Ülkemizle ilgili gelişmekte olan mühim hadiseleri değerlendirirken meseleye daha objektif ve milli gözle bakmalı ve meseleyi daha derinlemesine ele almalıyız. Akıl bize itidali ve sükûneti tavsiye eder.

                Mısır’ı ele alalım meselâ; her şey bir duvar yazısıyla başladı, lâkin bu gün gelinen noktayı hepimiz üzülerek izlemekteyiz. Irak’ın durumu aynı şekilde. Birtakım bahanelerle halk galeyana getirildi. Kendi liderlerinin heykelini yıktılar. Sonra Amerika tarafından acımasızca idam edildi. Suriye meselesi derseniz hakeza olan biten her şeyi hep birlikte ayan beyan izlemekteyiz.

                Şöyle geriye çekilip dikkatlice bakarsak, terörün olduğu söylenen ve iç durumları karıştırılmaya çalışılan ülkeler ne hikmetse ya Türkiye ile sınır ya Türkiye ile bağı var veyahut yüce dinimiz İslâm çatısı altında toplanmıştır. Bütün bunlar asla tesadüf olamaz. Bunlar insanları tamamen İslam’dan soğutmak adına kurgulanmış projelerdir. İslâmafobia oluşturmak adına kullanılan terimler dahi bunu açıkça göstermektedir. Örneğin “İslami terör” ifadesi. Bu alçakça bir ifadedir. Hiç terörün dini, dili ırkı olur mu? Bosna katliamını yakın tarihte bizzat Sırplar yaptı. Binlerce insanı acımasızca katlettiler. Kadınlara acımasızca tecavüz ettiler. İsrail sürekli Filistin’i işgal ediyor oradaki halka zulmediyor.  Mavi Marmara hadisesinde uluslararası sularda 9 kişiyi şehit ettiler 50'den fazla kişiyi yaraladılar. Örnekler saymakla bitmemesine rağmen kimse bu orantısız yapılan saldırılara ‘’Yahudi terörü, Hristiyan terörü’’ gibi ifadeler kullanmadı.

                DAEŞ terör örgütünün kimlerin eliyle kurulup yönetildiğini hepimiz biliyoruz. Suriye’de DAEŞ terör örgütüne sadece Amerika eliyle yüzlerce tır silah ve mühimmat yardımı yapıldığını, DAEŞ saflarındaki Amerikan askerlerinin formalarındaki PYD terör örgütü armalarını medyadan izledik.

                Fethullahçı terör örgütü lideri Fethullah Gülen ve bu örgüte üye olduğundan dolayı haklarında yakalama kararı çıkan kim varsa bizzat Amerika tarafından korunduğunu görüyoruz.

                Sahi aklıma gelmişken şuna da değinmeden geçemeyeceğim. Tayyip Erdoğan’ı sevmeyenlerin çoğunluğunun kendisi için ‘’Amerikan uşağı’’ gibi ifadeleri kullanıldığına hepimiz müşahede ettik. Bugün bu tabloları görüp hala bu ifadeleri kullanabilen var mıdır acaba?

                Birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip çıkalım. Gezi Parkı olaylarının ağaç meselesi olmadığını, 17-25 Aralık olaylarının, Mit müsteşarını akabinde dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve ailesini tutuklama ve yargılama olaylarının asıl amacını, en son bizzat milletimiz tarafından püskürtülen 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasını bu millet çok iyi görmüş ve en güzel şekilde cevabını vermiştir. Peki, bütün bu organizeyi yapan kirli eller sizce pes ettiler mi dersiniz? Farklı metotlarla dört bir taraftan saldırdıklarını görmüyor muyuz?

                Tayyip Erdoğan’ı sevmiyor olabiliriz. Diktatör de diyebiliriz belki. Merhum Adnan Menderes kendisinin idam kararını verecek hâkime bile defalarca aşağılamasına rağmen ne kadar kibar yaklaştığını çok izledik. Merhum Turgut Özal da diktatör müydü ki zehirlenerek öldürüldü? Merhum Muhsin Yazıcıoğlu da mı diktatördü ki şehit edildi?

                Mesele Tayyip Erdoğan meselesi değil be kardeşim. Mesele Türkiye meselesi, mesele İslâm meselesi, ümmet meselesi hala anlamıyor musun? Lütfen biraz daha samimi, biraz daha milli olalım.

                                                                                                 

Selâm ve dua ile