"Müziği alt tabakaya hitap ediyor. Dinleyenlerin giyim kuşamlarından anlarsınız bu müziğin kalitesizliğini." gibi bir araştırmaya, gözleme dayanmayan, üstten bakışlı, egoizm içeren sözleri edenler, Ferdi Tayfur'un insanlığını, eğitimde adaletsizliğe muhatap edilmesini, onun bu topraklarda çektiği çileleri, bu topraklarda yaşadığı gerçeklerin yok sayılmasını elbette anlayamazlar.
Özellikle 1960'lı yıllardan itibaren köylüleri; bulundukları, yaşadıkları yerlerde yaşam şartlarını kolaylaştırmak, onlara eğitim, güvenlik, ekonomi, barınma ulaşım, v.s imkânları sunmak yerine, onları göçe zorlayıp büyükşehirlerin acımasız yüzüyle baş başa bırakıp varoşlarda yaşamaya zorlamak, o milyonların suçu değil bizatihi devleti yönetenlerin suçudur.
Toplumumuz, şu anda da on yıllardır süren plansız şehirleşmenin getirdiği zor şartların içinde kıvranıyorsa eğer yine bunların müsebbipleri, Ferdi Tayfur ve onun icra ettiği müziği sevenler değil, aksine devleti ‘Arabesk’ bir yönetime duçar eden sağcısı, solcusu, Atatürkçüsü, dincisi, ne kadar iktidar gelip geçmişse o iktidarların sahipleridir.
"Öküz Anadolulu" anlayışıdır bu anlayış. Onları devleti korumak için ‘asker yetişirmesi gereken,’ milleti doyurmak için ‘buğday ekmesi gereken’ kişiler olarak görüp, üstelik milli hasıladan mahrum bırakan politika anlayışlarıdır.
İşte bu sebepler, köylülerin isyan edip adeta devlete kafa tutarak akın akın şehirlere yürümelerine, şehirleri istila etmelerine sebep olmuş, Ferdi Tayfur'ların, Müslüm Gürses'lerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Köylüyü, fukarayı aşağılamakla, onlara ‘entellektüel bir bakışla" bakarak küçümsemekle Ferdi Tayfurların ve icra ettikleri müziğin değersizleştirmesini sağlayamazsınız. Eşit eğitim eşit ekonomik şartlar, eşit yaşam şartları sağlayarak belki yok edebilirsiniz, eleştirdikleriniz...
Kısaca, kibirle abad olamazsınız. Belki paranız olur ama onu da tadıyla yiyemezsiniz belki makamınız olur ama saygı göremezsiniz. Sonra da ağlarsıznı, sızlarsınız, kibrinizin köklerini sağlamlaştırmaya çalışırsınız.
Ferdi Tayfur'un hayatındaki dönüm noktası, Konya'da kaldığı otelde tanıştığı astsubayın ona bağlama çalmayı öğretmesiyle oldu. Bu astsubay, Tayfur için hem bir öğretmen hem de bir ağabeydi. Bağlama öğrenmek, Tayfur’un ilerideki müzik kariyerinin temel taşını oluşturdu.
Tayfur bu anısını şöyle anlatıyordu:
“İlk bağlamayı o astsubayımın bağlamasından öğrendim. Disiplin içinde çalışarak bağlama çalmayı bana öğretti. Geceleri işten döndüğümde otelin girişinde beni bekler, birlikte türkü söylerdik. O bana hem ağabeylik hem de hocalık yaptı.”
1999 Yılında, yıkılan statta verdiği unutulmaz Konya Konserinde, "Konya'ya olan borcumu ödeyemem." demişti.
Ben aslında çok Arabesk sevmezdim. Benim tercihim Türk Halk Müziğiydi. Ancak Ferdi'nın, Orhan'nın, Müslüm'ün, Ümit Besen'in, İbrahim Tatlıses'in, Cengiz Kurtoğlu'nun, Selami Şahin'in, Kibariye'nin, Hakkı Bulut'un, İbrahim Erkal'ın sanatına ve sesine kayıtsız da değildim. O dönemin genciydim en azından. O sesleri duyunca İzmir Kemeraltı'nda tiril tiril gömlekle gezdiğim halim geliyor gözlerimin önüne.
Kordonboyu'nda güneşin batışını izlerken, arkamdaki kafelerden Ümit Besen'in Nikâh Masası'nın tınısını dinlerken görüyorum 22 yaşımdaki beni...
Belki de bu duygusallığımızın sebebi, gençlik dönemimizin bu en popüler sanatçılarının bir bir dönülmez yola gidişleri, bizi o kaçınılmaz sona bir adım daha yaklaştırdığı içindir ne bileyim.
Ferdi Tayfur nihayetinde biyolojik bir varlıktır. Fiziği de güzeldi elbette. İnsanlar bu varlığı biyolojisinden ya da fizyolojisinden dolayı sevmiyorlar ki. Onu sevenler, geçmişlerini hatırlıyorlar onunla... Gençliklerini, çocukluklarını, orta yaşlılıklarını buluyorlar onda, onun müziklerinin tınılarında... O şarkıları duyduklarında 40 yıl, 50 yıl birden gençleşiyorlar bir anda. Sonra da bu gençleşmenin onunla birlikte bir anda öldüğü gerçekliğiyle karşılaşınca da üzülüyorlar, ağlıyorlar...
Siz nasıl insanlarsınız ki insani örnekleri, insana dair değerleri kötüleyerek, üzülen ağlayan insanlarla dalga geçebiliyorsunuz? Hiç mi insanlık kırıntısı kalmadı kalbinizde? Unutmayın ne kadar kibir abidesi olursanız olun yarın bir gün siz de altınıza kaçıracaksınız ve altınızı temizleyecekler.
1979'dan itibaren 80'li yıllar, İzmir Enternasyonel Fuarı'nın en şaşaalı yıllarıydı. İzmir'in Ağustos sıcağından bunalanlar, özellikle akşam saatlerinden, gecenin ilerleyen zamanlarına kadar fuar alanını mesken tutarlardı.
Benim de 18-32 gençlik yaş dönemim İzmir'de geçti. Genellikle de açık olduğu ağustos günlerinde sıklıkla uğradığımız bir mekândı İzmir Fuarı...
Basmane kapısından girdiğimiz andan itibaren de sağ kesimde Manolya Gazinosu, biraz ileride Göl Gazinosu onun hemen sağ tarafında Akasya Gazinosu, sol tarafta Ekici Över, Ada Gazinosu, Çamlık Senar v.s.
Sanatçılar şöhret olmak için mutlaka bu gazinolardan geçmeliydiler o yıllarda. Ferdi Tayfur'un sesini genellikle Ekici Över Gazinosu'nun önünden geçerken duyardık. Elbette fiilen izlediğim, dinlediğim o zamanın birçok ünlü sanatçısının konserleri de vardı ama gazino içinden fuar alanına yayılan sesleri mest ederdi dinleyenleri...
İnsanlar kuruyemişlerini, içeceklerini alıp gazinoların etrafındaki çimenliklere adeta kamp kurarlardı.
Hangi sanatçının sesine sevdalı iseler o sanatçının çıktığı gazinonun önünü seçerlerdi oturmak için.
"Durdurun dünyayı, başım dönüyor.
Felek hâlimize gülecek gibi
Sökün şu kalbimi, alın yerinden
Gönül sevgiliden çekecek gibi.”
Kamuran Akkor Şarkısının sözlerini okurken kulağımda hala çınlayan nağmeler aldı götürdü beni İzmir'e, İzmir Fuarı'na...
Ferdi Tayfur'a Allah rahmet eylesin inşallah.
Ayrıca şarkının sahibi Kamuran Akkor'un Ferdi Tayfur'dan bir gün önce vefat eden ablası, yine gençliğimizin film araları şarkılarından hatırladığımız, dinlemekten haz aldığımız sanatçımız Gönül Akkor'a da Allah'tan rahmet diliyorum.