“Bazı insanların düşmanlığı, dostluklarından daha iyidir, bazı insanların dostlukları da, düşmanlıklarından daha kötüdür” demiş ünlü bir düşünür…

Doğru söylenmiş bir söze hacı emmin ne desin?

Yüzüne bakarken güler, arkanı döndüğün anda hançer elindedir!

Böyleleri dost gibi görünür, bir şey demezsiniz, ama sizi ne zaman satacağını, kaç kuruşa gideceğinizi, arkanızdan ne dolaplar çevireceğini bir kendisi bilir, bir de Allah…

Yalan, iftira, dedikodu, fitne-fesat, münafıklık, laf taşıma gırla gider…

Konya’da spor, siyaset ve medya sektörü böyledir…

Yılanla çıyanla, yalanla dolanla, hain ve namertle dolu doludur güzel şehrimiz…

Aslında bunlar hak etmiyor bu şehri, bu şehrin onları hak etmediği gibi!

Ahmet Arif’in “dört yanım puşt zulası, dost yüzlü, dost gülücüklü cigaramdan yanar. Alnım öperler, suskun, hayın çıyansı, dört yanım puşt zulası” dediği gibi...

Aslında kin tutmam…

İçim neyse dışımda o…

Bir insanın yüzüne söylemediğim şeyi, arkasından da asla söylemem…

Yüzüne konuşuyorsam, arkasından da göğsümü gere gere, hem de gönül rahatlığı ile konuşurum.

xxx

Bütün bunları niye yazdım…

Konya’da böyle bir arkadaş var…

Bakmayın “arkadaş” dediğime, asla arkanızı dönmeyeceğiniz, ne ötenizi, ne berinizi teslim etmeyeceğiniz birisi!

Yani, güvenilecek birisi değil…

Hem siyasetçilere, hem de bürokratlara, hem iş adamlarına çok iyi taşıttırır kendisini…

Sanırsınız b.kunda boncuk var!

Az ya da çok tahmin etmişsinizdir kimden bahsettiğimi…

Birkaç gündür öpüyorum kendisini…

Diyeceksiniz ki, “bir ara beraberdiniz, Konyaspor yönetiminde birlikte görev yaptınız, aynı sofralara oturdunuz!”

Haklısınız…

Ama hiçbir zaman sırtımı dönmedim kendisine!

Güvenmedim de…

Beni bilen bilir, dostluğumu da düşmanlığımı da gizlemem…

Bu şehirde onun gibilerden hep nefret ettim…

Etmeye de devam edeceğim.

xxx

Bununla ortak dostlarımız var…

Onlar da biliyorlar, bunun ne mal olduğunu…

Açık açık da söylüyorlar, “bunun huyu bu, karakteri bu” diye…

Ekliyorlar, “bu adam bugüne kadar değişmemiş, bu saatten sonra da değişmez. Üç günlük dünya, hepimiz ölüp gideceğiz, bırakıver yakasını” diyorlar…

Ben bıraktım da, o benim yakamı bırakmıyor!

Üzerine vazife olmayan her işe burnunu sokunca, ayarlarımızla oynuyor…

Açıkçası ortak dostlarımız haklılar, ama birilerinin de bu tiplere ne mal olduklarını söylemesi gerekmez mi?

Kusuru kendisine söylenmeyen ayıbını hüner sanırmış ya da edepsizliği marifet bilen, edepliyi aptal sanırmış!

xxx

Deprem bölgesinde insanlar açlık ve susuzluktan kıvranırken, insanlık dışı bir yorumda bulunan bu ve bunun gibileri ne tarih ne de insanlık asla affetmeyecek…

Hoş, sadece kendi menfaatleri için insanları karalayan, iftira atan bu gibi küçük insanlardan da vicdanlı bir davranış beklememeliyiz!

Hırsı, ihtirası, münafıklığı, iki yüzlülüğü aklının önüne geçmiş zavallının birisi aslında…

Çokça da ciddiye almamak lazım, ama yukarıda da belirttiğim gibi, kusurlarını da yüzüne vurmak gerekir…

Kendisini akıllı, dürüst, namuslu diye yutturmaya çalışanların Angara’da ne dolaplar döndürdüğünü de bilmiyor değiliz…

Tabii ki kimlerle döndürdüklerini de…

Sadece salağa yatıyoruz...

Açtırmasınlar kutuyu.

xxx

MİLLETİN DERDİ GEÇİM

Kimse kusura bakmasın, özellikle tuzu kuru siyasetçilerin ya da siyasete soyunanların…

Milletin derdi seçim değil, geçim!

Kadınlar Pazarı civarında bir bakkaliye…

30’lu yumurta viyolu…

90 TL…

Yanlış duymadınız yazıyla doksan lira…

Gel bu tarafa aynı 30’lu viyol 65 TL…

Siyasetçi kardeşler; Allah aşkına, Kuran aşkına, Peygamber aşkına, bu merhametsiz, bu kansız vurgunculara “dur” deyin yahu…

Seçimi bilmem, ama geçim bu ülkenin birinci sorunu…

Yarın ilk sahura kalkacağız, mübarek Ramazan ayının hatırına çıkın çarşı-pazara, gözlerinizle görün fiyatların nasıl tavan yaptığını…

Bırakın seçim hayalini, geçim gerçeğine dönün yönünüzü.