Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son haftalarda yaptığı çıkışlarla Türkiye’yi hatta dünyayı adeta yerinden oynatıyor.

Özellikle bu haftaki grup konuşmasında yaptığı “Terörü bitirme” çıkışı, hala gündemdeki yerini koruyor. Takip ettiğim kadarıyla Bahçeli için “bunak, siyonizmin adamı, Büyük Orta Doğu Projesi için çalışıyor, milliyetçiliği bitirdi, Türkiye’yi uçuruma götürüyor” gibi sığ ve bir o kadar saçma eleştiriler görüyorum. Şimdi olayın aslına ermeye çalışalım;

TERÖR GERÇEĞİ

Ülkemizin maalesef yaklaşık yarım asırdır bir “terör” gerçeği bulunuyor. Bugüne kadar birçok şehit verdiğimiz bu vahim tablo, yıllardır çözülebilmiş değil. Terörle yapılan silahlı mücadele tavizsiz sürerken, bugüne kadar terörün bitirilmesi amacıyla birçok adım atıldı. Hatta bu adımlardan bazıları oldukça radikaldi: “Açılım süreci” gibi…

Ancak ne var ki; terörün Türkiye’den sökülmesini, Türkiye’yi terör kıskacından kurtulmasını istemeyen güçleri hepimiz biliyoruz. Bir kesimin son yıllarda dalga geçtiği o sihirli cümle: Dış güçler! İster dalga geçilsin, ister umursanmasın ancak Türkiye “Dış güçler” tarafından ele geçirilmek isteniyor. Şimdi bu amaca dönük Türkiye’de uzun yıllardır yaşanan siyasi, ekonomik, sosyolojik gelişmeleri sırayla yazmaya kalksak, yazı uzar da uzar! Ama kısaca hatırlatmak gerekirse; Darbeler, ekonomik krizler ve elbette terör olayları, Türkiye’nin birliğine ve beraberliğe atılan “dinamitler” olarak karşımıza çıktı.

Bugün terör örgütünü kimlerin beslediği açıkça ortadadır. Biryandan ABD, diğer yandan İsrail, Avrupa hatta Rusya-Çin ve İran da dahil! Şimdi, Türkiye aslında terörle mi mücadele ediyor yoksa dış güçlerle mi?

DÜNYA SAVAŞA EVRİLDİ

Türkiye’nin terör sorununu ve terörü destekleyen güçleri kısaca anımsattıktan sonra, dünyanın geldiği “büyük fotoğraf”a bir göz atmak gerekecek. Aylardır ara ara basında da gündeme gelen “3. Dünya Savaşı ne zaman başlayacak?” sorusu var. Bu soruyu ben abes karşılamakla birlikte, sorunun yanlış sorulduğu kanaatindeyim. Neden?

Bana göre 3. Dünya Savaşı, koronavirüs pandemisiyle birlikte fiilen başlamıştır. Önce “ekonomik savaş” olarak kendini gösteren bu savaş, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte de ateşli silahların kullanımıyla kendini göstermiştir. Diğer yandan; savaşın cephesi genişlemiş, Uzak Doğu’da Çin-ABD hattı fiilen açılmaya başlamıştır. Son olarak İsrail ise; ABD ve AB’den aldığı destekle Orta Doğu’da yeni olmayan ancak derinleşen bir cephenin fitilini ateşlemiştir. Salgın, tahıl, doğalgaz krizleriyle hatta siber savaşlarla başlayan savaş, nihayetinde az önce belirttiğim cephelerde yaşanan noktaya kadar gelmiştir. Burada bir dipnot paylaşmak gerekirse;

            Yaşanan bu savaşların kökeninde “din” olgusunun olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü sıkça bahsedilen “iki kutuplu dünya” kavramının asıl karşılığı “Hakk ve Batıl” mücadelesidir. Yani; Hak din olan İslam ve anti İslam görüşünün büyük bir mücadelesiyle karşı karşıyayız. Burada birbiriyle savaşan -Rusya-Ukrayna gibi- ülkelerin aynı dine veya inanca mensup olmaları, Hakk ve Batıl mücadelesini değiştirmiyor. Çünkü onların savaşı da kendi inanç sistemleri içerisinde “en güçlü olmayı istemekten” kaynaklanıyor. Dolayısı ile günün sonunda en güçlü olan yine İslam’a karşı savaşacaktır.

            Bu gerçekten hareketle olaylara baktığımız zaman, aslında dünyadaki tüm bu mücadelenin ucu öyle veya böyle Türkiye’ye dayanıyor. Çünkü yüzyıllardır İslam’ın sancaktarlığını yapan Türk milleti, üstlendiği bu kutlu görevi sürdüren ve sürdürecek olan yegane güçtür. Dolayısı ile Türkiye, dünyada yaşanan tüm bu gelişmelere kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. Ayrıca Türkiye, tüm bu gelişmelere göre politika üretebilecek, pozisyon alabilecek tecrübe, birikim ve devlet aklına sahiptir.

15 TEMMUZ’LA BAŞLAYAN SÜREÇ

Türkiye’nin sahip olduğu bu tarihi misyonunu ve müktesebatını, 15 Temmuz Hain FETÖ darbe girişimine karşı duruşuyla bir kez daha tanımış oldu. Bu tarihten itibaren Türkiye asla “eski Türkiye” olmayacaktı. Nitekim öyle de oldu… Terör örgütlerinin hamiliğini üstlenen güçlerin Türkiye içerisinde farklı bir planı olarak devreye alınan FETÖ ile tüm devlet kurumlarının ele geçirilmesi amaçlanmış ancak Türkiye’nin devlet aklı buna müsaade etmediği gibi bu saldırıyı başarıyla bertaraf etmeyi de bilmiştir. İşte bu derin planı yakıp kül eden Türkiye, bugünden sonra gerek iç siyasette gerek dış politikada yeni pozisyonlar almış, “oyun kurucu” olmaya çalışmıştır. 2016’dan buyana bu rolü de başarıyla sürdürmektedir. Türkiye, biryandan sınır güvenliğini terör piyonuyla tehdit eden ABD, İsrail ve Avrupa’ya karşı önemli sınır dışı operasyonlar yürütürken, diğer yandan “Milli Savunma” atılımını hızlandırmış, bu konuda da belli bir noktaya gelinmiştir. Türkiye’nin tüm gelişmeler ışığında artık kaybedecek zamanı yoktur. Türkiye’nin birlik ve beraberlik içerisinde, dünyadaki bu gelişmelere cevap verebilecek güçlü adımları atabilmesi bir mecburiyettir.

TÜRKİYE SAVAŞA HAZIRLANIYOR

Son yıllarda atılan tüm bu olumlu adımlar, Türkiye’yi hazırlamaya dönüktür. Peki Türkiye neye hazırlanıyor? Açık ve net söylemek gerekirse; Türkiye savaşın eşiğindedir ve kendini hazırlamaktadır. Bu kaçınılmazdır. Bunu ben bir yerlerimden uydurmuyorum. Tarihi köklerimiz, inancımız, kültürel birikimimiz aslında bu savaşı adeta haykırıyor! Peki Türkiye’nin savaşa hazırlandığını sadece buradan mı anlayacağız? Hayır elbette… Devlet aklı aslında bunu Türk milletine anlatmaya çalışıyor. Nasıl? Bakın Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, son 1 aydır üstüne basa basa yıllardır söylemediği bir cümle kuruyor. Nedir o; “İsrail’in hedefi Türkiye’dir” diyor.

Erdoğan; "İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir"

Sözleriyle aslında Türkiye’nin savaşa hazırlandığını açıkça beyan ediyor. Benzer ifadeleri son dönemde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli de dile getiriyor. Ve bu noktada en büyük görev de belki Sayın Bahçeli’ye düştü. İşte son haftalarda, Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayan ve son grup toplantısında terörü bitirmeye dönük yaptığı radikal ve büyük sorumluluk gerektiren çıkışlar tam da Sayın Bahçeli’nin devlet adamlığının tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin dışa dönük direnç göstermesi, dünyada yaşanan savaşlara cevap verebilmesi, kendi menfaatleri doğrultusunda pozisyon alabilmesi için güçlü olması elzemdir. Bu güçlülük, sadece “askeri ve ekonomik” anlamda değil, toplumsal birliktelik ve beraberlik olarak da tesis edilmelidir. İşte bu yüzdendir ki; Sayın Bahçeli’nin;

"Bu çağrımın iç yüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır. Türk ve Türkiye Yüzyılı'nda terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir. 'Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz' diyenlere de sesleniyorum, şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'umut hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne de Edirne, adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız, vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız” sözleri, terörü ve teröristi affetmeye dönük değil, terörü tamamen bitirmek, birlik ve beraberliği sağlamaya dönük önemli bir adımdır.

Hiç kuşkusuz bu adım, tarihin raflarına büyük bir sorumluluk ve devlet aklı olarak girecektir. Onun da ötesinde, Türkiye’nin savaşa hazırlandığı bir dönemde, içeride yıllardır çözemediği “terör” gibi önemli bir sorunu çözmeye çalışması kadar tabii bir şey yoktur. Bu çerçevede, yapılan bu çağrılar, atılan bu cesur adımlar, Türkiye’nin geleceği için büyük önem arz etmektedir. Bunu baltalamaya, bu adımlara gölge düşürmeye, fitne kuyruğuna girmeye kimsenin hakkı yoktur! Devletimiz bu büyük sorumluluğu kaldırabilecek kadar muktedirdir. Türk milletine düşen ise; bu tarihi yürüyüşü adım adım takip etmek, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmektir. Gün birlik olma günüdür, gün tarihe geçme günüdür, gün yeniden Büyük Türkiye günüdür…

TERÖR SALDIRISININ HEDEFİ BU YÜRÜYÜŞÜ DURDURMAK!

Yaşanan bu sıcak gelişmelere maalesef yine terör saldırısıyla cevap verdiler… Türk Havacılık ve Uzay Sanayi Kahramankazan Yerleşkesi’ne gerçekleştirilen terör saldırısı, açık ve net bir şekilde “Terörü bitirtmeyiz” mesajıdır. Bu saldırı bile, Türkiye’nin pusulasının ne kadar doğru olduğunun önemli bir kanıtıdır. Oyuna gelmeyelim. Terör saldırısında şehit olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum. Sevgi, saygı ve dua ile…