28 Şubat Çarşamba günü Çumra’mızın olmazsa olmazı gülü simge namı diğer Ayhan Kılınç Başkanı Himmet Tömtöm’ün yaptığı programla Ümre Dönüşü evinde Ahmet Yıldız, Himmet Tömtöm, Adem Yavuz Caddesi Esnfları Osman Can, Abdullah sarı, Attila Can, Yenidoğan Mahallesi Muhtar adayı Muslu yüksek, Beraat Akay olarak ziyaret ettik. Ayhan Kılınç Başkan ve ailesine gösterdikleri konukseverlik için teşekkür ediyoruz.

*

Böylesi girizgâhtan sonra gelelim asıl konumuza değil mi? Herkes bir şeyden alınıyor. Ben de sigara dumanından rahatsız oluyorum. 25 yıl önce ben de sigara tiryakisiydim ki, günde üç paketin üstünde sigara içiyordum. Hamdolsun kurtulduk.

Şimdi rahatsızlığımdan dolayı bana sigara çok dokunuyor. Hemen duman altı oluveriyorum. Duman altı derken, rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti yazısından dolayı cezaevine atılmıştır. Üst patta vakit namazını eda ederken secdeye varırken uçar gibi oluyormuş. Selamı verip namazı bitirince bir de ne görsün aşağıda mahkûmlar ot içiyorlarmış. Serdengeçti duman altı olmuş.

İnsan taştan sert, gülden naziktir. Dolayısıyla insan hem kırmaya hem de kırılmaya müsait bir yaratılışa sahiptir. Bunu olağan görmek durumundayız. Başka türlü de olamaz. Bu insanın yaratılışına aykırıdır. Ancak aynı insan yaşayışıyla farklı değerlendirmelerde bulunabilir. Hani derler ya; İnandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmak zorunda kalır.

     İnsanım eşrefi mahlûkatım.

     Bazen tâ yerin dibinde,

     Bazen meleklerden de,

     Yüksek olur katım!

**

Adam çıkıyor ve diyor ki;

--- Ben değerli biriyim. Daha ötesi de var. Ben keramet ehliyim. Diyenlere alaylıca bu deyim söylenir. “Kerameti kendinden menkul.” Kendinde çok şey gören ve laftan başka ömründe bir şey üretmeyenler için söylenir.

Yazımızdan da alınanlar olmuş. Atiyem kıldan alınır. Derler eee ne diyebilirim ki, müşteri olup almışsın hayırlı olsun. Yaklaşık 30 yıldır köşe yazısı yazıyorum. Olacak bu kadar değil mi?

 Ama niye bu kadar alıngan oluyoruz? Okuyucu hemşerilerim arıyor ve soruyor;

---- Ahmet burada şuna mı çattın?

---- Hayır, öyle bir kastım yok. Diyorum. Telefonda kahkahayla gülüyor.

---- Kusura bakma ben öyle sandım. Başka okuyucum;

--- Ali Amca kim, tanıdık biri mi? Ha unutmadan Kuzuculu Köylülerin dama üre gübre attığını biliyor musun?

---- Bilmez olur muyum? Elbette biliyorum. Zamanı gel dimi Gaz Omarı da Sodurlu Albay Mehmet Ali Şahin’in motoru nasıl gıdıkladığını yazarım.

---- Niye kusur olarak göreyim. Her insan ayrı dünyadır. Ki, her insanın ayrı ayrı parmak izi vardır değil mi?

 Dolayısıyla sizin böyle anlamanızı hoş görmek zorundayım. Mesajlara da elimden geldiğince cevap veriyorum. Bazen dörtlüklerle;

İlmek ilmek kilimde desen.

Can bulur buyur desen.

Ve yıllar öncesinden,

Anılara gitsen,

Yeter artık gül desen!

Kahkahayla gülsen,

Kendine gelsen,

Seveni bilsen,

Falanı filanı değil, sevebilsen!

Devamın da;

Yıllar geçti yordu beni.

Canlar canı vurdu beni.

Kim aradı sordu beni.

Can dostlara selam olsun!

Cevabı hoştu;

Hesap kitap bilmeyene sözüm var.

İki birden üç ikiden büyüktür.

Acep nasıl cevap verirdin bana?

Sorsam kaç ikiden büyüktür.

     Bu cevabı yazan arkadaşın bu denli güzel şiir yazdığını bilmiyordum. Alel acele cevap yazdım;

Hesap kitap diyenlere aldandım.

Sonra yıllarca hep hayıflandım.

Doğru bir, Allah(cc) bir inandım.

Gâlû-Belâ dedik bir büyüktür.

     Cevabı;

İkide ikilik var, birdeki birlik.

Birliği bozarsan maf olur birlik.

İkiyi bir etmek bizdeki erlik.

Üç kere suç ikiden büyüktür.

     Benim cevabım ise

Ne suçu ne bu töhmet?

Nasıl kalkar bu külfet?

Sonrasında olur mu ülfet?

Bilemiyorum nerde saffet?

Yanılmışım Allah’ım(cc)affet!

     Ve son sunum deyip yazdım;

İnsanın dünyası iki suret;

Biri dünya diğeri ahiret.

Bulsan her ikisinde de afiyet,

En büyük makam en büyük servet!

      Son sunum diye yazdıktan sonra hemşehrim;

--- Sana yazdığım dörtlükleri Âşık Sefai ustadan aldım. Diye cevap verdi. Bense;

--- Bu dörtlüklerin yazılmasına vesile oldunuz ve memnun oldum. Katıldığım toplantıda hatip konuşuyordu:

---- Ben herkese değerince davranırım. Yok, eğer farklı davranırsam şımarır ve kendini başka başka hallere sokar. Dolayısıyla hem ben hem de o kişi üzülür! Kimsenin üzülmemesi için herkes haddini bilmelidir. Ben bu kadarını aldım. Toplantı ve konuşmalar devam ediyordu.

--- Sahi ne demiştik: Alınmak, kırılmak insanın yaratılışında vardır. Öyle değil mi?