Çağımız Müslümanlarının en önemli eksik ve yanlışlarından birisi de destek verdiği, arkasından gittiği, dostluk yaptığı insanları yeterince tanımadan onlara sonsuz güven duymaları ve kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi yaşamayan insanlara güç vermeleri, mânevi olarak onlara kefil olmalarıdır.

     Bağlı olduğu inanç sisteminin her kuralını yerine getiren ve dini prensipleri yaşantısında eksiksiz tatbik eden bir Müslüman’ın; desteklediği, omuz verdiği, örnek aldığı, izinden gittiği kişileri iyi tanıması gerekir. Müslüman; kendisine benzemeyen ve yaşantılarının kendi yaşantısı ile zıt olan insanlarla ülfet edemez, onlara muhabbet duyamaz ve onları destekleyemez.  

     Ahlâki değerlere oldukça önem veren bir Müslüman’ın,  ahlâki olmayan yaşantılar içinde bulunan ve gayri meşru ilişkileri aleniyete dökülen insanlarla bir olmasını ve onlara destek vermesini anlamak mümkün değildir. Yine aynı şekilde alnı secdeli bir Müslüman’ın, bînamaz (beynamaz/namazsız) kişilerin peşinden koşmasını da anlamak oldukça zordur.

     İçki, kumar vb. her türlü haramdan kaçınan bir Müslüman’ın, haramlarla iştigal eden ve hayatı boyunca helal- haram kavramlarına riayet etmeden ömür süren insanların oluşturduğu gruplara, teşkilâtlara güç-kuvvet vermesi, yardımda bulunması ve onlara destek olması hangi anlayışla izah edilebilir?  

     “Kim bir topluluğa uyar ve desteklerse o da onlardandır” hükmü gereğince, ahlâklı ve düzgün yaşantı içinde olan insanların, ahlâksız, gayri meşru ve bozuk yaşantı içinde olanları desteklemeleri, onlara alkış tutmaları ve onların peşi sıra gitmeleri büyük bir vebaldir. Böyle insanlara verilen destek ve güç onların işlediği her günaha ortak olmak anlamı taşır. Zira bu insanlara verilen destek, onların her yaptığı yanlış fiili meşru ve normal görmek demektir. 

     Onun için inananların inanmayanlara ve din düşmanlığı yapanlara destek vermesi ne kadar sorumluluk ve mânevi vebal gerektiriyorsa, düzgün yaşantı içinde olanların tersi davranış ve olumsuz yaşantı içinde olanlara, gayri ahlâki bir hayat sürenlere destek vermesi de o kadar mesuliyetli ve vebal gerektiren bir fiiliyattır.

     Bu konuda bazı toplum önderlerinin, cemaat ve kanaat liderlerinin kendi çevrelerindeki insanları yanlış yerlere kanalize etmeye çalıştıklarını ve ahlâki olmayan yaşantılar içerisinde bulunan insanların oluşturduğu topluluklara yönlendirdiklerini büyük bir üzüntüyle görüyor, duyuyor, okuyoruz.

     Bu durum çok büyük bir vebaldir. Topluma halleriyle, sözleriyle, attıkları her adım ve yaptıkları her davranışla örnek olması gereken kanaat ve cemaat önderlerinin, çevrelerindeki insanları olumsuz yaşantı, ahlâki olmayan davranışlar içinde bulunan yanlış zihniyetlere sevk etmesinin ve yönlendirmesinin izahı nasıl yapılır bilemiyorum.

     Şayet bu durum dini bir hassasiyetten kaynaklanarak yapılıyorsa ki, -öyle olması lâzım- o takdirde yönlendirmenin dini hassasiyet taşıyan ve yaşantıları dini sınırlar içerisinde olan insanların oluşturduğu gruplara ve topluluklara yapılması gerekmez mi?

     Bu yönlendirmeye ve bu çağrıya hiç düşünmeden, aklını fikrini kullanmadan hemen “eyvallah” çeken insanlar da, bu vebale ortak olduklarını bilmelidirler. Allah insana akıl, irade vermiş ve her işte bu akıl ve irademizi kullanarak ona göre hareket etmemizi emir buyurmuştur.

     İslâm’da Allah ve Rasulünden başkasına mutlak itaat yani kayıtsız şartsız itaat yoktur. Allah’ın Kitabı ve Rasulünden başkasına masumiyet izafe eden ve diğer bazı yaratılmışlara “hatasız” gözüyle bakarak, onların her dediğinde bir hikmet arayan ve söylenenleri İslâm’ın süzgecinden geçirmeden aynen benimseyenler ne büyük bir tehlike içinde olduklarını asla unutmasınlar. Mü’minler ancak Allah’ın Âyetlerini ve Peygamberin sözlerini duydukları anda “işittik ve itaat ettik” derler. Bunlardan başkasının sözüne hemen “işittik ve itaat ettik” denmesi ve bazı insanların “hatasız” olduğuna inanılması, o insanları ilahlaştırmak anlamı taşır.  Bazı insanlara karşı duyulan sevgi, saygı, hürmet başka, mutlak itaat başkadır. Allah ve Rasulünden başkasına ait olan söz ve fiiller sorgulanır, İslâmi ölçülere vurulur ve ona göre karar verilir.

     Herkes kendi yapıp ettiğinden sorumludur. Yapılan davranışları, atılan adımları başka şahıslara havale etmek insanı sorumluluktan kurtarmaz. Bozuk zihniyet ve bozuk yaşantı içinde olan ve İslâm’a mugayir hayat sürenlere verilen destek, Allah’ın koyduğu ölçülerle bağdaşmaz. Herkes kendi iradesini kullanarak kimlerle bir ve beraber olacağına karar verir ve yapıp ettiğinin bedeline katlanır.

     İnsan iradesine ipotek koymak veya Allah’ın verdiği bu iradeyi başkasına kiralamak, o ne derse hiç akletmeden, bir ölçü ve teraziye koymadan aynen olduğu gibi benimsemek ve öyle davranmak İslâmi değildir. Hepimiz imtihandayız. Allah imtihanı kazananlardan eylesin.  

 

     Müslümanlar! kim ne derse desin, Allah’ın verdiği aklınızı ve iradenizi iyi kullanın. Güzel ahlâk sahibi insanlar ahlâksızlara, alnı secdeliler bînamazlara, helal haram duygusu taşıyanlar ağızları içki kokanlara destek olmasınlar, onların günahına ortak olmasınlar. Bırakın onlar kendi ateşlerine kendileri girsinler. Onlara destek vererek, onların ateşinde yanmayalım.

      Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.