala’nın emanetini taşıyan bir emin, bir vekil olma niteliğine sahip yegane yaratıktır. Bu sebeple, bütün yaratıklar üzerinde hüküm ve tasarruf yetkisi, sadece insana verilmiştir. İnsan, bu yetkiyi ne kadar mükemmel kullanıp yerine getirir ve emaneti yerli yerine koyabilirse, kıymeti o derecede artar ve yükselir. Emanet ile hükmün, yani hakimiyetin bu birbirinden ayrılmaması gereken alakasından dolayı, önce emanet, arkasından da adaletle hükmetme emredilmiştir. O halde emin olmayanın adil olması herhalde düşünülemez. Bu üstün nitelikleri bir arada topladığı için, bu ayet-i kerimenin, dinin ve şeriatın tamamını işaret yoluyla ifade ettiği ve ahkam ayetlerinin esası kabul edildiği söylenmektedir. İnsanın bütün davranışları, Rabbine, kendine ve halka karşı mükellef olduğu üç çeşit emanetin dışa akseden görüntüsüdür.
Rabbine karşı emanete riayet eden bir kimse, Allah’ın hükümlerine, ilahi kanunlara uyar. Bu, bütün uzuvları ilgilendiren vazifelerimizle doğrudan alakalıdır. Çünkü insanın her uzvu kendisine verilen bir emanettir. Her emaneti, yerli yerinde ve Allah’ın rızasına uygun tarzda kullanmak, korumak gerekir. Aksi takdirde emanete hıyanet edilmiş olur. İnsanın kendine karşı eminliği, din ve dünya işlerinde en doğru ve kendine en faydalı olanı tercih edip seçmesi, zararlı olan her şeyden uzak durmasıdır.
Halka karşı emanet sahibi olmak, insanların hak ve hukukunu gözetmek, onlara zarar ve ziyan vermemek, insanları aldatmamaktır. Yöneticilerin halka adaletli davranması, alimlerin insanları hak olan yola, doğru itikada ve sahih amele sevk etmesi, halkın da yöneticilere ve alimlere hıyanetten sakınması bu emanetin gereklerindendir. Eşlerin birbirine karşı hak ve vazifeleri, ırz ve namuslarını korumaları, çocuklarını terbiye etmeleri de emanetin içinde sayılır.
O halde emanet, Allah’a karşı hak ve vazifeleri, kulların hukukunu, yani umumi ve hususi hukuku, bunlarla ilgili olan davranışları, sözleri, itikadi, ameli ve ahlaki alanı, maddi ve manevi hakların hepsini kapsayıcı bir niteliğe sahiptir. Ayet-i kerimedeki emir de bütün mükellefleri içine alır.
Müfessirlerden pek çoğu gibi, fakihler ve diğer İslam alimleri de bu ayetin özellikle emirler, iş başındaki idareciler hakkında nazil olduğu kanaatindedirler. Çünkü her işi ehline tevdi etmek ve adaletle hükmetmek onların görevidir. Ancak, herkesin bir sorumluluk taşıdığı gerçeği göz önüne alınınca emanetin, yükümlülüğü ölçüsünde herkesi ilgilendirdiği neticesine varılır.