Seçim bitti, bayram bitti artık herkes normal yaşamına döndü. Bayram tatilinde memlekete gitme ya da tatile çıkma şansını yaşayanların sayısı eskiye nazaran az olsa da yine bilindik manzaralar yaşandı. Memleketten dönenlerin çantası sepeti yiyeceklerle doluydu. Özellikle son zamanlarda süt ve süt ürünlerine yapılan zamlardan sonra peynirin yoğurdun yanına yaklaşamayan metropol yaşayanları memleketten toplayıp gelmişler. Aslına bakar mısınız bu durum güler misiniz ağlar mısınız durumuna getirdi bizi.

Mahalli idarelerin seçimi kazasız belasız atlatıldı atlatılmasına da tartışmaların biteceği yok gibi görünüyor. Üstelik bir yerlerin yakılıp yıkılması da adet haline geldi gibi.

Her neyse biz politikadan bir uzaklaşalım ve esas konumuza dönelim. Artık savaş ekonomisi konuşulurken doların ve altının ne olacağı tartışması hiç bitmiyor. Yani  “kur ne olur?” sorusu, tahtını koruyor. İhracatçısından sanayicisine, tüccarından üç beş kuruş birikimi olana dek herkesin, her kesimin merak odağını, ne yapsak bir türlü “döviz ne olur?” düşüncesinden uzaklaştıramıyoruz.       

Oysaki doları tahmin edemezsin ama analiz edebilirsin. Analizlerin bize söylediği, FED’in açıklamaları, ABD’nin enflasyon verileri, dolar endeksinin yakın gelecekte izleyeceği yolun, yığınca belirsizlikle dolu olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan her kim ki dolar için tahmin söylerse, yalan söyler.

Çift paralı Türkiye ekonomisinde doların bu kadar merak konusu olması, kabul edilemezse de anlaşılabilir. Zira fiyatlandırmalar dolar ile altının onsu dolar ile ve enerji dâhil tüm ithalat unsurları, dolar ile… İhracatçının derdi zaten; döviz. Merakımız ise “dolar alayım mı, tutayım mı, satayım mı?”       

Hükümetten yapılan tüm açıklamalar, piyasaya güven verme iletişim tonu taşıyor. İç ve dış piyasa henüz; “U dönüşü olmayacak galiba” noktasına kadar geldi. Fakat KKM’den çıkış yavaş, hatta döviz tutma eğilimi güçlü olmakla birlikte enflasyon karşısında artık tek seçenek; döviz, özellikle dolar değil.

Faizi %8,5’e dek indirince ekonomi duvara tosladı ve sonra faiz artırma rallisi başladı. O da dövizin artışını yavaşlatsa da tırmanışını engelleyemedi. Zira negatif reel faiz rekorlar kırıyordu. Sonra mevduat faizinin getirisini enflasyona kaptırmamak için daha yüksek faiz durağına geldik, dayandık.

 Mevduatın enflasyonun altında kalmasının tanımı olan negatif reel faiz, pozitife dönmedikçe liramızın yatırım caddesinde dükkân açmasını beklemeyin. İyi de faizi daha ne kadar artırabiliriz ki? Aslında gerçek enflasyon rakamına büyüme beklentisini ekleyip, üzerine de birkaç puan ilave edince…    

Bu da tek başına çözüm olamayacağından liranın bahtı, faize değil, ekonomide atılacak radikal, köklü, kapsayıcı tedbirler içeren “topyekün enflasyon seferberliği” adımına bağlıdır, gerisi yalandır, hayaldir.

Dövizde olan yatırımını koruma eğiliminde… Eline lira geçen, ondan bir an önce kurtulma telaşıyla döviz demiyor; caddedeki diğer dükkanları gezme, vitrinleri dolaşma, hesap kitap yapma hevesi taşıyor. Yani biraz birikimi olan değişik alanlarda yatırım yaparak değerlendirmek istiyor.

Fakat bütün bunları yazarken emeklilerin ve yurdum insanının büyük bir kısmının dar gelirli olduğunu bildiğimizden söylenecek sözleri de göz ardı edemiyoruz. Sonuna kadar haklılar ve onlara söyleyecek sözümüz asla olamaz. En küçük fırsatları değerlendirmek isteyenlerin sığınağı gram altının da çıkış kapısı olmadığını biliyoruz. Fakat konut fiyatları ve kiralar bu kadar artıp önlenemez duruma gelince, temel ihtiyaçların giderilemediği bir ortamda hangi yatırımdan söz ediyorsunuz diyenleri de unutmadık. Biz her zaman haklı olanın yanında durmaya doğru gördüklerimizi ve bilgilerimizi sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz. Umarım gelecek günler daha güzel olur ve beklentiler karşılık bulur.