Yaşamımızda farkında olmadan duvarlar arasında yaşıyoruz.

Bu duvarları bazen kendimiz inşa ediyoruz bazen de başkalarının ördüğü duvarların arasında bir yaşama razı oluyoruz.

Bu duvarlar bazen psikolojik oluyor bazen de sosyolojik.

Görünen duvarlar olduğu gibi görünmeyen duvarlar da var.

Mesela Pireler boyunun 350 katına kadar zıplarken, onu bir kavanoza koyarsak ve kapatırsak kavanozun boyu kadar zıplamaya başlar. Sonra bu yüksekliği alışkanlık haline getirir ve bunu yavrularına ve nesline de geçirir. Kapak burada duvar olmuştur.

Biz insanlarında normal gördüğü birçok alışkanlığı kendi ördüğü duvarlardan ibaret değil midir?

Mesela depremde yaşadığımız acıların gerçek sebebi adalete, ilkelere, bilime karşı ördüğümüz duvarlar değil mi?

Müteahhit daha çok kar etmek istedi, arsa sahibi daha çok daire istedi, ev alan insanlar ucuz olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile doğrulara karşı ördüğümüz duvarların yıkıntısı altında on binlerce insanımız can vermedi mi?

Mesela sağlığımız ile aramıza ördüğümüz duvarlar;

Sigara içiyoruz,

Alkol alıyoruz,

Düzensiz besleniyoruz,

Hareket etmiyoruz hastalanıyoruz…

Stersi bizzat üretiyoruz…

Bunlar bizim alışkanlıklarımızla ördüğümüz duvarlar değil mi?

Mesela pire misali bize öğretilmiş kuralları yaşamın ilkesi yaparak düzenlediğimiz yaşamımızı incelediğimizde, sahip olduğumuz birçok derdin dermanının kendi içinde saklı olduğunu görmüyor muyuz?

Çoğu zaman alışkanlıklarımız ruhsal ve bedensel hastalıklarımızın tedavisini kendi içinde saklar.

Toplumsal çatışmalarımız da bu duvarların eseri değil mi?

Kendi doğrularımızı başkalarına empoze etmeye çalışırken çoğu zaman huzursuz bir yaşamın duvarı altında kalmıyor muyuz?

İsteklerimizle imkânlarımız arasındaki çarkta öğütülürken ihtiyaçlarımız ve isteklerimiz arasına bir duvar neden öremedik… Birçok mutsuzluğumuzun temelinde bu yok mu?

Öğretilmiş çaresizliklerimiz yaşamımızda örülmüş, birer duvar, değil mi?

Yıllarca yumurta kolesterol yapar, margarin yiyelim, zeytinyağı kokar, fast food kolay yemek diyerek aslında sağlıklı yaşam ile aramıza duvar örmedik mi?

Ördük ve o duvarında altında ağır bedeller ödedik. Toplumca kolesterol, şeker, tansiyon, kalp hatta kanser gibi hastalıklarımız endüstrinin gelir kaynağı oldu.

Eskiden doğal yaşamda canlılar bir yerden bir yere göç ederlerdi. Aslanlar, geyikler, filler, atlar, dağ keçileri şimdi ülkeler arasında örülen görünen ve görünmeyen duvarlarla yaşamlarını sınırlandırdılar.

Çok şükür göğe henüz yeterince bir duvar öremedik de kuşlar kıtalar arası göç yapabiliyor. Her ne kadar teknolojik gelişmelerle yaşam alanlarını kısıtlasak da onlar her seferinde kendilerine özgür uçuş yolları ve alanları buluyor.

Seçimlere yaklaştığımız şu günlerde örülen duvarlara baktıkça ruhum sıkılıyor.

Sağcı, solcu, dinci, laik, alevi, sünni ayrımını geçtik. Her biri kendi alanında duvarlar örerek saflarını sağlam tutmaya çalışıyor. Öyle bir ötekileştirme, itibarsızlaştırma kampanyaları var ki ülkeyi kurtarmak, daha iyi yerler götürmek, geliştirme gibi amaçları unutulmuş her taraf kendi dar dünyasının duvarları arasında kendini garantiye almaya çalışıyor.

Kişinin kendi dünyasında kendi ruhunda inşa ettiği duvarları düşününce bunlar önemsiz gelebilir. Ama bunlar yarın ülkeyi yönetecek…

Öyle duvarlar örmüşüz ki;

İletişimsizliği had safhaya çıkarmış.

Empatiyi ayaklar altına almış.

Ötekileştirmeyi baş tacı yapmış.

Enaniyeti ve kibri yaşamın lokomotifi yapmış.

Anlamaktan çok anlaşılmaya odaklanmış.

Başkalarının hatalarından beslenen bir kariyer yoluna çıkmış.

Yalnızlaşmayı göze almış.

Sadece kendi faydasına bir dünyanın baş aktörlüğüne soyunmuş,

Yani değerli olan bütün varlıklarla aramıza duvar örmüşüz.

Bu duvar, pirenin zıplayışı gibi… Alışkanlıklarımızı da katılaştırarak mutsuzluk duvarları örmüşüz.

Buna da ilkelerimiz diyerek ulvi değerler yüklemişiz.

Peki, duvarlar arasına neyi hapsetmişiz, hatta duvarların altında neleri bırakmışız?

Ruhumuzu dar duvarların arasına almışız, özgürlüğümüze tasma takmışız, kişiliği ayaklar altına almışız,

İnsanlığı yok saymışız.

Topyekûn hepsi ya duvarın altında kalmış ya da duvarların arasında…

Peki, bunda kimlerin kazancı var?

İşte o duvar örücüleri iyi bulmalıyız.

Kendimiz örüyorsak bile o duvar ustalarını iyi tanımalıyız.

Kendimizde, ailemizde, işimizde, mahallemizde, ülkemizde, küresel yaşamdaki duvar örücülerin peşine düşmeliyiz.

Yoksa modern yaşam bile olsa insan bir mekanizmanın parçası olmaktan kurtulamayacak.
Hatta bir makine kadar değerimiz olmayacak…